Hiç okumamak olan cahillik kadar çok okuyup bilgiçlik taslamak olan ukalalık da tehlikeli ve zararlıdır, cahillik zenginlikle birleşerek görgüsüzlüğe basamak atlar, cahil zenginler zevki için yaşayan lüks ve israfa dalan kimselerdir. Okumayan toplumlarda böylelerine özenti başlar, hatta böyleleri ne yapsa bile gözden düşmezler, bu yüzden bazıları için mal sahibi veya makam sahibi olmak hata, yanlış, tutarsızlık ve ayıplarını örtmeye yarar. Hiç okumamak kadar az okuyup bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak da felakettir. Fikirleri olduğu gibi alanlar, fikirlerin doğruluğunu/yanlışlığını araştırmayıp üzerinde akıl yormayanlar fazla inandıklarından bağnaz olurlar. İşte tam bu konuyla ilgili olarak da değerli mütefekkirlerimizden Hilmi Ziya Ülken insanın kendi zincirlerini kırarak esaretten kurtulup özgürleşeceği bahsine şöyle parmak basar; 'İnsan zincirler içinde uyanır; fakat kendi çabalarıyla bu zincirleri birer birer kırarak, büyük emekler ve kurbanlar karşılığında hürriyetini kazanır.' (H. Z. Ülken/Aşk Ahlakı).
Ne yazık ki yaşadığımız toplumda sığ, ufku dar, bağnaz kişilerin olduğu kadar gösteriş budalası zengin, okuyup belli yerlere gelen kibir abidesi bürokrat, aydın, sanatçı ile ukala tipte ilim ve bilim adamının olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Aslında önceleri malıyla şımaran, makamıyla kibre kapılan, ilmi ve fikirleriyle bilgiçlik taslayıp ukalalık eden ulaşılmaz olur, sonradan ise ağaçtan düşen yaprak gibi gözden düşer ve rüzgarın oyuncağı olur gider. Zira dışardan kuşatılan kalelerin içten yıkıldığını biliyoruz. Bu durumla alakalı olarak Cenap Şahabettin; 'Menfaat bir sandalyeye benzer; Başının üzerine koyarsan seni alçaltır, Ayaklarının altına alırsan, seni yükseltir.' diyerek her daim ilkeli, dürüst ve güvenilir olmaya çağırmaktadır, menfaatler insanı esir alır, ayak bağı olurlar; hayata bakan pencerende adaletsizliğin, duyarsızlığın ve aç gözlülüğün delikleri açılır da bunlara kapatamazsın. Yine gün gelir menfaatini başını üzerine koyanları merdiven yapıp yükselenler çıkar, iyisi mi tez elden menfaatleri ayaklar altına almalı, başkasına gebe kalmamak adına, hayat boyu kendi ayaklarımız üzerinde durmak adına.
Diğer taraftan bu toprakların yetiştirdiği gurur duyacağımız Recep Yazıcıoğlu gibi kadirşinas bürokratlar, Nurettin Topçu gibi ilim ve fikir adamları, Cemil Meriç gibi değerli aydınlar, Aziz Sancar gibi ünlü bilim adamları da yok değil. Bunlardan makamıyla kibre kapılıp gösteriş yapmak yerine kendini halkına hizmet etmeye adayan Erzincan'ın efsane valisi merhum Recep Yazıcıoğlu hala dillerde duayla anılmaktadır, o şu sözleriyle: 'Makama oturdum, bir vatandaş görüşmek istedi. İçeri aldılar baktım yakasında bir kart; 'ziyaretçi' yazıyor. Burası müze mi? ben tarihi eser miyim?' adeta vatandaşla arasındaki tüm ulaşılmaz duvarları yıkıp ulaşılabilir köprüler inşa etmiştir. Oturduğu makamın hakkını veren merhum Recep Yazıcıoğlu gibi müstesna kişiler olduğu gibi okuduklarının hakkını verip yaşadığı toplumu aydınlatan, yaşadığı ülkesine vefasını gösteren biri olan Nurettin Topçu doktora öğrenimi için gittiği Fransa'nın Paris Sorbonne Üniversitesi'nde doktora tezi jüri tarafından başarılı bulunarak birincilik ödülü kazanmıştır. Nurettin Topçu, kendisine ödül olarak önerilen, teklif edilen altın saati ve Amerika seyahati tekliflerini kabul etmeyerek, 'Sorbonne Üniversitesi'nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum' demiştir. Gurbette vatana bağlılığının, milletine hizmet etmenin ve bayrak aşkının ne demek olduğunu bilen Topçu'nun bu isteği derhal yerine getirilmiştir.
