İnsanoğlunun hileye başvurma eğiliminin ardında genellikle daha iyisine, daha fazlasına ulaşma arzusu yatar. Bazı bireyler doğaları gereği bu tür davranışlara daha yatkınken, uygun koşullar oluştuğunda hile neredeyse kaçınılmaz hale gelir.
Ünlü kriminoloji uzmanı Donald R. Cressey, 1950’lerde bu konuda çığır açan bir kavram geliştirmiştir: Hile Üçgeni Teorisi. Bu teori, bireylerin neden hile yaptığına dair üç temel unsuru ele alır: baskı, fırsat ve haklı gösterme.
1. Baskı:
Hileye iten ilk unsur baskıdır. Kişi, hedeflerine ulaşmakta zorlandığında, üzerindeki mali, kişisel ya da mesleki baskılar nedeniyle uygun olmayan davranışlara yönelebilir. Bu baskılar, dürüstlüğüyle bilinen bir çalışanın bile zamanla suça eğilim göstermesine yol açabilir.
2. Fırsat:
Bir kişi, hile yapma şansı olduğunu hissettiğinde bu eyleme daha yatkın hale gelir. Kontrol mekanizmalarının zayıf olduğu ya da hiç işlemediği bir ortamda, birey yaptığı yanlışın fark edilme olasılığının düşük olduğunu düşünür ve harekete geçebilir. Oysa sıkı bir denetim sistemi, böyle bir eğilimi baştan engelleyebilir.
3. Haklı Gösterme:
Hile yapan kişiler genellikle kendilerini aklamak ister. “Zaten emeğimin karşılığını alamıyorum” ya da “bu terfiiyi çoktan hak etmiştim” gibi gerekçelerle suçu meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu içsel gerekçelendirme, çoğu zaman hileye kalkışmadan önce yapılır. İlginç olan, bu unsurun dışarıdan kontrol edilememesidir. Çünkü haklı gösterme, bireyin iç dünyasında gelişir ve en tehlikeli kısımdır.
Sonuç olarak; baskı, fırsat ve haklı gösterme bir araya geldiğinde, en dürüst görünen birey bile suça yönelebilir. Bu nedenle, yalnızca bireyleri değil, sistemleri de gözden geçirmek gerekir. Hilenin önüne geçmek, yalnızca kişisel etikle değil, aynı zamanda güçlü denetim ve adaletli çalışma ortamlarıyla mümkün olabilir.