İslam, İslami temel inancın yanında yaşamımız için gerekli gördüğü yaptırımları ayrıntılı biçimde ibadetlerimizle belirlemiştir. Bir Müslüman sade sözde değil, eylemi ile de vahyin ilahi yaptırımlarına da uymak zorundadır. Bu yaptırımlar bir Müslümanın irade (zeka) gücünü güçlendirmesini amaçlamaktadır.

İşte Ramazan, İslam dininde Yüce Yaratıcının insanda zararlı alışkanlıkların en önemli nedeni irade gücü zayıflığının tedavisi olacaktır.

Oruç, İslam'ın bu amaçla Müslümanlara yapmalarını zorunlu kıldığı bir ibadettir.

Namaz ibadeti için zorunlu bir ön-şart ABDEST'in, ilahi bir yükümlülük yanında bir Müslümanın günlük yaşamında bedensel canlılık ve zindelik açısından etkin ve önemli bir aktivite olduğu çok açıktır.

Abdest ve namaz, bir Müslümanda, sıradan bir spor adamının hayatının sadece belli bir döneminde fazladan yaptığı bedensel eğitimi tüm yaşamı boyunca devam ettirmesini sağlar.

Abdest ile vücuttaki kan dolaşımı etkinleşir. Namaz ibadeti ile Müslüman günde en az 80 sayı alnını yere koymanın yanında omurga, kalça, diz, el, ayak ve parmak eklemlerinin yine aynı sayıda etkin hareketini yapmaktadır.

Ramazan ayı bağlamında oruç konusu işlenirken içki, kumar ve sigara gibi kötü alışkanlıklarımız çok önemle dile getirilir.

Ramazan ayı bir rahmet ve bereket ayı olup, gerek ferdî, gerekse toplumsal yaşamımızda önemli yenilenmelere vesile olmaktadır. Bir yıl boyunca dünyevî zorluklarla mücadele eden Müslüman, bu ayda kendini manevî bakıma almakta, enerjisi azalan maneviyatını takviye etme ve bir yıl boyunca yaşadığı tecrübeleri dînî yönden değerlendirmeye tabî tutma imkanı bulmaktadır.

Ramazan ayında kişi, içki, kumar ve sigara gibi zararlı alışkanlıklarından kurtulmak için bir çabanın içine girer, bu ayın olumlu atmosferinden yararlanmaya çalışır. Bu ayda tuttuğumuz oruç ibadetiyle, bu zararlı alışkanlıkların temel sebebi arasında önemli bir ilişki vardır.

Bu zararlı alışkanlıkların en önemli nedeni irade zayıflığı iken, oruç ibadetinin en önemli hedefi de Müslümanın irade gücünü güçlendirip pekiştirmektir.

Komşusu aç iken tok yatan bir Müslüman iyi bir Müslüman olamaz. En dinamik olması gereken yaşta, kilosu boyunu geçmiş (OBEZ), kalp damar şikayeti olan bir insanın bütün damarlarının ayni sorunları taşıdığının bilincinde olması gerekir.

Ramazan'da böyle bir irade gücü kazanan Müslüman, bundan böyle günlük hayatında haksız kazanç, rüşvet ve hile peşinde koşamaz..

İçki, uyuşturucu, kumar ve sigara gibi zararlı alışkanlıklar, kişinin irade zayıflığından içine düştüğü hastalıklı tutkulardır. Bunlardan kurtulmanın tek yolu, kişinin irade gücünü güçlendirmesidir. İşte Müslümanlar, Ramazan ayında oruç tuttuğu sürede bunlardan uzak durabilmekte olup, fakat birçoğu da bu müddet sona erdiğinde, tekrar egosuna (nefsine) yenik düşmektedir. Halbuki oruç tutması, kendisinde bu irade gücünün olduğunu, yani onun bu bağımlılıklardan kurtulabileceğinin en güçlü kanıtıdır.

