0
VESSELAM
![]() |
Fehmi ÇALMUK Gazeteci/Yazar
Öyle demiyor mu Üstad Sakarya şiirinde; İnsan ya bu su misali, kıvrım kıvrım akar ya akıyor gidiyoruz. Ölüyor, gidiyoruz. 15 Temmuz gecesi ölümün ensemde gezdiğini, TBMM ve civarına atılan bombaların altında kendi canımızı unutup, parçalanan vücutların üzerini Türk bayraklarıyla örterken, nida ve niyazda bulundum Rabbimden: Allahım intikamı almadan bir de benden razı olmadan canımı alma. Zaten hanımla, çocuklarla helalleşmiştim. Arkadaşlarıma vasiyetimi, emanetimi söyledim. Kahpece infaz edilerek değil neredesin kurşun, niye üstüme gelmedin bomba? diyerek Allah için atan için ölmek istedim. Olmadı. Ülkeme, bayrağıma, gencecik vurulan gençlere ağladım. Erola, oğlu Abdullaha ağladım. Sonra Başkomutanı gördüm televizyonda, ağlıyordu. Başkomutanlar da ağlar dedim. Yıllar önümden film şeridi gibi geçti. Dünün Reisi bugünün Başkomutanı ağlamasında kim ağlasın? dedim.
Yıllar önce Erbakan FETÖ lideri ile sabah kahvaltısı yapan iki RPli belediye başkanına şöyle demişti:
- Yaklaşmayın. Ateşle oynuyor
Şeytan ehli ateştendir. Yakar. Oysa ki onlara göre, Erbakandan daha muhafazakar, daha hoşgörülü, diyaloğa açık biriydi. İnsan eğitiyordu. Ama Erbakan Yaklaşmayın, ateşle oynuyor demişti. Kimse inanmadı. Durakta otobüs beklemeyi sevmeyen muhafazakar siyaset çoktan cemaatin otobüsüne binip gitmişti. Devlet, ciheti asker Erbakan ile şekillenen siyasal İslama karşı muhafazakar İslamı yani cemaati şimdilerin FETÖsünü bağrına basıyordu. 28 Şubatta televizyon televizyon gezdirilen Gülen, birinci sınıf vatanperver(!) olmuştu.
İki binli yılların başında yeni parti kuruluyor, o dönemki hizmetin FETÖnün adamları cirit atıyordu. Sevgili Murat Çobanın yönetiminde habera.com isimli internet sitesinde yazıyordum. 12.01.2002 tarihinde Gül-en- taraf ve Gül ün ayak sesleri... başlıklı bir yazı kaleme aldım. Ak Partide kıyamet koptu. Tayyip Bey küplere bindi. İzahat istedi. Kurucular Kurulunda Abdullah Bey Aydınlığa açık karanlığa kapalı" sözleriyle başlayan ifadelerimi cevapladı. Sonra bana bir eposta geldi, o akşam Hem de şimdilerde kaçak Turan Çömezin eposta adresinden:
"Selam Fehmi,
Habera da ki yazını okudum. Ve üzüldüm. Sen her zaman bu konuda benden bilgi alabilirsin. Sorabilir ve telefon edebilirsin. Öncelikle Amerika seyahati gizli saklı değil. Tayyip beye yapılan bir davet var ve bunun üzerine Davos'a gidiliyor. Fırsattan istifade Washington'a da geçilecek. Fethullah hoca ile herhangi bir buluşma hiç aklımızdan bile geçmedi. Mantıklı düşündüğünde bunun ne bize ne de Fethullah hocaya hiç bir faydasının olmadığını da görürsün. Ayrıca, parti içinde bugün omuz omuza bir dayanışma göstermemiz gerektiği bir dönemde yanlış anlamalara fırsat verici görüşlerinin; ne kadar yersiz olduğu bilmen ve düşünmen gerekirdi. Eşimle ilgili yazdıklarına da doğrusu çok gücendim. 4 sene önce İngilizce kurslarına gitti ama, kursu bitirdi ve 3 yıldır böyle bir çalışma içinde değil. Üstelik 4 yıl önce yaptığı bu çalışmayı kalkıp bugün farklı bir bakış açısıyla yorumlamanız doğrusu hiç mantıklı gelmedi bana. Bizimle her zaman görüşür ve konuşabilirsin.
