Halit Arapoğlu'nun şarkısını hatırlar mısınız?

Şarkı; 'Unutursun diye çok korkuyorum' sözleriyle ünlenmişti.

Hain darbe girişimi 15 Temmuz'un 4'üncü yıl dönümü nedeniyle bir tartışma, gündemimizin ilk sırasına oturdu. Pişman olan daha doğrusu 'masumiyet karinesi' bulunup da kanun hükmünde kararnameler nedeniyle mağdur olan vatandaşlarımıza 'bir af olur mu?' diye başlayan tartışmalar…

Bu tartışmalarının odak noktası Anayasa Mahkemesi'nin gündeminde bulunan ceza indirimi ile ilgili kanunun anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu nedeniyle yapılan başvurunun esastan görüşülmesini etkilemek. Bu konuyu daha önce yazmış, Cumhur İttifakı'nın taraflarını uyarmış, özellikle Türkmen Bey'i liderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi'nin dikkatini çeken bu girişim konusunda hem Cumhurbaşkanı nezdinde hem de Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulmuştu. Şimdi kimse FETÖ'de elebaşı, ekip başı veya Türk halkına silah çeken, bombalayan darbeye aktif olarak katılan, yönlendiren lojistik destek sağlayan, emir ve komuta zincirinde darbe sürecinin herhangi bir yerinde bulunan kişilere 'af istemi'nde bulunmasın. Uzun bir zamandır Arap Bacının da ajite ederek seslendirdiği ve bu konuda siyaseten ön alınarak toplumsal bir restorasyon yapılma girişimi var.

Siyasi ayak böyle deşifre edildi.

İşin aslı FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşılmadan siyasi ayağı ile hesaplaşılmadan, siyasi ayağında yardım ve yataklık suçu işleyenlerin herhangi bir müeyyideden geçirilmeden atılacak her türlü adım siyasi ayak tartışmalarını tarihin tozlu raflarına kaldırır. Böylelikle vatandaşa atılan benim daha önce 'FETÖTERAPİ' diye adlandırdığım can simidi sayesinde siyasetçilerde canını kurtaracak duruma gelecektir. İşte dananın kuyruğunu koptuğu ve Türkiye'nin yol ayrımında bulunduğu esas konu budur.

Kendilerini gizlemek veya kendilerini bağlı bulundukları hücreyi koruma ve kollama adına suçu başkalarının üzerine yıkarak savunma mekanizması gerçekleştiren siyasi ve bürokratların son 4 yıldır mazlum, mağdur millet evlatlarının ensesinde pişirdikleri bozanın haddi hesabı yoktur. Geçmişte her türlü lojistik imkanı sağlayan tedarik zincirinde ihmal içinde de bulunmayan bürokratların, siyasilerin şimdilerde kendilerine yönelik açık tehlike gördüğünü herkesi 'FETÖ Parantezi' içine alması/alabilmesi yaşanacak trajedinin somut örneğidir

Geçenlerde 'FETÖTERAPİ' diye dinlendirdiğim ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AK Parti'ye abluka almaya yönelik düzenleme çok iyi bir şekilde kamu vicdanını zedelemeyecek şekilde uygulanması gereken bir konudur. Yoksa 'Ey vatan evladı, 'vatan elden gidiyor, ayağa kalk' deyip milleti ayağa kaldıran, sokaklara, caddelere döktüren, hainlerin kurşunlarına, helikopter atışlarına, bombalarına hedef olarak canlarını feda eden millete ve onun ailelerine bir bardak soğuk su içmeleri anlamı taşıyacaktır.

Gelinen bu noktada Halit Arapoğlu'nun dediği gibi 'unutursun diye beni çok korkuyorum' sözlerinden hareketle vatandaşlar söylenmeye, konuşmaya ve 'Affedersiniz diye çok korkuyorum' diyerek vebal yüklemeye başladılar bile… İki ucu kızgın demire benzeyen FETÖ konusu yeniden toplumsal bir dokuyu örmek için önce elenecek sonra da dokunacaktır.

SOYSUZA DOKUN, SOYLU'YA DOKUNMA

Siyasi ayak konusuna gelmişken birbiriyle bağlantılı iki başlığa dikkat çekmek isterim. Birincisi Türkmen Bey'i MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi konusunda ısrarla ve dirayetle sürdürdüğü desteğin daha belirgin bir biçimde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a olduğu görünüyor.

'Bensanakayyumatandım.com' biçimde tasvir edilmeye çalışılan bu desteğin neresinde Ak Parti'nin durduğunu gerçekten merak ediyorum. Kimi zaman değil çoğu zaman yok sayılan Ak Parti bir tarafta Cumhurbaşkanı Erdoğan bir tarafta durmaktadır. Bu konunun altını çizmek isterim. Buna bağlantılı ikinci konu ise Ak Parti içinde özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu kökenli milletvekillerinin '2'inci Susurluk' diyerek cephe almaya zorlandığı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun durumu var. Göreve geldiği günden bu yana yalnızca devletin gücünü değil hizmetini de milletin ayağına getiren Covid 19 Pandemisi döneminde amcaların 'aslan sütü' dahil peynirli poğaçasını almaya, kaybolan keçisini bulmaya, odununu kırmaya amade güvenlik teşkilatı fotoğrafını ortaya koyan bir Süleyman Soylu var.

Parti içindeki cepheleşme kendisini FETÖ üzerinden suçlamayla gündeme getirdi. Geçenlerde televizyon kanalında 'FETÖcüler göreve geliyor' üst başlığıyla İçişleri ve Savunma Bakanlığına yönelik 'Güvenlik kurumları' göndermesini hatırlarsınız.

Soylu 'Ben FETÖ mücadelesinin nasıl yürüdüğünü bilen insanlardan bir tanesiyim. Bizim göreve getirdiğimiz kimse yok. Ben düzgün yaşayan bir adamım. Böyle sağın solun lafları ile iş yapacak bir adam değilim. Ben hükümetimizin politikalarını yürüten bir insanım. Bu laflar benim ağrıma gider. Hayatı risk içerisinde olan bir adamım' sözlerini sarf etti.

Soylu'ya yönelik bir ithamın adrese teslim olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da sunulduğu açıktı. Soylu topa girmeden 'Bir tek FETÖ'cüyü göreve getirmişsem ve bu söylenmiyorsa bu ülkemize ihanettir. Ben getirmişsem ben ihanet ediyorumdur.' dedi.

İçişleri Bakanı Soylu'nun 'acil koduyla' müdahale ederek canlı yayına katıldığı tartışma programı önümüzdeki günlerde FETÖ'nün üzerinden güvenlik konusuna oradan da terör ile mücadele konusuna evrilecek.

Erdoğan'da, Türkmen Beyi Bahçeli de bu tartışmalara 'Soysuza dokun, Soylu'ya dokunma' diyerek cevap verecek.