Son yıllarda ruh sağlığı alanında gözle görülür bir dalga yükseliyor: panik atak ve anksiyete bozuklukları… Birçok kişi, yaşamın sıradan anlarında bile yoğun korku, nefes darlığı, kalp çarpıntısı ve kontrol kaybı hissi yaşayarak acil servislere başvuruyor. Ancak bu kişilerde çoğu zaman hiçbir fizyolojik hastalık bulunamıyor. Sorunun kaynağı, bedende değil, zihnin görünmeyen yaralarında saklı.
Pandemi, bu sorunun görünür hale gelmesini hızlandırdı ama tek neden bu değil. Panik Atak ve Anksiyete Dostları Derneği Başkanı Klinik Psikolog Ömürcan Bozkuş, yaşanan artışın yalnızca bireysel temelli değil, toplumsal bir olgu olduğunu vurguluyor ve şöyle anlatıyor:
“İnsan zihni sürekli tetikte kalmak üzere evrimleşmedi. Bugün ise sürekli bildirimler, haber akışları, ekonomik belirsizlikler ve yalnızlaşan toplumsal yapı, kaygı sistemimizi alarm moduna sokuyor. Artık gerçek bir tehlike olmasa da beyin ‘tehlike varmış gibi’ davranıyor.”
Modern hayatın kaygı tetikleyicileri
Modern yaşamın getirdiği yoğun bilişsel yük ve sosyal kopukluk, bireyin kaygı eşiğini düşürüyor. Bozkuş’a göre; ilişkiler yüzeyselleştikçe, insanlar duygusal olarak yalnızlaştıkça, birey içsel kaynaklarından uzaklaşıyor:
“Kendini yalnız ve anlaşılmamış hisseden birey, zamanla içsel olarak da savunmasız hale gelir. Bu durum, özellikle bastırılmış duygularla birleştiğinde panik atak gibi yoğun semptomlarla kendini gösterebilir.”
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO, 2022) göre dünya genelinde kaygı bozuklukları, pandemi sonrası dönemde %25’lik bir artış gösterdi. Türkiye’de ise bu artış daha da dramatik: Türk Psikologlar Derneği’nin 2023 verilerine göre, pandemi öncesine kıyasla kaygı temelli başvurular iki katına çıkmış durumda.
Anksiyetenin kökleri: Erken yaşlar ve güvensizlik
Anksiyete bozuklukları çoğu zaman çocukluk ve ergenlik dönemine uzanan bir hikâyeye sahiptir. Özellikle güvenli bağlanma geliştiremeyen bireylerde, ileriki yaşlarda anksiyete riski artmaktadır. Klinik Psikolog Ömürcan Bozkuş şöyle açıklıyor:
“Birçok kişi, çocuklukta yaşadığı duygusal ihmalin ya da kaotik aile ortamının etkilerini, yetişkinlikte anksiyete ataklarıyla yeniden deneyimler. Duygular bastırıldığında, zamanla bedensel semptomlar aracılığıyla dışa vurur. Panik atak aslında bir tür ‘içsel alarm çığlığı’dır.”
Bu görüş, bilimsel araştırmalarla da destekleniyor. Beesdo-Baum ve Knappe (2012) tarafından yapılan uzunlamasına bir çalışmada, anksiyete bozukluklarının çoğunun çocuklukta başladığı ve erken müdahale edilmediğinde kronikleşme eğilimi gösterdiği ortaya konmuştur. Aynı şekilde Bowlby’nin bağlanma kuramı da, erken dönemde yaşanan bağlanma problemlerinin yetişkinlikteki kaygı düzeyi üzerinde belirleyici olduğunu ileri sürer.
Beynin savunma mekanizması olarak panik
Nöropsikolojik açıdan panik atak, beynin “amigdala” adı verilen tehdit algılayıcısının aşırı uyarılmasıyla ilgilidir. Normalde gerçek bir tehdit karşısında devreye giren bu yapı, anksiyetesi yüksek bireylerde gündelik durumları da tehdit gibi algılamaya başlar. Bu da savaş-kaç tepkisinin tetiklenmesine neden olur: kalp hızlanır, nefes daralır, kaslar gerilir.
Ömürcan Bozkuş bu durumu şöyle açıklıyor:
“Panik atak, bedenin bize ‘Artık daha fazla bastıramam’ deme şeklidir. Sadece bir semptom değil, uzun süre görmezden gelinen duyguların ve yaşantıların fizyolojik yankısıdır.”
Ruh sağlığı okuryazarlığı: En temel önlem
Uzmanlar, anksiyete bozukluklarının önlenmesinde en etkili aracın ruh sağlığı okuryazarlığını artırmak olduğunu söylüyor. Toplumda hâlâ yaygın olan “kaygı zayıflıktır” inancı, bireylerin yardım aramasını engelleyebiliyor. Oysa ki panik atak ya da anksiyete, bir kişilik bozukluğu değil, çoğu zaman sağlıklı bir zihnin çevresel stresle baş edemediğinde verdiği sinyaldir.
“Panik atak bir karakter zaafı değildir. Aksine, çoğu zaman uzun süre bastırılmış duyguların bir çığlığıdır. Bunu duymak, bastırmak yerine anlamak gerekir,” diyor Ömürcan Bozkuş.
Toplumsal müdahale gerekli
Panik atak ve anksiyete bozuklukları bireysel düzeyde terapiyle hafifletilebilir; ancak uzmanlara göre daha kalıcı çözümler için toplum temelli psikoeğitim ve önleyici ruh sağlığı politikaları hayati önemdedir. Okullarda erken yaşta duygu tanıma becerilerinin öğretilmesi, iş yerlerinde stres yönetimi programlarının uygulanması ve medya aracılığıyla doğru bilgilendirme yapılması, uzun vadede toplumun genel ruh sağlığını korumada belirleyici olacaktır.
Kaynakça:
- Beesdo-Baum, K., & Knappe, S. (2012). Developmental epidemiology of anxiety disorders. In The Wiley-Blackwell Handbook of Mood Disorders.
- Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Routledge.
- Dünya Sağlık Örgütü (2022). Mental health and COVID-19: early evidence of the pandemic’s impact.
- Türk Psikologlar Derneği (2023). Pandemi Sonrası Türkiye’de Psikolojik Danışmanlık Hizmetlerine Yönelim Raporu.