Selamlar,
Abdullah Gül
Cemaate bayrak açmanın bedelini ağır ödedim. Tayyip Bey dediğim gibi ilk dönem Başbakan yapmadılar. O dönemki tezgahları yazdım. O dönemin Başbakanın adamları partiye girmemi bile yasakladı. Başbakanlığa da Cemaatten çektiğimiz 28 Şubat döneminde vardı zaten. Elimde, göğsümde sigara söndüren kişinin cebinde Zaman Gazetesi vardı. İşkence arasında ben bir namaz kılayım diyor gidiyordu. Gelince yine İmam Hatip Derneği ANİMDER üzerine sorular soruyordu. Tercümanda İdrak Yolları İltihabı başlığıyla yazı yazınca, Cemaatin gazetecileri AK Partili bakanları, bir gazetenin kadın olan Ankara temsilcisini yanlarına alıp, bize kefen biçtiler. Yerime adam bile seçtiler. Sonra 2008 yılı Merhum Ömer Lütfü Metenin kalp krizi geçirmesine neden olan haber: 3. İhbar mektubu Askerlerin danışmanı olmuşuz. Yeni Şafak, Akit, Zaman, Bugün ve Taraf manşetten yazdılar. Yazanlardan biri şimdinin cemaat savar yazarı A. Selviydi. Daha geçen hafta yazıyı hatırlatmama rağmen geri adım bile atmadı. Sonra büyük senaryo Şerbülent ve ekibinin, cemaat destekli hayasızca tezgahları. Mahkemeye baskılar. Yıldırmalar Yargıtayın içeri alınan hakimlerinin yıldırım hızıyla mahkeme görmesi Ekmeğinden olma... Diyorum ya: o gün Başkomutan da ağladı, ben de ağladım.
Bir Çin atasözü şöyle der: Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir. Büyük gölgeli küçük insanlar Boş durmadılar. Suret-i Haktan görünüş; kalemiye, ilmiye, mülkiye, harbiyeye önce sızdılar sonra ele geçirdiler. Takiyye imanlarından bir şubeydi. Akılları ağbilerine, o da hocalarına aitti. İstedikleri kızla evlenir, istedikleri her şeyi yaparlardı. Pantolonlarını çoraplarına kadar çeken, gömleklerini pantolonlarının üzerine salan Şakirtler, yemeğin içindeki yağın bile helalliğini tartışır, inadına insanların evlerinde yemek yemezdiler. Kız kardeşlerinin bile ellerini sıkmadıklarını bilirim. Hele sakalları ağırmış babam başta olmak üzere bana Allah rızası için CHPye oy ver tebliği bir çok insana yapıldı. Çok şey var haklarında yazılacak. Maklube yedirilerek "inkılab" yapmak bu kadar öğretilebiliyormuş diyenler var elbette. Ancak altın nesil için sokağa çıkmak, silah kuşanmak, devleti ele geçirmek, insanları katletmek Hizmet, Himmet ve Cinnet vakası Kendilerinde bir an olsun pişmanlık yok. Keşke demek yok. Onlar kendileriyle iş pişirip ihale kovalayan iş adamlarına, bakanlığının atamalarını kendilerine yaptırıp, Hocaefendiye selam söyleyin deyip, dua isteyen bakanlara, siyasilere, makama gelmek için her şeyi yapan, devleti satan bürokrata kızgınlar. Onlar Erdoğana aslanım, civanım diyen sonra Gezicilerin elindeki manifestoyu kabul eden demokratı oynayan aktörlere, ağlayan şerrin askerlerine kızgınlar. Onları yalnız bıraktılar çünkü Ortada bıraktılar. Millet meydanlara toplanana kadar ertesi gün atama listesinde olup olmadıklarını soran siyasiler ve bürokratlar bile oldu. Hatta 28 Şubat mağduru bir milletvekili 17 ve 25 Aralıktan önce Hocaefendi bu işi bitirdi diyerek yanında saf bile almıştı.
