“Büyüyünce ne olacaksın?”
 

Eskiden bu soru çocukların hayal dünyasını açardı. Şimdi ise çoğu gencin gözünde aynı soruya karşılık beliren şey, sadece bir iç çekiş ve sessizlik. Çünkü artık gelecek, umut vadeden bir ufuk değil; belirsizlik, kaygı ve yük anlamına geliyor. Özellikle Z kuşağı için...
 

Z kuşağı; yani 1997 ile 2012 arasında doğan gençler. Dijital çağın içine doğdular. Dünyayla ilk teması ekranlardan oldu. Ellerinde telefon, gözlerinde dünya... Her şey çok yakındı ama bir o kadar da ulaşılmaz. Peki bu kuşak neden bu kadar umutsuz? Her şeyden önce şunu söylemek gerek: Bu gençler doğduklarından beri krizlerle büyüdü. 2008 ekonomik krizi, iklim değişikliği, pandemi, savaşlar, toplumsal kutuplaşma, işsizlik, artan yaşam maliyetleri... Daha hayata adım atmadan “dünyanın ağır gerçekleriyle tanıştılar. Gelecek, onlara sunulmuş bir hediye değil; çözülmesi gereken karmaşık bir problem gibi görünüyor artık. Ayrıca sosyal medya, Z kuşağının gerçeklik algısını da farklılaştırdı. Herkes en mutlu, en başarılı, en güzel halini paylaşırken; gençler kendi hayatlarını sürekli yetersiz hissetmeye başladı. Başkalarının gösterdiği hayatlarla kendi mücadelesi arasında sıkışan birey, giderek içine çekiliyor ve özgüvenini yitiriyor.
 

Bir diğer sorun da eğitim sisteminin ve iş piyasasının onları desteklememesi. Gençler “okuyun, çabalayın” sözleriyle büyüyor ama mezun olduklarında karşılarında ya işsizlik var ya da hayal kırıklığı. Diplomalar birer kâğıttan fazlası değil artık. Kariyer planları, ekonomik gerçekler karşısında birer hayale dönüşüyor. Peki çözüm ne? Bu gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey umut. Ama boş umutlar değil; gerçek, somut adımlar. Adil bir eğitim sistemi, liyakate dayalı bir iş düzeni, gençleri karar süreçlerine dahil eden bir siyaset anlayışı... Ve en önemlisi: onları dinleyen bir toplum. Z kuşağını tembel ya da duyarsız olarak etiketlemek en kolayı. Ama mesele onların neye kızdığını, neye kırıldığını, neye küstüğünü anlamakta. Çünkü onlar, suskun değil; duyulmayan bir çığlık gibiler.
 

Meselenin aslı bu kuşak bir kriz değil, bir uyarı. Eğer onları dinlemeyi başarabilirsek, sadece onların değil, hepimizin geleceği yeniden anlam kazanabilir.