[email protected]

Hayda…O da nereden çıktı ? Dingin demedim dostlar basbayağı dingil diyorum.

'Dingin'lik var mı, var ? Hayır işte durgun, bomba atsan yerinden kımıldamaz cinsten. Durgundur ama etkisiz elaman gibi değil. Hangi işlemi yaparsan yapın mutlaka arızadır, mutlaka fitnenin tarafıdır. Ama mutlaka küpünü dolduran, makamlara oturan, bir insanda var olanı olağanüstü gösterip ağzının suyu akan, işi bitince olağanüstü aşağılayarak bu kez kuduran itler gibi salya akıtan cinsten.

Biz bunlara bu yazımızda izninizle 'dingil' diyeceğim. Neden mi ? Hangi tarafa dönersen dön, adım başı, köşe başı dingil dolu…

15 Temmuz gibi fikir ve aksiyon bazında bir milletin 'Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır' diyen aziz milletin can vererek, kan dökerek hesapsız, kitapsız bombalara, kurşunlara sinesini açarak meydan okuduğu 15 Temmuz'u bile istihza edecek kadar dingil…

Hani şimdi dingil bir işe yarar da, bu dediğim cins, ne işe yarar derseniz; kısaca anlatayım:

Herbokolog cinsinden… Her işe maydanoz, bir o kadar salyangoz cinsinden ki Müslüman mahallesinden satışa devam ediyor. Bu kadar şehide bu kadar hainliğe, kahpeliğe karşı bir gün FETÖ alçağı terörist başı için 'çıplak' diyemeyen, bir de diyemediğini örtmek için 'ahmak' sayılmayı göze alarak öncülük ettiği, sözcülük yaptığı ham yobaz, softalara, sahte demokratlara özgül ağırlık satışı yapıyor…

Uzunca bir zaman güya 'hoca efendi' dedikleri zerzevatın yanında, huzurunda, gıyabında, en önde, fotoğrafta, kürsüde el çırpan, salya sümük ağlayan bu cinsler 15 Temmuz törenlerinde de yine ön safta… FETÖ'nün verdiği metinleri gazete manşetlerine taşıyarak tetikçilik, yardım ve yataklık yapanlar; Milli Mücadele'nin karargahında 15 Temmuz'u anlatıyor…

Vay babasının şarap çanağına…

Gözünü sevdiğim Anadolu'da güzel bir söz vardır:

'Pekmezi kaynatsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker'

Şimdi Anadolu insanının tabiriyle Allah vergisiyle 'altı okkalı' Türkmen Bey'i, meydan okudu.. Muhterem Devlet Bahçeli konuşunca dingillerin yüzlerinin rengi değişti. Sumsuğu yüzünde hissedince derin bir yutkunmaları oldu.

Bahçeli görünürde; yeminli Erdoğan düşmanlarına seslendi.

Sosyal medyanın akıntısına kapılıp ileri geri konuşan 'Ya Tayyip Bey de' diyen Ak Parti'ye oy vermiş, halen oy vermekte olan, mahalle yanarken saçını tarayanlara oy vermeye niyetli topluluğa seslendi. Yola çıktıkları bir yana yanı başında duranların bile zihinlerinde loto oynadığı bir dönemde yekten, harbiden konuşuverdi Bahçeli:

'Medeniyetler ve milletler mücadelesinde öne çıkmanın hedefindeyiz. Allah'ın izniyle başaracağız, İlay-i Kelimetullah sancağını sonuna kadar taşıyacağız. Çağrımız milli birlik ve huzurlu yarınlaradır. Her yöremizi aziz, her insanımızı kardeş bilen herkesle omuz omuza yürümeye varız, buna hazırız, zilletin oyunlarını bozmak için tetikteyiz.

