Yaşamın her zaman ince bir çizgisinin olduğunu düşünürüm. Ve bu çizginin kırılması ya da bozulması durumunda tekrar eskisi gibi olmasının mümkün olmadığını da iyi bilirim. Çünkü insan ilişkileri kristal bir vazo gibidir ve o kristal vazo kırıldığında ne yaparsanız yapın eskisi gibi olamaz. Ne kadar iyi tamir edilirse edilsin yine de bir yerlerinde izler kalır. Yenisini alsanız dahi eskisinin yerini tutmaz. Bir eşyanın yenisini bulabilirsiniz ama kaybedilen bir insanın yerini başka insanlarla dolduramazsınız. Bu anlamda yeri dolmayan tek şey insandır. 


Eğer bir çocuk aile büyüklerinin sözünü dinlemeyip kendi bildiğini yapıyorsa bilsin ki sonu hüsran olur. Çünkü hiç bir anne baba çocuğunun kötü olmasını istemez.


Eğer bir evliliği aile büyükleri istemiyor, ufak sorunlar devleşiyorsa yine o evlilikten (genel anlamda) hayır gelmez. Ve bu süreç öyle bir zamana yayılmıştır ki, neyin ne zaman ve nerede ortaya çıkacağını bilemezsiniz.


Bunun değişik durumları vardır yaşamda; gün döner iyiler kötü, kötüler iyi duruma gelir. Zenginler fakir, fakirlerde zengin olabilir.


Yine bir yerlerde yeni insanlarla tanışabilir, hayatınıza renk gelebilir. Ya da yeni birisini görür âşık olabilir, yüreğiniz bir kuş gibi bulutlarda gezintiye çıkabilir.


Zamanın değeri ve güzelliklerin kıymeti bilinemiyorsa ele geçen güzellikler ve huzur az az elden çıkmaya başlar.


Kristal vazo kırılmaya görsün!

Kırıldığı an geçmiş unutulur, gönül boş işlerin peşinden yükseklerden uçmaya başlar. Ve bir şeyler tersine dönüşür ağır ağır. Evdeki huzurda az az kaybolmaya başlar. Eşiniz sizin sözünüzü dinlememeye başlar, fındıkkabuğunu doldurmayan sıradan ve basit şeyler yüzünden tartışmaya başlarsınız. Çoğu zamanda dışarıdaki kişiler yüzünden bozulur huzurunuz.


Çocuğunuzda az az şımarmış, sizi anlamayıp arkadaşlarıyla daha fazla zaman geçirmeye başlamıştır.


Öğrenci ise neyi okuduğunu, neden okuduğunu düşünecek durumda olmaz.  Vazo kırılan evlerde insanlar mutluğu ve neşeyi kaybettikleri için sadece kendi dertlerine düşerler. Savaşlar, yokluklar, toplumla olan hiç şey ilgisini çekmez, mazi geçmiş gün, gelecek zaten belirsizdir.


Hepimizde azda olsa vardır bu ilgisizlik. Bir yanımız acınacak durumdayken, bir yanımız açıkgözlülükte üstüne yoktur…


Yaşamda her şeyin güzelliğini zamanında yaşamak gerektiğini savunuyorum. Zamanında ve sırası geldiğinde. Bunun öncesi ve sonrasında yaşanan zamansız güzellikler bir zaman sonra zarar getirebiliyor. Mesela arkadaşlık, sözlülük ya da nişanlılık döneminde yaşanan yakınlaşmalar da böyledir. İşte bu yüzden güzel şeyler zamanında yaşanmalı ki bir anlamı olsun...


Aşkta zamanında ve dengesine göre aşk olur..


Tüm bu konularda isteyen istediğini düşünebilir.


Doğru ya da yanlış olması kişiye göre de değişebilir.


Düşünce sınırı ya da yorumu da o güne kadar yetiştiği çevresi, ailesi, arkadaşları, okuduğu kitaplar, izlediği filmlerden öğrenmiş olduğu kadardır.


Çünkü bizler bu dünyayı düşünebildiğimiz kadar yaşıyoruz. İçimizdeki dünyayı ne kadar genişletebilirsek o kadar çok yaşıyoruz.


Her ne olursa olsun kırılan hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.


Yapıştırmaya ve tamir etmeye ise ikinci el diyorlar...

Ve kırılan camlar,

Kırılan canlar gibi

Keskinleşirler,

Kesip biçerler,

Kan yerine gözyaşı akıtırlar…  - (2006)