Yüce Yaratıcı, kutsal kitabımızda insan hayatı için zararlıları açık bir şekilde belirtiyor: 'Ey inananlar! İçki, kumar, putlara tapınmak ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, şeytan işi iğrenç kötülüklerdir. Onlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz! Şeytan, içki ve kumar ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır' buyurmaktadır.

Dinimizin bu zararlı alışkanlıklara ne denli soğuk baktığını anlamak için onun kutsal saydığı beş temel değere kısaca bakmamız faydalı olacaktır. İslam'da Müslümanın yasal savunma hakkına sahip olduğu ve aynı zamanda korumakla mükellef olduğu beş temel değer vardır ki, bunlar; kişinin canı, aklı, malı, nesli ve dinidir. Söz konusu zararlı alışkanlıklar, insanın sahip olduğu bu en temel değerlerin tamamını yok etmektedir.

1. Kötü alışkanlıklar için sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); 'İnsanı insan yapan aklıdır. Aklı olmayanın dini de olmaz,' buyurmuştur. İçki ve uyuşturucu, insanı insan yapan, onu diğer canlılardan ayıran en üstün gücü yani aklı örterek, onu kontrolden çıkmış, ne yapacağı belli olmayan bir varlık haline getirir. Uzun vadede de insanın aklî işleyişinde yıkıma yol açar. Aynı şekilde kumar da, insanın sağlıklı düşünmesini engelleyerek, onun akıl dışı tasarruflarda bulunmasına ve sonuçta maddi ve manevi hayatının alt üst olmasına neden olur.

2. Kötü alışkanlıklar, insanın canını alır: Bunlar, etkisini uzun vadede gösteren birer zehirdir. Bazı zehirler etkisini birkaç saniyede, bazıları birkaç saatte, bazıları da daha uzun bir sürede gösterebilir. Ama bu, onların zehir olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu maddelerin vücutta yaptığı yıkım çok açıktır.

Peki bu zehirler etkisini ne zaman gösterir? Kişiden kişiye değişmekle birlikte, genellikle insan kırk-elli yaşlarını aştıktan sonra, yani tam çocuklarını okuttuğu, onların mürüvvetini göreceği, torunlarını seveceği bir dönemde bir perişanlığın içine düşer.

Kişi tecrübe ve birikimleriyle hayata yeni atılan çocuklarına yardım etmeyi düşünürken, birden bu zararlı alışkanlıklardan kaynaklanan çok şiddetli hastalıklarla karşılaşır. Bunun sonucunda çocuklarına yardım etmek bir tarafa, tüm aile fertlerini kahredici acılara sokar.

3. Kötü alışkanlıklar, insanın parasını ve malını alır: Hepimiz bilmekteyiz ki, hali vakti yerinde birçok kimse, sırf içki, kumar gibi alışkanlıkları nedeniyle perişan olmuş, hem kendisini, hem ailesini tahayyül edilemeyecek durumlara düşürmüştür. Bir insanın sadece yıllık sigara masrafı, onun pek çok asli ihtiyacını karşılayacak düzeydedir.

4. Kötü alışkanlıklar, insanın neslini alır: En değerli varlıklarımız evlatlarımızdır. Hepimiz onların üzerine titrer, onlara en ufak bir zarar gelmemesine çalışırız. Halbuki kullandığımız içki, sigara gibi zararlı alışkanlıklarımızla bilerek veya bilmeyerek hem çocuklarımızı, hem de onlardan sonra gelecek nesilleri tehlikeye atmaktayız.

Zira hamilelik döneminden itibaren dış etkilere açık hale gelen çocuk, anne-babasının aldığı alkol ve nikotin gibi zehirlerden doğrudan etkilenmekte, dolayısıyla onun henüz süt gibi olan taze bedeni ve zihnî gelişimi, telafisi mümkün olmayan rahatsızlık riskleriyle karşı karşıya gelmektedir. Yani biz, bile bile öz çocuklarımızı zehirlemekte, sadece kendimizi değil, gelecek nesillerimizi de tehlikeye atmaktayız.

