0

“VESSELAM”

Fehmi ÇALMUK Gazeteci/Yazar

Muhafız Alayı’nın kapısında ne yazar hatırlayınız: “Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz.” İşe bak ki Cumhurbaşkanını korumakla görevli alay, Ankara’da darbenin örgütlendiği yer. Biz devletin yatak odasına kadar girmiş bir örgütten bahsediyoruz. Öylesine “fark edemedik, bilemedik, sezinleyemedik, gizli çalışıyorlar” kabilinden bahanelerle geçiştirilecek konu mudur? Suikastta karşın 100 ayrı senaryo ile tedbir alırsınız, suikastçı 101’inci senaryo ile eylem yapar. Bu işin kuralıdır. Binali Yıldırım’ın komutanların ‘abartılacak bir şey yok’ dediklerine ilişkin sözlerini hesap ettiğinizde Allah korusun suikasttın kendi hanenizden geldiği anlamı çıkıyor ki, Mustafa Kemal’in büyük sözleri akla geliyor: “Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”

Karşınızdaki Cumhurbaşkanını ve Başbakanı’nı by pass edecek kadar güçlü ya da güçlü olduğu algısını en küçük birime kadar hissettiren bir örgüt. Bu akıl Fetullah Gülen’in aklı mıdır? Elma kurdu teorisi adım adım işlediğine göre derin İngiliz devlet aklı olmasın? Sömürüye doymamış emperyalistlerin aklı olmasın? Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan İngiliz Muhibi Cemiyeti, Amerikan Muhibi Cemiyeti günümüze kadar etkinliğini korumuyor mu? Bir de ‘Fransa var’ diyeceksiniz.14-15 Temmuz’da Türkiye’deki büyükelçilik ve konsolosluklarını kapatarak personelini ülkesine çağıran Fransa… Hani 28 Şubat kararını ülkesindeki Masonlar Büyük Locası’nda veren Fransa… Lozan Konferansı sırasında Brüksel’de Bulvar Ensbach’daki Ambasad Oteli’nde Türkiye’nin yeni yönetim şeklini dikte eden Fransa… Ya Harbiye’yi kuran Almanlar? Ülkesinde Türkiye’den fazla Alevi ve Kürt derneği olan, Der Spiegel’e bakarsanız “Başarılı olmayan darbeye üzülen” Almanya? Ya da yalnız hükümet de değil bürokraside cirit atan Acem aklı… Bir kelime konuşmayan, 1517’den bu yana savaşmadığı dost kaldığı Türkiye için destek açıklaması yapamayan İran…

Bu akıl, derin bir akıl. Bu akıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetini paketleyip teslim edecek kadar derin, derin olduğu kadar stratejik derinliği olan bir akıl. Başbakan Binali Yıldırım’ı dinlerden “Komuta kademesine birkaç yıldır Sayın Cumhurbaşkanımız bu işin çok hafife alınacak bir mesele olmadığını, üzerine gidilmesini hep söyledi ama bu kadar büyütülecek bir mesele yok diye olay olduğundan küçümsendi. Nihayetinde bu iş kendilerine, kuvvet komutanlarına kadar dayandı. Komutanlar abartılacak bir şey yok diyordu.” sözlerinin yenilir yutulur cinsten olmadığını görmek gerekir. Hele hele Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarının darbeyi bildikleri halde devlet ricali şöyle dursun kendi komuta arkadaşlarına bile söylemeyip onların derdest edilmelerine seyirci kalmak akıl alacak iş değil. Ya kuvvet komutanlarından şüpheleniyorlar ya da komuta kademesinde ihanetin açıklanmayan henüz ortaya çıkmayan bir yönü var. Hava kuvvetleri Komutanı “Genelkurmay açıklamasının doğruyu söylemediğini” belirtiyor. Benim yedi ceddime kadar araştırma yapabilecek kabiliyetteki istihbarat kurumlarının, arkada çevirdikleri tiyatroyu şimdilik bilmiyoruz. Kimse Emniyet İstihbaratından bahsetmiyor. ‘Onlar niye uyarmadı?’ demiyor, diyemiyor. Açıklama yok.

MİT Müsteşarı olmadan önce Fidan’ı arkadaşları “general” diye çağırıyordu. Yazılanlara bakılırsa ilk haberi olan müstafi hükümetin başbakanı Ahmet Davutoğlu… İlişkileri yeni değil. Fidan’ı zamanın Başbakanı Gül’e öneren Davutoğlu olmuştu. TİKA Başkanlığı ve ardından Avusturya’da dil eğitimi… Ve devlet krizine neden olacak şekilde güçlü MİT Başkanlığı dönemi…Oslo görüşmelerinin afişe edilmesi, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları gibi bir çok toplumsal olayda ıskalandığı söylenen Milli İstihbarat Teşkilatı… Kimse inandıramaz bana böyle olduğunu. Bu işin içinde bir iş var. İçeriden ve derinden gelişen bir hesaplaşma var. Cumhurbaşkanı "Yolda at değiştirmek doğru bir karar değil" diyor. Yeni bir dalga bekleniyor. Senaryo üstüne senaryo üretiliyor. İster istemez devletin içinde FETÖ örgütüyle birlikte hareket eden bir yapı olduğu görüşü ağırlık kazanıyor. Bunlar kimlerdir? Bilinmiyor. Paralel Yapıyla mücadelenin 1,5 yıl neden geciktiğini kimse sorgulamıyor? 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’yi ele geçirme planına karşı Cumhurbaşkanın neden kendi bedenini ortaya koyduğunu kimse konuşmuyor. AK Parti’nin ve devlet yönetiminin “Brütüslerini” kimse işaret etmiyor.