Yine ismi okumayla müsemma olmuş Cemil Meriç bir fikir işçisi ve düşünce adamı olan kişiler de vardır. Okuyup yazdıklarını genlerine nakşeden, ömrünü okumaya adayan, bu yüzden de görme duyusunu yitiren bizim medeniyetin yetiştirdiği ünlü mütefekkirimiz Cemil Meriç bizlere örnek olmalıdır. Cemil Meriç, Bu Ülke adlı kitabında kitabın hayatındaki kıymet ve değerini anlatırken şu cümleleri kullanır:
'Kitap limandı benim için.
Kitaplarla yaşadım.
Ve kitaptaki insanları, sokaktakilerden daha çok sevdim.
Kitap benim has bahçemdi.
Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı.'
(C. Meriç/Bu Ülke)
Yakın zamanda azmi ve çalışkanlığıyla adından söz ettiren Prof. Dr. Aziz Sancar, DNA tamir mekanizmalarındaki buluşlarından ötürü 2015'te Nobel Kimya ödülü alan ilk Türk bilim insanı olmuştur. Aziz Sancar'ı Nobel Ödülü'ne götüren çalışmalar, hasarlı DNA'nın hücre tarafından onarılarak korunan genetik bilginin moleküler düzeyde haritalandırdığı çalışmalarıdır. Bu çalışmalar da kanser hastalıkları ile genetik hastalıkların aydınlatılmasında çığır açacak türdendir. Sancar, gençlere vermiş olduğu şu tavsiyelerinde: 'Gazeteler yazmıştı, çok zaman gecelerimi laboratuvarda geçirdim. Çalışmak kendimize, ailemize, milletimize vatan, namus borcudur.' Çalışmanın milletimizin bizden beklediği üzerimizdeki borç olduğundan bahsetmektedir.
Eğer toplumda Peyami Safa'nın; 'Fikir sahibi olmaya, mal sahibi olmaktan fazla ihtiyaç duyacağımız gün, gerçek zenginliğin sırrını bulacağız' sözündeki gibi mal, makam ve şöhret sahibi olma arzusu bilgi, ilim ve fikir sahibi olmaya baskınsa düşünme rafa kalkar, senin yerine başkaları düşünür ve karar verirler, senden sadece kendilerine uyman istenir, az bilip çok inanan kitleden olursun. Nitelik kalmaz sadece nicelik kalır, nicelik de tek başına ölçü olamaz, nitekim sayıca fazla olmayı gözümüzde abartmamalıyız, yapılan araştırmalara göre 1 gram toprak içerisinde 10.000 farklı canlı mikroorganizma vardır, diğer bir ifadeyle bir çay kaşığı toprak içerisindeki canlı sayısı yeryüzündeki insan sayısının 1,5 katıdır. Kaliteli az kişi, kalitesiz çoğunluktan her zaman evladır, çünkü unutmayalım ki sayıları fazla olan sürüler kalabalıklardır, ancak bu sürüleri yönlendirenler az kişidirler; bundan anlaşılan diğer hususta çok olma veya güçlü olma, haklılık anlamına gelmez, gelmemelidir de. Bizim için kıstas alınacak ölçü ve kaide sayıların üstünlüğü değil, iyi ve güzel meziyetlerin üstünlüğü olmalıdır.
Hülasa önemli olan hayatın içinde kaliteli bir insan olmak ve bunu ömür boyu sürdürmektir; kaliteli olmaktan maksat insan ilişkilerindeki dürüstlük, güven, merhamet, adalet, cesaret, yardımseverlik ve fedakarlık gibi erdemlere sahip olmaktır; bu da ancak iyi bir karakter ve düzgün bir ahlakla mümkündür.