Bakanlıklar bir bir açıklama yapıyor. Açığa alınanlar, işten atılanlar Tayyip Erdoğan FETÖnün Orta Asya ve Balkanlardaki egemenliğini kırmak için 2007 yılında bir örgütlenmenin içine girdi. Yunus Emre Enstitüsü Kurulan vakfın önceliği Türkçeyi öğretmekti. Vakıf kurulur kurulmaz FETÖ vakfa çöktü. TİKA da aynı durumdaydı. Bol bütçeli her kurumda parmakları değil elleri, kolları vardı. Himmet parası için gözleri kimseyi görmüyordu. Örneğin, Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı spor federasyonları Hiç bütçelerine baktınız mı? İman ile yalan, haram ile Kuran aynı yerde olur mu? Acaba cemaatçi olmayan kaç başkan var? Golf federasyonun bütçesi 160 milyon dolardı. Dünya ülkelerine yılda 200 milyar dolar gelir getiren bir sektörün Türkiye temsilcisi. Geçenlerde vefat eden Mustafa Koç federasyonun ağır toplarından. Ahmet Ağaoğlu başkanlığında seçimi cemaatin desteğiyle kazandılar. İşin başı dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç Seçimlerde onlara rakip olan adaylara bakan danışmanları şunu söylüyordu: Kazanmak istiyorsanız cemaate bağlılığınızı bildirin. Ancak bu yetmez. Ekrem Dumanlıdan onay alın. Alırsanız O Bakana söyler. Seçimleri alırsınız İcazet alma, himmet etme, himmetten yararlanma.
Her yerde olduğu gibi Anadolu Ajansının ve TRTnin de bir imamı vardı. ODTÜde doçentti. Kavga ettik. Sen kimsin? deyince Ben listeyi veririm Bülent bey atar. Ben öyle güçlüyüm demişti. Öyle de oldu. Tak dediler, şak yapıldı. Başbakanın uçağına binecekleri bunlar belirledi. Yazarı, temsilciyi atadılar. Bakanlar, genel başkanlar, bürokratlar Gücün yolu bunlardan geçiyordu. Mezarlardan bile insanları kaldırıp referandumda oy vermenin vehmini yaşıyorlardı. Onun için diyorum şimdi; aldatılan, emekleri heba edilen Başkomutan ağlamasında kimler ağlasın?
Erdoğan zaten kefenle çıkmıştı bu yola FETÖ ise himmetle Referansı alan Amerikadan gelip makama oturdu. Davul Erdoğanın boynunda tokmak Pensilvanyadaydı Anlatamadık. Yazamadık, kalemimizi kırdılar. Konuşamadık, sesimizi kestiler. Bloomberg TVden Ali Çağatayın ajandasında 2011 seçimleri öncesi olacakları maddeler halinde bir bir yazdırdım.
Hülasa Artık arınma dönemi Üç aylık olağanüstü hal bunun için gerekli. Elbette FETÖ darbesinin siyasi, bürokrasi, iş dünyası ayağı, medya ayağından da hesap sorulacak. Bu kadar atılanın, açığa alınanın referansları sorulacak. Onların da burnundan fitil fitil getirilecek. Büyük Millet görevini yaptı bedenleriyle gelen tsunamiyi önlediler. Şimdi sırada daha zoru var. Bundan sonraki bu iş, büyük gölgeli küçük insanlara değil; onurları ve gururları, yürekleri kadar büyük insanlara düşmektedir. Vesselam