Haziran ayının son günlerinde sosyal medyada, tesadüfen bir paylaşıma rastladım. İlgimi çekti; araştırdım. Önce çok şaşırdım. 'Vay be!' dedim, 'Demek ki ülkemizde böylesine güzel etkinlikler de yapılabiliyormuş!' Biraz daha derinlemesine inceleyince, Balıkesir'in turistik ilçesi Ayvalık ve Ayvalık'ın da Küçüköy beldesine bağlı Badavut mahallesinde sergilenen şiir sergisini gördüm. Badavut ismini daha önce 'Tüylü Çay' türevinden, endemik bir bitki ile duymuştum. Mor çiçekli bitki sadece bu bölgede yetişiyormuş. Şiir sergisi ise Badavut sakinleri tarafından, ozanlarımıza ve şairlerimize ait şiirler ve fotoğraflar, bir sokak boyunca ağaçlara asılarak sergilenmiş. Fakat işin ilginç tarafı bu şiir sergisini hazırlayan bizim gazetemizin yazarı Mehmet Dağıstanlı Hocamız imiş. Buna daha da sevindim. Bu müthiş bir paylaşımdı. Derhal arkadaşlarla istişarede bulundum. Aynı günler zaten, Ayvalık ve Ege mutfağıyla ilgili bir araştırma yapmak üzere bölgeye gidilecekti. Her iki haberi de hazırlayabilir ve ayrıca Mehmet Hocayla bu konuyu görüşebilirdim.

Ayvalık'a sıcak bir haziran gününde gittim. Kaz Dağlarından gelen rahatlatıcı bir rüzgar esiyordu. İlk kez gideceğim Badavut'a, otobüs bekliyordum. Sahil boyunca hareketlenen turizm, muhteşem deniz ve alabildiğince uzanan zeytin ağaçlarını takip ederek önce Küçükköy, sonra Sarmısaklı ve arkasından Badavut'a ulaştım. Gözde Market durağında inip birbirine paralel üç sokaktan Hamitağa Apart otelinin bulunduğu sokaktan aşağı indim. Sosyal medyada paylaşılan şiir sergisini burada göremedim. Önümde kumsal, karşımda deniz ve birbirine bitişik şezlonglar sıralanmıştı. Deniz kenarına gelince şaşırmadım desem yalan olur. Bu kadar berrak denizi hiçbir yerde görmemiştim. Berrak, temiz ve içerisi balık dolu deniz karşımızdaki dubalara kadar gidiyordu. Daha ilerisi zaten Midilli Adasıydı. Ada buradan yakın görünüyordu. Sağ tarafımda ise halkın yararlandığı plaj vardı. Yaklaşık plaj bin metre civarındaydı. Kumsal altın sarısı renginde ve sadece kumdu. Ancak üzülerek söylemeliyim ki rastgele atılmış çöplerle şezlongların denize kadar sokulması pek sevimsizdi. Ayrıca halk plajı olarak kullanılan kısımda, sahil boyunca hiç tuvalet göremedim. Bu bana çok garip geldi. Sahilde oturanlara sorduğumda, 'Maalesef burada tuvalet yok!' dediler, ayrıca soyunma giyinme kabinleri de yokmuş. Belediyeye müracaat etmelerine rağmen böyle bir hizmet verilmemiş. Daha ileride çadır ve karavanları gördüm. Eskiden jandarmaya ait olduğu söylenen bu bölgede sadece bir tane seyyar tuvalet hizmet veriyordu. Yüzlerce insan için bir tuvalet ve kadın erkek aynı tuvaleti kullanıyordu. Bir anda bütün hayallerim suya düştü. Moral bozukluğuyla geri döndüm. Şiir sergisini arıyordum. Paralel ikinci sokakta da aramadığımı bulamadım; ne yazık ki bu sokakta pek temiz değildi. Kafede bir soğuk içmek istedim. Biraz geç geldi ve bardak lekeliydi. Bardağı değiştirdim. Çok pahalı olmasına rağmen bu sıcak günde soğuk içecek iyi geldi. Sol tarafımda ise 2020 yılında çıkan orman yangınında, neredeyse tamamı yanan MİT'e ait bölgeyi görme şansım oldu. Şiir sergisini bulamamanın üzüntüsüyle son sokağa girdiğimde karşılıklı asılmış iki şiir beni karşıladı. Evet, aradığım sokak buydu.

Sokağın başında bir tarafta Pir Sultan Abdal, karşısında Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirleri asılıydı. Zevkle okudum.

Sokak boyunca şairlerimizden Abdurrahim Karakoç, Orhan Veli Kanık, Arife Kalender, Gülten Akın, Lale Müldür; ozanlarımızdan Aşık Veysel, Mahsuni Şerif'e ait nefis şiirleri gördüm. Sindire sindire okudum.

Gelip geçenin merakla baktığı, okuduğu şiirler sergisinde sırada Necati Cumalı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nazım Hikmet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Külebi, Sebahattin Ali ve hürriyet şairimiz Namık Kemal'e ait şiirler vardı. Hepsini ama hepsini zevkle okudum, benimle birlikte sokağı ilk kez görenler de okuyordu.

Bir sokak ancak bu kadar dikkat çekici yapılabilirdi. Üstelik Türk edebiyatının şairlerinin fotoğrafları ve şiirleriyle. Merak ettiğim bir konu daha vardı. Acaba bu şiirleri düşünen, hazırlayan ve asan bizim Mehmet Hocayı nerede bulabilirdim. Telefonla görüştüğümde bu sokakta oturduğunu söylemişti. Onu da kuruyan çamaşırlarını toplayan bir sokak sakinine sorduğumda, 'Şurada, kapısında begonvil olan, camekanla kaplı, verandalı evde bulabilirsiniz', bütün bunları Mehmet Hoca hazırladı,' dedi.