Daha fazla kaynaşalım, saflarımızı daha da sıkı tutalım. Türkiye karşıtlarının içine çekmeye çektiği cendereye, darboğaza hep birlikte direnelim. Aminlerimiz yükselsin, gönüllerimizde dualarımız birleşsin, ufuklarımızda ve inşallah rüyalarımız gerçek olsun. Türkiye ve Türk milleti sonsuzlukta buluşsun.

Anayasal düzeni zor kullanarak silah yoluyla değiştirmeye kalkışanları senaryolarını yırtıp atmak için bir olalım, beraber olalım, doğudan batıya, güneyden kuzeye büyük millet olduğumuzu dosta düşmana ispat edelim.

Türk milleti varlığının bedelini kanla fedakarlıkla ödemiş büyük kudrettir. Doğrulalım, ayağa kalkalım. Hainleri güldürmeyelim, darbecilerin elini ovuşturmayalım.

Türkiye'yi yaşatalım, payidarlığına cansiperane hizmet edelim. Gün dayanışma günüdür. Gün büyük düşünme, istikbalimize sahip etme günüdür.

Son söz olarak bu memleketin evladı, bir siyasi partinin sorumluluğunu taşıyan vatan evladı olarak sizleri diyorum, sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyınız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlayınız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlatınız aziz İstanbullular, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun'

Devlet Bahçeli bu sözleri bir birey, ikinci olarak MHP'nin genel başkanı olarak söylediğini belirtti:

'Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyınız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlayınız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlatınız.'

Bahçeli ilk önce 'Tanıyın' diyor…

Hani Mehmet Akif İstiklal Marşı'nda söyler ya:

'Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı'

Bu dizeyi hatırladım bu sözü duyunca.

Tanı, yani belirtilerinden, bir sorunu/ kişiyi doğru biçimde kavrayıp değerlendirme işidir. Doktorların tanı koyduğu gibi bu aziz milletimize sesleniyor Bahçeli…

'Erdoğan'ı Tanı' ve tanını koy…

Bahçeli sonra 'anlayın' diyor.

Sezai Karakoç şiirinde der ya;

'Anla Mona Roza, ben bir deliyim'

Aynı şekilde var olanı 'Recep Tayyip Erdoğan'ı anlayın diyor' Bahçeli... Yeni bilgileri, var olanı, sözleri eylemleri eskileriyle birleştirerek bir sonuca ulaşın, bir tür çıkarsama yapın, Erdoğan'ın ne demek olduğunu. Neyi gösterdiğini kavrayın' diyor Bahçeli…

Bahçeli sonra 'anlatınız' diyor.

Özdemir Asaf şiirinde 'Ben üç şey biliyorum; dinlemekle dört kılana anlatacağım' diyor ya aynı onun gibi.

Anlatmak tanımak, anlamaktan sonra geliyor. Bahçeli açıkça; 'Recep Tayyip Erdoğan üzerinden 15 Temmuz'u, emperyalistleri, onların işbirlikçileri dingillerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla bilgi vererek açıklama yapılmasını' istiyor.

Muhatabı elbette meydanı dolduran yüz binler, yalnızca Erdoğan'a değil devlete, millete destek veren, yürek verenlere…

Sonra Ak Parti teşkilatlarına…

Sonra muhatabı koca koca kulelerde oturup makam odalarında televizyon karşısında devletin temsil ve ağırlama giderinden fındık, fıstık yiyerek 'Ya Erdoğan'da' diyen bürokratlara…. Düne kadar, hele hele makama gelene kadar ' Reis' dedikleri kişi bugün onlar için 'Erdoğan ya' oluverdi ya…

Bahçeli'nin çağrısının muhatabı; Abant toplantılarında endam eden, konuşma yapan vesayet sistemi diyerek Türk Silahlı Kuvvetlerine gavur askeri gibi muamele edip de şimdilerde 'kahraman ordumuz' diye konuşmakta zorlanan zerzevatlaradır.

