HÜRSES: Sayın Dağıstanlı, bundan önce sizinle 'Yanık Dere 1915' romanınız hakkında konuşmuştuk. Bu gün de Milli Mücadele yıllarını konu alan ve bu mücadele içinde çok önemli kahramanlık göstermiş hatta üsteğmenliğe terfi etmiş ilk kadın subayımız olan Üsteğmen Kara Fatma'nın hayatını kaleme aldığınız 'Ben Kara Fatma' romanınızı konuşmak istiyoruz. Evet, günümüzde bu kadar konu varken neden Milli Mücadele?

DAĞISTANLI: Gerçekten günümüzde yüzlerce konu var. Ancak dikkat ederseniz bu konular hep çözülmesi gereken konulardır. Bizim konularımızdır ve bizler çözmeliyiz. Oysa, üzülerek de söylüyorum ki, bu sorunları çözecek olanlar yabancı ülkelerden yardım alıyorlar. Onların fikirlerinden çözüm bekliyorlar. Biz bazen, bu fikirlerin onlardan geldiğini dahi bilmiyoruz. Okumuyoruz, araştırmıyoruz. Ama bir bakıyorsunuz bu topraklarla hiç ilgisi olmayan insanlar, bu toprakların sorunlarını çözmek için toplantılar yapıyor, haritalar sunuyor, savaşlar öneriyor veya sınırları değiştirmeye kalkıyorlar. Bunun tek nedeni var: biz tarihimizi hem tam bilmiyoruz, hem de geçmişte yaşanan hatalardan ders alıp geleceği şekillendiremiyoruz. Bunu yapabilmek için de çok iyi yetiştirilmiş, kaliteli elemanlarımızın olması lazım. Bundan daha da önemlisi devletlerde devamlılık önemli olduğundan, özellikle dış politika günübirlik değişikliklerle yürütülemez. Bizim atalarımızın kurduğu Osmanlı Devleti ne yazık ki 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra devlet disiplininde acze düşmüştür. Bakın bu antlaşmadan sonra saygınlığını kaybeden Osmanlı Sultanlarına hitap değişmiştir. Bu çok önemli bir gelişmedir. O güne kadar Avrupa kralları, kraliçeleri Osmanlı Sultanına 'Siz' diye hitap ederken bu anlaşmadan sonra 'Sen' demeye başlamışlardır. Bu çöküntü ta Milli Mücadele'ye kadar gelmiştir. I.Dünya Savaşında Osmanlı'nın bitirileceği belliydi zaten. Amaçlardan biri de buydu. Batının Haçlı güçleri, Türkleri Anadolu'dan atmayı kafalarına koymuşlardı. Şark Cephesinden Ruslar ele geçirmek istiyor Anadolu'yu, Garp Cephesinden İngilizler, Yunanlılar... O günkü Osmanlı yönetimi çözümü İngiliz mandasında görmüştü. Oysa Milli Mücadeleyi başlatanlar, başta Mustafa Kemal olmak üzere çözümü Anadolu'da, Türk Milletinde aradı. Anadolu'nun alim olmayan arif insanı 'Biz de varız!' dedi. Anadolu'nun alpleri erenleri, kadınları erkekleri, yaşlıları gençleri kolları sıvadı, düştüler Mustafa Kemal'in peşine. Milli Mücadele yiğitleri çözümü kendi içlerinde aradı ve buldu. Neydi bu: Direniş yapılacaktı! Ölmek var dönmek yoktu! Ya istiklal ya ölümdü!


İşte ben romanımda Milli Mücadele'yi konu alırken bunu düşündüm. Bu günün Türkiye'sine de diyorum ki, içte birliği sağlayamazsanız Osmanlı gibi parçalanırsınız. Bırakınız Amerika'yı, Rusya'yı, Arap dünyasını; çözümü kendi içinizde arayınız; çünkü tarih bize bunu gösteriyor. Dostlar yine kendi içinizdedir.