5. Kötü alışkanlıklar, insanın dinini alır: Peygamberimiz; 'İçki ile iman bir arada bulunmaz,' buyurmaktadır. Yani iman, akılla bilinçli bir şekilde yapılan bir tasdik olup, az önce de belirttiğimiz gibi, aklî fonksiyonları işlemeyen bir kimse böyle bir yetiye, beceriye ve sorumluluğa sahip değildir.

Ayrıca içki, uyuşturucu ve kumar gibi bağımlılıkların insanı zaman içinde hangi küfür sahiline savuracağı da belli olmaz.

İşte bu gerçekler, birçok yönden temel inanca ters düşmektedir. Zira bu dinin Peygamberi; 'İçki bir ilaç değil, dertlere sebeptir,' buyurmaktadır. Peki bu zararlı alışkanlıklara akıl, yani müspet bilim nasıl bakmaktadır? Tıp ilminin; 'Bir kadeh alkol, bin beyin hücresini yok eder,' tespitini nakletmek herhalde yeterli olacaktır.

Her konuda olduğu gibi bunda da akıl ile vahiy, yani din ile müspet bilim arasında hiçbir yaklaşım farkı bulunamaz.

Bu konuda sıkça başvurulan; 'Ben içiyorum, ama az içiyorum,' özür beyanı, Hz. Peygamber tarafından şöyle reddedilmektedir: 'Her sarhoş edici şey haramdır. Bir küp içildiği takdirde sarhoşluk veren bir şeyin, tek avucu da, tek yudumu da haramdır.' Kaldı ki, kimse bu alışkanlıklara bağımlı olmak için başlamamaktadır.

Bu alışkanlıkların zararları sayılamayacak kadar çoktur: Her yıl binlerce can alan trafik terörünün ardında çoğu zaman içki çıkmaktadır.

Sayısız cinayet, terör eylemi içki ve uyuşturucunun eşliğinde gelmektedir. Ekonomik sıkıntılar içinde kavrulan aile bütçelerimiz, çoluk çocuğumuzun rızkı telef olmakta, daha da fakirliğe mahkum olmaktadır.

Bireylerin, ailelerin, toplumun psikolojisi bozulmakta, madden ve manen çöküntüye düşmektedir. Yüzlerce doktor, bunların yol açtığı zararları telafi edebilmek için mesailerini sarf etmekte, bu uğurda sınırlı milli servetimiz çok pahalı tedavi giderlerine harcanmaktadır. Yüzlerce çiftçi ve işçimizin emeği, alın teri, zehirli birer duman olarak ciğerlerimize dolmaktadır…

Niçin? Sadece basit birer zevk için! Peki çözüm ne?

Çözüm başkası değil, bizleriz. Her birimiz ferdî ve toplumsal sorumluluğumuzu bilerek irademizi güçlendirmeli ve çevremize örnek olmalıyız.

Aile reislerimiz anne ve babalar, çocuklarına iyi örnek olmalı, bu konuda çocuklarını bilinçlendirmeliler. Aynı şekilde öğretmenler, talebelerine iyi örnek olmalı, teneffüslerde bir yandan sigara içen öğrenci yakalarken, diğer yandan kendi ellerinde sigara olmamalıdır.

Topluma yön veren, örnek olan sanatkarlar, idareciler, aydınlar bu konudaki tavırlarına dikkat etmeli, söz ve eylemleriyle bu konuda müspet yönde çaba sarf etmelidir. Basın yayın organları, bu bilinci taşımalı, bu konuda etkin yayınlar hazırlamaya çalışmalıdır. Ayrıca Yeşilay gibi sivil toplum örgütleri, yılın sadece belli haftalarında değil, sürekli bu yönde etkin kampanyalar düzenlemeli, bu konuda başta tıp doktorları, din adamları, eğitimciler, psikologlar gibi farklı uzman kesimlerden yardım alarak, özellikle görsel ve somut tecrübî mücadele araçları hazırlamalıdır.

Ruhen ve bedenen sağlıklı bir toplum oluşturabilme ve Ramazan bilincinde olma dileği ile nice güzelliklere, nice başarılara... Selamlar.

--------------

29.05.2017 tarihinde yayımlanmıştır.