Bugün “Babalar Günü…”
 

Babam, aile sofrasının özel bir yeri olduğuna inanırdı. Hepimiz sofrada bir araya gelir, günün stres ve sıkıntısını giderirdik. Sofra bizim için bir özel paylaşım alanıydı. Sofrada surat asmak, birine iğneleyici dahi olsa bir söz söylemek, tartışmak gibi olumsuz etki yaratabilecek davranışlar yaşanmazdı. Bunlar belirlemediğimiz ancak hepimizin sofranın ruhundan çıkardığımız kurallardı. Bugün bile bende sofraların bu paylaşım ve birliktelik ruhuna ayrı bir önem veriyorum.
 

Ailemizde sofraların bu özelliği olmasına karşın bir akşam yemeğinde babamın hiç keyfinin olmadığını hatırlıyorum. Belli etmemeye, sofranın geleneğini bozmamaya çalışsa da canını sıkan bir durum olduğu anlaşılıyordu. Bu durum hepimizin dikkatini çekmişti. Belli ki ortada tatsız bir durum vardı. Ben ve kız kardeşim yemeğimizi sessizce yerken annem dayanamadı ve babama her şeyin yolunda olup olmadığını sordu. Babam yüzüne yerleştirdiği tebessümle bir sorun olmadığını, günün yorgunluğundan olabileceğini söyleyerek merak edeceğimiz bir durum olmadığına bizi ikna etmeye çalıştı.
 

Babam, bu havayı dağıtmak için havadan sudan bir konudan bahsederek bizi neşelendirmeye çalıştı. Yemeğimizi yedik, sofradan kalktık.
 

Sofra toplandıktan sonra hepimiz oturma odasında oturuyorduk. Babam, canını sıkan olayı paylaştı.
 

Babam inşaat ustasıydı. 
 

Bir binanın onarım işi için kurulu iskelede çalışırken işçinin elinden keseri alırken, keserin elinden düşmesiyle o sırada anne ve babası ile birlikte yoldan geçen bir kız çocuğunun başını elinden düşürdüğü keserin hafifçe sıyırmasına sebep olduğu olayı anlatırken, duyduğu üzüntü halen gözümün önünde...
 

Babamın canını sıkan olay buydu.
 

Yaşanan olay ciddi bir sorun olmadan hallolmasına karşın, olayın üstünden saatler geçmesine rağmen babam olayı unutamamış, istemeyerek neden olduğu bu olayın olumsuz olabilecek sonuçlarını düşünerek böyle bir olaya sebep olduğu için üzülmüştü. 
 

Bugün, babamın üzüntüsünün, gerçekleşmese bile gerçekleşme riski olabilecek bir davranıştan dolayı sorumluluk duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum.
 

1966 yılında yaşanan ve babamın bize anlattığı bu olay, babamdan öğrendiğim en önemli yaşam dersleri arasında yer alıyor. Bu olay, neyi nasıl yaparsam yapayım bana, neden olduğum olayların sonuçlarından sorumlu olmam ve davranışlarımdan nasıl etkilenileceği konusunda empati duymam gerektiğini öğretti.
 

Babamın keseri ile sembolleştirebileceğim olaydan öğrendiğim birkaç konu var.
 

Bunlardan ilki,  babam, mesleğini icra ederken, kullandığı keseri, istemeden yolda geçen birine ufak bir zarar vermişti. Babam, kendini bundan dolayı sorumlu hissetmişti. Yani kişi eylemleri nedeniyle yol açtığı olayın sonucundan sorumludur.
 

İkincisi, yaşanan olayın daha kötü sonuçlanması da mümkün olabilirdi. Babam, bu ihtimali düşünmüş, olmamış bir olayın olma ihtimalinden rahatsız olmuştu. Bu da, kişilerin, çalışırken, gerekli bütün tedbirleri almaları gerektiğinin zorunluluğunu ifade ediyor.
 

Üçüncüsü de, babam, bizleri bu çocuğun yerine, kendini de anne ve babanın yerine koyarak empati yapmış, keser başımıza çarpmış ve olay canımıza mal olmuş gibi hissediyordu. Bu da herhangi bir olayda, olayın diğer tarafı ile empati kurmak, kendimizi onun yerine koymak anlamına geliyor.
 

Eylemlerin sorumluluğunu kabul etme, gerekli tedbirleri alma ve eylemlerden etkilenen kişilerle empati kurma olarak özetleyebileceğimiz bu üç ilke, benim çalışma yaşamımda dikkate aldığım çalışma anlayışımın üç önemli prensibini ifade ediyor.
 

Babam, aktardığım bu olayda olduğu gibi önem verdiği değerleriyle hem aile olma hem de iyi birer yurttaş olma konusunda tutum ve davranışlarıyla bizim için örnek olmuştur.
 

Son dönemde yaşanan bazı olaylarda ise sorumluluğu taşıması, bu olaylardan aldığı derslerle kamuoyuna örnek olması gereken kişilerin bu sorumluluklarından kaçındıklarına şahit oluyoruz. Deyim yerindeyse keserin sorumluluğunu almak yerine, sorumluluğu başkalarına yüklemek yoluna gitmekte, nalıncı keseri olmayı tercih etmektedirler.
 

Halk arasında nalıncı keseri olarak bilinen deyim, sadece kendini düşünmeyi, her durumu ve olayı kendi çıkarı açısından değerlendirmeyi ifade ettiğinden toplumsal olarak, aile kalmak, iyi bir yurttaş olmak anlayışı ile bir arada yaşama kültürünün gelişimini olumsuz etkilemektedir.
 

Unutulmamalıdır ki onurla bitirilmesi gereken en asil görev hayattır. Bunun da yolu hayatın bütün alanlarında, nalıncı keseri gibi kendine yontan değil, insan-ı kâmil olmak için kendini yontan olmaktır.
 

İster kan bağıyla, ister gönül bağıyla bu ülkenin evlatlarına babalık yapan babaların “Babalar Günü” kutlu olsun!
 

Sonsuzluğa göçenleri ruhu şad olsun!