- Peki o zaman, niçin 'Ben Kara Fatma'?

Biz, Kara Fatma adıyla bilinen Fatma Seher'i, Milli Mücadele yıllarında oğlu, kardeşleri, evlatlığı, akrabaları ve kendisi gibi inanmış gözü kara insanları bir araya getirerek kurduğu milis teşkilatı ile, İstiklal Harbine katılmış cesur bir üsteğmen olarak tanıdık. Milli Mücadeleye katılmış binlerce askerimizden, milisimizden biriydi. Ancak Kara Fatma kadın olduğu için farklıydı gözümüzde. Hakkında pek bilgi de yoktu aslında. Çocukluğumuzda ve eğitim hayatımızda 'Kara Fatma' diye adını duyardık büyüklerimizden.


Ben, ilk kez 2010 yılında ER-VAK, Erzurum Kalkınma Vakfı tarafından, Doç. Dr. Ercan Citlioğlu Hocaya bir konferans verdirdiğini biliyorum. Hatta yıllar sonra Vakıf başkanı Erdal Güzel Bey, benim de bir konferans vermemi istedi.


Yıllar sonra İlknur Bektaş Hanım Kara Fatma hakkında geniş bir araştırma yapıyor ve bazı bilinmeyenleri ve birçok da yanlış bilinenleri ortaya çıkarıyor. Aradan yaklaşık 100 yıl geçtiği için, kimi belgeler tam tutulmadığı için, kimileri kaybolduğu için ancak ele geçenlerle bir sonuca ulaşılabiliyor. Bu sonuçlarda bile bilgi kirliliği bir hayli fazla.

Milli Mücadele yıllarında, Osmanlı haritasının değiştirildiği, vatan topraklarının işgal edildiği günlerde; bir tarafta Rus işgaline bir tarafta İngiliz, Yunan, Fransız işgaline tahammül edemeyerek eline silahı alan yiğit Türk kadınlarından biridir Kara Fatma.


Aslında ailesiyle birlikte Anadolu bozkırlarında, Erzurum'un Aşkale kazası- Çay köyünde doğmuş, çiftçilikle uğraşan ailenin sade, sıradan bir ferdidir. Asıl adı Fatma Seher olmasına rağmen aile arasında 'Mahi' derlermiş. Kısa boylu, şişman olmayan, beyaz tenli, yeşil gözlü, cesur, yiğit, gözü kara bir Anadolu kızıdır Kara Fatma. Eşi ile ilgili çok net bilgiler olmasa da, Vanlı 'Derviş' lakaplı Yüzbaşı Ezdeşin Bey olduğunu çeşitli hatıralardan öğreniyoruz. Ezdeşin Bey Balkan Savaşında Edirne savunmasında görevli olduğu için Fatma Seher Edirne'dedir. Edirne Bulgarların eline geçince Yüzbaşı Sarıkamış'a tayin edilir fakat orada şehit olur. Fatma Seher artık İstanbul'daki kardeşlerinin yanına döner.


Kafkas Cephesinin mağlubiyetlerinin yanında batıda da İstanbul işgal edilmiş, Albay Mustafa Kemal'de müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmişti. Aslında Mustafa Kemal için oralar da tehlikeliydi; çünkü Rum çeteler bölgeyi işgal etmişti.


Fatma Seher, işgal altındaki yurdunda bir şeyler yapabilmek için Mustafa Kemal'le Sivas'ta görüşür ve görev ister. Böylece Milli Mücadeleye katılmış olur. O tarihten sonra da Fatma Seher olan adı Kara Fatma olur. Mustafa Kemal'le görüştüğünde adını, kim olduğunu, ne istediğini söylüyor. Paşa da bu korkusuz, gözü kara oluşundan dolayı Kara Fatma diye hitap ediyor ve İstanbul'a gönderiyor. Baştan sona kadar hayat hikayesi olağanüstü, herkesin dayanamayacağı bir hayat. Kardeşleri Mehmet Çavuş, Deli Sülo, oğlu Seyfettin, yakınları Laz Tahsin, Topkapılı Pire Mehmet, eşleri şehit olmuş Ayşe Çavuş, Hatice Çavuş ile görüşüyor ve milis teşkilatını kuruyor. Bu müfreze daha sonra 480 kişiye kadar çıkıyor.


