0

Cumhurbaşkanı Erdoğan, teşkilatlarıyla her bir araya geldiğinde vitesi yükseltiyor. 'Metal yorgunluğu olan, yorulan gitsin' derken şimdi de; 'Hasbi olanlar lazım, dava adamı olanlar lazım' demeye başladı. 'Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum; davası olmayan ve bulunduğu yerde milletimizin tamamını kucaklayamayan hiç kimse AK Parti'de yöneticilik yapamaz' diyen Erdoğan'a göre ilk şart; 'Milletin ve davanın adamı olunması'...Devamı da var söylediklerinin…. Erdoğan'ın çizdiği dava adamı profilinin bazı satır başları şu şekilde:

'Bize hesabi değil, hasbi olanlar lazım. Eğer hesap adamı olursa çökeriz; ama hasbi olursa, Allah'ın izniyle kaleleri düşüre düşüre yola devam ederiz.'

'AK Parti için dava adamı, hizmet adamı, milletin adamı olarak görev yapacak ilçe başkanları, il başkanları, belediye başkanları, AK Parti kadroları lazım.'

'Bunun için her aşamada çok titiz davranmalı, en küçük bir lekeye, en küçük bir sızmaya, en küçük bir zayıflığa izin vermemeliyiz. Kimseye suç yükleyemeyiz. Bunun faturası tarih tarafından bize kesilir. Onun için de çok hassas olacağız, çok dikkatli olacağız.'

"AK Parti teşkilatlarında görev alacak kişilerin, şu bakanın, bu milletvekilinin, filanca grubun, falanca yapının adamı değil, davanın ve milletin adamı olması şarttır.'

Dava adamlığı, dava ile kaimdir. Peki, davamız nedir? Dava deyince aklıma hep Necip Fazıl Kısakürek'in 'Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymayı' vasiyet etmesi gelir. Ya da Nuri Pakdil'in dizeleri: 'Kutsal inadı olanlar gerekli/ Bir kalbi daha olanlar gerekli' dizeleri kuşatır zihnimi…Bireyin değil, milletin davası ya da kutsal inadı olmasa Özdemir Asaf'ın dediği gibi 'Bir insan treni kaçırırsa başka bir tren gelir onu alır. Bir ulus treni kaçırırsa başka bir ulus gelir onu alır.' acı son akıbetimiz olur, Allah korusun. Onun için olmazsa olmazımız vardır. Arif Nihat Asya'nın dizelerinde belirttiği gibi:

İster erkek, ister kadın

Çocuğuyum bu vatanın

Ve gazada can borcuyum

Serhatte kale burcuyum

Susuz olabilirim,

Uykusuz olabilirim,

Bayraksız olamam!

Bizi buraya getiren elbette ki yıllardır kartopu gibi büyüyen içimizde İngilizler'in elma kurdu projesi gibi içimizi çürüten manda/himaye, çağdaş değimle 'kültürel eklemlenme'dir. Bu yazıda bize yol gösterecek iki tane tarihi 'gençliğe hitabe' olacaktır.' FETÖ'nün zoruyla onun Milli Eğitim kadrolarındaki kripto, by lockcu bürokratların ilk okul, orta öğretim kurumlarında kaldırdıkları Atatürk Köşesi'nin tarihi olduğu kadar millet bilincinin güçlendirici yönleri vardı. Bir çok okulda bu köşeler sayesinde tarihi fotoğraflar, tablolar, yazılar konulabiliyor, çocuklara, gençlere tarihi bir ünsiyet yüklenebiliyordu. Yıllar önce Anayurt Gazetesi'nde 'Atatürk köşesi, yüreğimin köşesi' başlıklı bir yazı yazmıştım. FETÖ'cüler tarih bilincimizi de iğfal ettiler. Elbette bu fatura Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi iktidara, yönetenlere kesilecektir.

Mustafa Kemal, Türk Gençliği'ne 'Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli ve hazinesi' olarak; 'Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmek' olduğunu belirtmişti. Hitabe şöyle devam eder: 'İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.'

Türkiye'nin 15 Temmuz'a gelme sürecini, FETÖ başta olmak üzere emperyalistlerin yerli işbirlikleri, manda ve himayecileri, krimal ve spekülatif paranın çocuklarının kurduğu kumpas, tezgah, her türlü sosyolojik ve terör odaklı askeri cerrahi operasyon bize şöyle bir sonucu ortaya çıkardı:

'Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.'

Bazılarınızın 'iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler' bu cümlesine takılıp, ahkam kesmişine fırsat vermeden meramımızın ne olduğunu anlatalım. Cumhurbaşkanı'nın daha önceden 'aldatıldım' sözü ile birlikte 'AK Parti için dava adamı, hizmet adamı, milletin adamı olarak görev yapacak ilçe başkanları, il başkanları, belediye başkanları, AK Parti kadroları lazım. Bunun için her aşamada çok titiz davranmalı, en küçük bir lekeye, en küçük bir sızmaya, en küçük bir zayıflığa izin vermemeliyiz. Kimseye suç yükleyemeyiz. Bunun faturası tarih tarafından bize kesilir.' sözlerini değerlendirirseniz 'gaflet, dalalet hıyanet' cümlesini çok iyi anlayabilirsiniz. Bu nedenle bu olaylar ve durumlar içinde vazifemiz 'Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmak', Türkiye'nin beka sorununa karşı kayıtsız kalmamaktır.

Kimi kimselerin 'Türk' kelimesini takılıp buradan suçlama, hazımsızlık içine girmeden ikinci hitabenin sahibi Necip Fazıl Kısakürek'e başvurmak gerekir. Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı Muhterem Abdullah Buksur anlatmıştı:

'Necip Fazıl, konferans verirken bir ara durur. Su dolu sürahiyi gösterir. Bu sürahinin dışı Türklük, içindeki su İslam'dır. Sürahiyi ne kadar sıkarsanız içinden İslam öyle fışkıracaktır.'

MHP'nin efsanevi lideri Alpaslan Türkeş, 1977 yılında bu konuşmaya benzer bir ifadeyi kamuoyuna ilan ediyor ve 'Alparslan Türkeş ve partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kase şeklinde görür ama kıymeti kasede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kaseye değer verir.' diyordu.

Necip Fazıl'ın değimiyle 'İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedî helake mahkûmiyet...' sağlayan FETÖ işgal girişimi sonrası 'bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız?' diyen 'Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir dava adamı' profili çizmektedir.

Şimdi kitleleri kenetleyecek, kuşatacak davayı merkeze alıp dava adamlığı yolunda adım atması beklenen AK Parti kadrolarının üzerindeki yük daha da ağırlaşmıştır. Muhafazakar Demokratlık gömleğiyle bu işin yapılamayacağı ortadadır. Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir dava adamının/ adamlarının yetişmesi için ilk önce bu mana iklimine sahip yönetici kadrolarının olması gerekir. Cinayet hiçbir zaman cesedin bulunduğu yerde başlamaz. 15 Temmuz cinayeti de orada başlamamıştır. Siyasi ikbal uğruna FETÖ'nün her türlü lojistik desteğiyle har vurup harman savuran, sehem ortağı olan, ak sütün içindeki siyah kılı göremeyen bazı siyasilerin muhterem Cumhurbaşkanımıza özenerek 'zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık madeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası' olması hedeflenen dava adamlarının gerekli olduğunu tekrar ederek şark kurnazlığı içeren sözlerini duyunca 'Allah muhafaza' diyorum. Çünkü onların sicilleri bozuk.