Bu sözlerin muhatabı Erdoğan'ın izniyle, desteğiyle palazlanıp, yayılıp büyümesine rağmen bünyesinde 'Erdoğan'ın isminin konuşulmasını yasak eden' STK'laradır

Muhatapları bir bir sıralarken aklıma Aşık Mahzuni'nin 'Fırıldak Adam' şiiri geldi nedense:

'Gelme dergaha zalimsin madem, hayınsın madem'

Dingil ya; hem zalim, hem hayın…

Devlet Bahçeliden işaret fişeği geldi.

Tanıyın, anlayın, anlatın…

Bir bakıma 'Recep Tayyip Erdoğan'ı anlama kılavuzu' hazırlama vakti geldiğini söylüyor. Hani uzunca bir zamandır televizyon ekranlarında diyorum, yazıyorum ya Bahçeli kadar Ak Parti teşkilatları Erdoğan'a sahip çıksa sorun kalmayacak da, bunu kime, nasıl anlatacaksın?

Hele hele Bahçeli'nin konuşmasında bir sözü var da; duyunca tüylerimi diken diken eden, çektiklerimizi, eza cefayı bir kenara atıp, yüreklenip, kenetlenip, heyecandan göz yaşlarımıza hakim olamadığımız kıymeti kadar kuşatıcı, mana ikliminde alpereni, bülenti, leventi aya kaldıracak bir söz:

'İlay-ı Kelimetullah sancağını sonuna kadar taşıyacağız.'

Eyvallah, başımla beraber…

Ancak derin bir ah çekip, fakatları, ancakları sıralamadan da olmuyor.

Bana sosyal medyadan yazıyor, telefon edip kızıp, eleştiriyorlar ya…Elbette onlar kendi pencerelerinden bakıyorlar.

Meslek hayatımda şu hususları yaşadığım doğrudur:

Evet ben hiç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağına binmedim. Oradan fotoğraf da veremedim. Televizyon ekranlarında Erdoğan'a soru sormaya da çağrılmadım. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde yalnızca bir kez 29 Ekim resepsiyonuna davet edildim.

Ben Abdullah Gül'ün Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı döneminde de bunların hiç birine çağrılmadım. Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığında da, Binali Yıldırım'ın başbakanlığın da davet edilmedim.

Bilerek, istenerek FETÖ zamanında da şimdide bir plan dahilinde hep kenarda, uzakta tutuldum.

İmtihanımız böyle imiş, takdir dedim. Rabbim'den gelene Amenna…

Ben fikir ve yürek işçiliğimi, kabul buyurursanız yazarlığımı, şairliğimi, televizyonculuğumu aparat olarak, eklemlenerek yapmadım. Halen de yapmıyorum ve yapmayacağım da…

Ancak bunlara rağmen 'İlay-ı Kelimetullah sancağını sonuna kadar taşıyacağız.' çağrısına 'Eyvallah, başımla beraber' diyorum… Demeliyim ve diyeceğim de…

Dingillerin anlamadığı, anlamamazlıktan geldiği, anlayamayacağı konu budur.

Ben 13 yaşında diz kırıp sohbetine katıldığım, elimden tutup; ilmiyle, irfanıyla, şefkat ve merhametiyle toprağımı yoğurup, şekil veren, alnımın çatına cihadı yazıp vatan toprağını aziz bilerek gece gündüz demeden, koşarken dinlenen; Horasan Erenlerinden cennetmekan Necmettin Erbakan'ın yanında yetiştim.

Yakında olmak, hele hele fotoğraf karesinde olmak birlikteliğe yetmediği gibi uzakta olmak ayrılığa sebep değildir. Bizim yolumuz gönül yoludur. Biz vazifemizi her şart altında yaparız.

Canım sultanım Erbakan Hocam şöyle derdi:

-Fehmi gözlerimize bakar manşeti yazar…

Bu söze şahit olduğu için bizi en iyi anlayan, tanıyan muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı, İlay-ı Kelimetullah davasını anlamak, tanımak ve anlatmak için sağıma, soluma bakmadan bir adım öndeyim zaten…

Ne deyim daha ? Anladın mı dingil ?