0

Ülkemizin son elli yıllık ekonomik sorunlarının gerisinde önemli yapısal sorunlar yatmaktadır. Bu yapısal sorunların çözümlenmemesi, ekonomik sorunların sürmesinde belirleyici rol oynamaktadır.

Türkiye'nin yapısal sorunları;

  • Hukuk ve adalet sisteminde adaletsizlik

  • Eğitim sistemi ve eğitimde eşitsizlik

  • Vergi sistemi ve vergide adaletsizlik

  • Gelir dağılımda adaletsizlik

  • Düşünceyi ifade özgürlüğü (Din vicdan ve basın özgürlüğü )

başta olmak üzere politik istikrarsızlık, sosyal ve kültürel yapı, bölgeler arası ekonomik ve sosyal dengesizlik, kayıt dışı ekonomi, işsizlik, sektörel yapılanma, tarımdaki üretim verimsizliliği, teknolojik değişim olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapısal sorunlarımızın en önemli temel nedeni ise toplumsal demokrasi anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Ülke olarak yönetim şekli ile demokratik ülke olmamıza rağmen toplumsal olarak demokratikleşmeyi henüz daha özümseyemedik, toplumsal sorunlarda demokratik tepkilerimizi gereği gibi koyamamaktayız. Toplumumuz yıllardan beri tepkilerini siyasi düşüncelerine göre koymaktadır. Doğru olan devlet ve devleti yöneten siyasi iktidarı tepkilerimizde ayırt etmemizdir.

Ülkemizde çok partili demokrasi hayatımızın başlangıcından günümüze politika ve demokrasideki yetersizlikler karşılıklı olarak karşı tarafın suçlu olarak göstermektedir Bunu sonucunda da toplumsal yapının daha bilinçli ve bilimsel olarak gelişmesi sağlanamamıştır. Bu nedenle Türkiye'de iktidarlar, toplumu yönetme aracı olmaktan çıkmakta güç ve iradenin sahiplenmesi olarak algılanmaktadır. Bu nedenle seçim sistemi ve siyasi partiler yasasını değiştirmeden Türkiye'nin demokrasiye kavuşması mümkün değildir.

Türkiye de gerçek bir demokratikleşmenin yaygınlaşması için aile içi demokratikleşmeden başlamak üzere, parti içi demokratikleşme ve sivil toplum örgütlerinde demokratikleşme olarak örgütsel ve kurumsal düzeyde demokrasi kültürü ve geleneğin geliştirilmemiz gerekmektedir. Çünkü 'İnsanların çoğu elindekini kaybetmekten korktuğu için, mücadele etmekten korkuyor.' Bu süreç halkı düşünme ve karar verme yeteneğini olumsuz etkilemektedir. Özgür (karar alabilen ve aldığı kararı uygulayan özgüveni yüksek) ve sorumluluk duygusu olan insanların sayısı gün geçtikçe azalmaktadır.

Demokratikleşme adına AB uyum çerçevesinde sosyal ve ticari hayatımızı düzenleyen kanunların büyük bir çoğunluğunda yeni düzenlemeler yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir. Yapılan değişikliklerin toplum tarafından çok iyi bir şekilde algılanması ve ulusal çerçevede kabul görmesi gerekmektedir. Bu konuda özellikle sivil toplum örgütleri siyasi endişelerden uzak bir şekilde görev üstlenmelidirler. Yapılan bu değişiklikler toplum tarafından benimsenmediği takdirde sosyal yaşamda ayrıştırmaya ve yeni yapısal bozukluklara yol açabilir. Bu süreçte farklılıklarımızı ön plana çıkarıp ayrıştırmak yerine birlikteliklerimizi sahiplenerek birleştirici bütünleştirici bir toplum oluşturmalıyız.

Bölgemizdeki gelişmeler ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü tehdit eder noktaya gelmiştir. Gerçeklerin ne olduğu değil algının nasıl yönetildiği bir dönemdeyiz. Dün yapılan hatayı bugün tekrarlamayalım.

Yarınları doğru inşa etmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucu felsefesine sahip çıkmalıyız. Çünkü demokratik toplum olmanın gereği bireylerin ülkenin yapısal sorunlarının çözümünde alacağı sorumluluğu ön plana çıkmaktadır. Bu konuda fert olarak yapmamız gereken Vatan, millet ve bayrak sevgisini bir partinin ismiyle bütünleştirmeden her türlü siyasi endişelerden ve kaygılardan uzak ülkenin geleceği adına katılımda bulunmak ve bunları sorgulamak demokrasi adına vatandaş olmanın temel gerekliliğidir.