Kocaeli dolaylarında bir süre Anadolu'ya silah sevkiyatı yapıyor milisleriyle ama Yunan askerleri yakalıyor. Hapse atıyorlar, işkence ediyorlar, elini- kolunu kırıyorlar ama konuşturamıyorlar. Sonra da öldü diye bırakıyorlar. Zorlukla milislerinin yanına geliyor ama sonradan, kendisine yapılanların hesabını soruyor Yunanlılar'dan. 11.Yunan Tümeni İzmit'i işgal ettiği günlerde Yunan birliklerine çok büyük darbeler vuruyor hatta bir keresinde 25 Yunan subayını esir alıyor. Korkusuzluğu, cesareti ile Yunan askerleri arasında ünleniyor. Türk Genelkurmayı yer yer morali bozulan Türk birliklerine, sırf moralleri düzeltsin diye Kara Fatma'nın atı üzerinde bir resmini yaptırıp birliklere dağıttırıyor. Bu pek görülmemiş bir davranıştır. Bilirsiniz Türk ordularına moral takviyesi yapmak için Mehter eşlik ederdi. Bu da onun gibi bir şey değil mi? Bu arada ikinci kez esir alındığında bu sefer Yunan Generali Trikopis'in huzuruna çıkarıyorlar. General, adının Karar Fatma olduğunu duyunca çok şaşırıyor; çünkü Yunanlılar Kara Fatma'yı uzun, iri yarı, yapılı bir kadın olarak düşünmüşler. Oysa o zayıf, ortaya yakın kısa boyu, minyon tipli biridir.


Eşkıya ile mücadele ediyor, isyancılarla mücadele ediyor. Şehirlerden, köylerden Milli Mücadele'ye gönüllü insan topluyor. Milli Mücadele'nin başından beri, başta Üsküdar olmak üzere İzmit, Adapazarı, İznik, Bilecik, Bolu, Bursa, Balıkesir, İzmir, Afyon, Eskişehir çevre köy ve kasabalarında milisleriyle Yunanlılar'a karşı savaşıyor; ayak basmadık yer bırakmıyor. Yine başta Balkan, Sakarya, İnönü, Dumlupınar, Başkomutanlık Muharebelerine katılır. Defalarca yaralanır: kolundan, ayağından… Vücudunun her yerinde yara izi vardır. İzmit'in kurtuluşu sırasında bir şarapnel göğsüne isabet eder. Doktorlar mermiyi çıkaramaz: 'Bu mermi ömür boyu vücudunuzda kalacak! Size zarar vermez! Hareketlerinize dikkat edin!' der. O, ise: 'Düşman ömür boyu içimde mi kalacak!' diye hırsını, nefretini, sitemini dile getirir. Aynı savaşta, evlatlık olarak aldığı kız kardeşi Gülsüm'ün kızı, 12 yaşındaki Fatma da beraberinde olduğu için, bir şarapnel de onun sağ elini parçalar ve çocuğun üç parmağı koparır. Maalesef ömrü işte böyle acımasız savaş meydanlarında geçer. Fakat şunu söylemek lazım: Fatma Seher, bizler gibi sıradan bir insandır, Kara Fatma ise cengaver, korkusuz, gözü kara, ülkesi işgal edilince sessiz kalmayan bir direnişçidir.


- Kara Fatma'nın bir de Cumhuriyet'ten sonraki yaşantısı var. Onu da dinlemek isteriz.


