Dünya, koskocaman, tastamam büyülü şiir misali çiçek yelleri esen bir söylencedir. Görkemli dağları, derde derman ovaları, ışıklı suyuyla, hepsinin olmasını istediğimiz mevsimleri ile gündüzden aydınlık, som mavi karanlıkla el ele zaman kavuşumudur.
 

Baş sallar doruklar, ormanlar ağababasıdır tabloların, ucu bucağı olmayan ölümsüz tansıktır. Kuşlar kanatlanır, insanoğlu öykünür. Balıklar durmuş, denizleri öper. Örtüşür sessizlikle güneşin kızıllığı, düşün içinde varlığıyla yokluğuyla mistik ülkeler belirir.
 

Dünyada dolaşır tekmil hayvanlar, ters düşmeden doğanın kollarında. Bir avuç gizil renk bir avuç ılgım. Zeytin ağaçları kulak verir insanlığın usunda ölen, en acılı travmalarına.
 

Bilinç altını süpürür dünya onca uzaktan, çokça yakından. Halkların bir ömür evetidir, kentlerin ütopyasıdır. Sonsuz olanaklarıyla gerçek üstüdür, anlamlara bürünen, çok anlamlı küredir.
 

Dünyalar kadar yaz. Kendini çekip kopar at. Delirmeden, barbarlaşmadan, yabancılaşmadan yaz. Şen şakrak olabildiğin kadar, mendeburların kim olduğunu unutmuşçasına yaz.
 

Dünya ve yaz söz verirler birbirlerine, geleceği yazarak gerçekleştirmek için tekamülü. Yürür bulur kendini tükenir olmayan boşlukta ay ile aynı titreşimle. Sonra ayak ayak üstüne atar ve tarihine bakar, eski dünyanın üstüne bir of çeker. Dalgınlığından uyanır dünya, dönmekten başı döndüğünde.
 

Karatahtaya kaldırsaydık dünyayı eğer hamallıktan gelen çok kara gözlü, yalınayak bir Afrikalı çocuk hiç bilmediğimiz bir dilde rakamlar yazardı kanımca. Denklemi çözdüğünde tek ayak üstünde beklese de evrenin formülü belirirdi karşımızda.
 

Buna eminim zira insanlığın ilk dili rakamlardır. Bizim işimiz dünyanın gizli tarihini belki de ziyaret etmek olmalıdır.
 

Bir cambazdır dünya, insan doğası ve kâinatın döngüsü üzerinde koşan duyarlılık yüküyle, izlemesi baş döndürür, korkutucu bir delilikle hayran bırakır kendine.