Ya CHP? Siyasi tarihinde yalnız ihtilal süreçlerinde, milletvekili devşirmeleri ile iktidar olabilen CHP’ye ne demeli. Bizzat darbenin haber verildiği biliniyor. Yakalanan darbeci askerlerin itiraflarında darbenin gerçekleşmesi halinde CHP il başkanlarının vali olarak atanacakları belirtiliyor. Darbenin 9’uncu günü meydanlara inerek demokrasi kurtarmaya çalışmak, AK Parti’nin boşalttığı cemaat yol arkadaşlığına yalnızca stepne gibi yerleşmeye razı olmak CHP’nin rolü olmadı mı?

Bir çok konuda işin şekli değişik. Arkası karanlık. 2002’den,17-25 Aralık’a kadar AK Parti kadrosu ile içtikleri yedikleri ayrı gitmeyen FET֒nün elbette halen uzantıları, işbirlikçileri var. Bunun için Erdoğan ısrarla, Türk halkını meydanlarda nöbete devam ettiriyor. Onlara sığınıyor. Geldiği yere dayanıyor. O ille de vatan diyor. Önce vatan diyor. Rahmetli Gaffar Okan, FET֒yü ortaya ilk çıkaran emniyet müdürüydü. Raporunu açıklamadan iki gün önce suikast sonucu öldürüldü. Elinde Hizbullah-FETÖ işbirliğine ilişkin bilgiler kanıtlar vardı. Hizbullah cemaat evlerinde barındırılıyor, himaye ediliyordu. Necip Hablemitoğlu, FET֒nün uluslararası suç örgütü olduğunu açıklayacaktı. Elinde çok ciddi Rus istihbarat raporları vardı. Suikast sonucu öldürüldü. Ya Muhsin Yazıcıoğlu? FET֒yü yakından tanıdı. Onların iş birliği tekliflerini şiddetle reddetti. Alperen Ocakları’na çökmek istediklerinde bedenini ortaya koydu. Çiğnediler. Suikast sonucu öldürüldü.

İlle de vatan diyenlerin hali, iktidardakiler için bir gözdağıydı. İçerde bir ihanet olmasa, Türk ilini, Türk töresini kim bozabilirdi? Bin beş yıl öteden bizi uyaran Göktürk Devleti’nin kutlu kağanı Bilge Kağan Türk Milletine şöyle seslenir: “Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti?” Türk töresini bozan, geleneği hiçe sayan, imanını emperyal derin akla peşkeş çeken terör örgütü ve işbirlikçileri; üste gök yüzünü bastı, altta yer ölüm kustu. Bu kadar “muhib-i ecnebi” varken Bilge Kağan’ın soyu ölümden ölüm beğendi.

İncil’in diğer bir anlamı olan Sızıntı Dergisi’nin tartışılan 2016 Mayıs kapağında görülmeyen bir nokta daha var. “Tarihin akışını değiştiren savaş: Dandanakan” yazıyor. Az sayıda Selçuklu askerinin sayıca fazla Gazneliler’i yendiği 1040 yılındaki savaşa vurgu yapılıyor. Selçuklu askerleri süvari ve piyade olmak üzere sayıları 33 bin iken, Gazneliler 100 bin kişilik orduydu. Üstelik 60 filleri vardı. Bu savaş Büyük Selçuklu Devleti’nin ilanını gerçekleştirmekle kalmadı, Türklerin Akdeniz’e doğru açılmasını sağladı. Artık hakimiyet de İslam’ın sancaktarlığı da Araplar’dan Türklere geçti. Az sayıda Gülen Ordusu, Türk Silahlı Kuvvetlerini yenecek/teslim alacak yeni bir devlet kurulacaktı.

Önce hoşgörü sonra cemaat sonra hizmet hareketinin sözlerine aldandı, avlandı. Ya Göktürkler, Çin milletine böyle aldanmamış mıydı? “Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün.”

Türk Milleti 15 Temmuz gecesi ölümle randevusunu atlattı. Bir öldü ise bin dirilecek elbette. Bugün “Vatan yahut Vatan” deme günü. Lafı evirmeden, çevirmeden “ille de vatan” deme günü.