İşin bu tarafı biraz üzücü. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra kendisi 'İstiklal Madalyası' ile taltif ediliyor ve emeklilik maaşı bağlanıyor. Ancak maaşı, 'Ben, bütün mücadeleleri vatanım ve milletim için yaptım, bir beklentim yoktur!' der ve reddeder, Kızılay Kurumuna bağışlar. Hiçbir geliri de olmadığı için yoksulluk dönemi başlar. Zaten vücut yara bere içerisindedir, hastadır, çalışamayacak durumdadır. Bu yüzden önce Beyoğlu'ndaki 'Rus Manastırı' na daha sonra da Darülaceze'ye kaldırılır. Kendisine çeşitli yerlerden yardımlar gelir, ölümüne yakın da 170 lira maaş bağlanır. Fakat bu parayı pek kullanamaz; çünkü 2 Temmuz 1955 yılında hakkın rahmetine kavuşur. Evinin yakınındaki Kulaksız Mezarlığına defnedilir. Talihsizlik Üsteğmen Kara Fatma'nın yakasını burada da bırakmaz. Definden bir süre sonra, aynı bölümde yol çalışması yapılacağı için, kabirler de başka bir sahaya nakledilir. Bu nedenle Kara Fatma'nın mezarı kaybolur. Geçtiğimiz yıllarda Kara Fatma'nın biyoğrafisini kitaplaştıran yazar İlknur Bektaş ve Kızılay işbirliği ile aynı yere anıt mezar yaptırılır.

- Kara Fatma'yı topluma tanıtabilmek için başka ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Kitabın yanında yurdun her yerinden gelen konferans istekler oluyor. Okullardan, dernek ve vakıflardan, Üniversitelerden, kadın kuruluşlarından çokça istek geliyor. Kitap fuarlarına katılıyoruz… Gazete ve birçok dergide köşe yazılarım, incelemelerim, makalelerim yayınlanıyor. Bu tarz etkinliklerle tanıtmaya çalışıyoruz.

- İnsan, sizin bu söylediklerinizi dinledikçe hem seviniyor, gurur duyuyor hem de üzülüyor, mahcup oluyor. Son olarak romanınız ve Kara Fatma ile ilgili söylemek istediklerinizi de dinlemek isteriz.

Romanın çok ilgi gördüğünü söyleyebilirim. Bunu, yüzün üzerinde konferans vermek için davet edildiğim yerdeki dinleyicilerden anlıyorum. Kitabı ısmarlayanlar bile oluyor. Elbette ki amacımız Milli Mücadelemizin bu bilinmeyen sayfalarını, bütün ülkemize, bütün okurlara duyurabilmek; bunun için uğraşıyoruz. Ancak bu konudan ve kitaptan önce son olarak duyurmak istediğim şudur: Fatma Seher'in, hepimiz gibi sıradan bir insan olduğunu söylemiştim, ama onu öne çıkaran, üstün kılan, dünya çapında milli bir kahraman, emperyalist güçlere karşı yenilmez bir direnişçi yapan, dünyada gelişen siyasi olaylardır. Fatma Seher'in farkı ise dünyada gelişen siyasi olaylara seyirci kalmamasıdır: Kara Fatma, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Sarıkamış yenilgisine sessiz kalmamıştır; Çarlık Rusyası'nın Anadolu'yu işgal etmesine, Mondros Mütarekesi'ne, Anadolu'nun tümünün işgal edilmesine, Meclis-i Mebusanın İngilizler tarafından zorla kapatılmasına, Ermeni ve Rum çetelerin faaliyetlerine sessiz kalmamıştır. Bence işte Kara Fatma'yı Kara Fatma yapan da bu direnişçi ruhudur.

- Bu bilgileri bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz. Güzel bir söyleşi oldu. HÜRSES adına çalışmalarınızda kolaylıklar diliyoruz.


Asıl ben sizlere teşekkür ederim. Sesimizi duyurmak için gazetenizde fırsat verdiniz. Ben de sizlere ve HÜRSES ailesine kolaylıklar diliyorum.