Artık işim kolaydı. Mehmet Hoca'nın kapısına gittiğimde, verandanın açık camından seslendim. Çalışma masasından kalktı, kapıya geldi. Beni görünce çok sevindi. Kapı önünde koyu bir sohbete başladık. Bir bardak soğuk suyunu içtikten sonra, hiç vakit kaybetmeden şiir sergisini birlikte gezdik.

Bundan sonrasını, sizleri Mehmet Hoca ile başbaşa bırakıyorum:

'Bakın bu bölge denizi, toprağı, tarihi ve havası ile doğallığını kaybetmemiş Türkiye'nin ender yerlerindendir. Bizlerin amacı da yaşadığımız bu yerleri hor kullananlardan korumaya çalışmaktır. Bir taraftan da bildiğimiz konularda, sanatsal etkinliklere katılmaya çalışıyoruz. Bizler gönüllü olarak beldemize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Biz dünyayı, Türkiye'yi değiştiremeyiz; ama yaşadığımız apartmanımıza, sokağımıza dokunuşlar yapabiliriz. Yaptığımız budur. Bölgemiz çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış, 2017'den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmiş, önemli bir turizm merkezidir. Dünya çapında markalaşmış, ünlü zeytini ve zeytinyağı üretimi vardır. Tarım ürünleri, lezzetli yemek çeşitleri bütün ülke tarafından bilinir. En önemlisi de sanatın her türlüsüne açık bir toplum yapısı var. Ben de edebiyatla, sanatla uğraşan biri olarak komşularımızla birlikte, yaşadığımız sokağa farkındalık yaşatmak istedik. Şairlerimizin, ozanlarımızın hem fotoğraflarını hem de şiirlerinden örnekler sunarak mekana bir güzellik katmak istedik. Gördüğün gibi burada artık adını dahi duymadığımız ünlü şairimiz Namık Kemal de var. Bir tarafta Yunus Emre'nin diğer tarafta Pir Sultan Abdal'ın şiirlerini sergiledik. Günümüz ozanlarından Veysel'i, Mahzuni Şerif'i unutmadık. Kadın şairlerimizden Gülten Akın'ın, Arife Kalender'in ve Lale Müldür'ün nefis şiirleri var. Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Tanpınar, Necati Cumalı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ümit Yaşar Oğuzcan, Abdurrahin Karakoç, Orhan Veli, Cahit Külebi, Cahit Sıtkı gibi şairlerimizi unutmamalıyız. Böyle şairler az yetişir. Toplum en azından yolda geçerken bu şairleri tanımalı, Sokağımızı gezenler çok memnun. Bol bol fotoğraf çektiriyorlar. Yaptığımız bu bölgeye az bile. Biz sakinler olarak her gün sokağı baştan sona kadar süpürürüz. Bu da çok önemli. Ne yapsak buraya yakışır. Farklı bir belde de yaşıyoruz. Bir başka deyişle sağlığın, huzurun adı olan yerdir Badavut. Duymamış, görmemiş, bilmiyor olabilirsiniz. Ayvalık ilçe tarihinde adı pek geçmese de kumsalı, soğuk ve şifalı denizi, iki yüz yıllık tuz gölü, allıturnaları, (Flamingo) tarihi değeri olan taş ocakları, Klopetra Plajı, Antik Karakol Dağı ve endemik bitkileriyle doğal bir cennetten bahsediyorum. Yerli ve yabancı gezginlerin, deniz ve kum adına aradıkları her şeyi buldukları yerdir burası. Barbaros Hayrettin Paşa'nın doğduğu ada olan Midilli, tam da Badavut'un karşısındadır. Görülmesi gereken önemli mesafelerdendir Midilli Badavut arası. Badavut her gece Midilli'nin ışıklarını görür, Midili de Badavut'un ışıklarını… Kuzeye bakan tarafında ise Truva Savaşının yaşandığı, Tanrı Zeus'un doğduğu, Afrodit'le aşk yaşadığı, mağarasının olduğu Kaz (İda) Dağları yer alır. Badavut'u besleyen coğrafyanın bir ucunda ise Madra Dağları ve Kozak yaylası bulunur. Bu bölge, Türkiye'nin ve dünyanın en bereketli coğrafyasıdır. Kısaca bir insanın dünyada aradığı, hayal ettiği ne varsa bulabileceği enfes bir bölgedir. Elbette ki bu beldenin sakinlerinin de konuklardan, gezginlerden istediği bir şey var! Bir uyarı aynı zamanda: 'Beldenin temiz tutulması!' Hepsi bu… Sizin de gördüğünüz gibi Badavut gönüllülerinin kişisel gayretleriyle sahiller, bahçeler, sokaklar, meydanlar temiz tutulmaya çalışılıyor.

Bu yaratıcı, heyecan verici çalışmayı Badavut sakinleriyle birlikte yaptık. Umarım diğer sokaklarımızda ve her şehrimizde şairlerimiz bu tarz sergilerle tanıtılır. Bize de söz hakkı verdiğiniz için tüm Badavut sakinleri adına teşekkür ediyoruz.'

Beni şaşırtan bu sergiden sonra Mehmet Hoca'ya teşekkür edip Badavut'tan ayrıldım.