0
Küresel belirsizliğin sürdüğü, ekonomik durgunluğun ve düşük büyümenin devam ettiği, genel siyasi krizler ile bölgesel gerginliklerin ve çatışmaların yaşandığı günümüz dünyasında bir yandan da küresel talep yetersizliğine rağmen ülkeler arasındaki ticareti artırmaya yönelik çabaları görmekteyiz. Dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmelerin, ülkeleri farklı da olsa olumlu veya olumsuz etkilememesi mümkün değildir. Bu kapsamda; ülkeler ve ülke grupları arasında yapılan ticaret anlaşmaları, petrol ve doğal gaz fiyatlarında oluşan değişiklikler, ABD Merkez Bankasının parasal genişleme sürecini sona erdirme ve ardından da faiz artırımına yönelme düşüncesi, Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının ise parasal genişleme politikasının devamını öngörmesi, ülkeler arasındaki siyasi gerginlik ve çatışmalar, ülkelerin büyüme trendleri, Çin ekonomisinin performansı vb. hususların, diğer ülkelerin ekonomilerini göreceli de olsa etkilemesi küresel ekonomik zincirin doğal bir sonucudur. Dolayısıyla, ülkelerin siyasi otoritelerinin kendi milli ekonomilerindeki sıkıntıları tamamen küresel ekonomiye fatura etmek ya da olumlu tabloları tamamen milli başarılar olarak tanımlamak yerine, küresel etkileri bir bütün halinde sahiplenerek ve ekonomik potansiyellerini devreye sokarak, toplumun tüm katmanlarının sahipleneceği bir ekonomi politikasının benimsenmesi daha doğru bir yaklaşımdır.
Ülkemiz ekonomisi de küresel siyasetten ve küresel ekonomiden olumlu veya olumsuz etkilenecektir. 2015 yılına girerken Türkiye ekonomisine bu kapsamda bakıldığında görünen tablo şöyledir: Petrol fiyatlarının düşmesinin; büyümeye, cari açığa ve enflasyona olumlu katkılar sağlayacağı anlaşılmaktadır. Ancak, söz konusu ekonomik göstergeleri etkileyen diğer etkenlerin de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Örneğin; yatırıma ve üretime ilişkin yapısal sorunlar, verimlilik, yurt içi tasarruflar, faiz ve döviz kuru, iç ve dış talep, ihracat ve ithalat, turizm gelirleri vb. Ayrıca, sayılan bu etkenlerin birbirlerini olumsuz olarak çok az etkilemesi, çelişkilerin minimal düzeyde kalması ve mümkün olduğunca uyumlu bir ekonomik refleks gösterilmesi en önemli stratejik unsurlar olarak dikkati çekmektedir. Dış ticaretimiz açısından bakıldığında; Avro Bölgesindeki ekonomik durgunluğun (büyümenin, enflasyonun ve faizin düşüklüğü), bölgemizdeki ve sınır komşularımızdaki siyasi konjonktürün ve çatışmaların ihracat performansımızı etkileme sürecinin devam edip etmeyeceği, Rusya ve Batı tarafından birbirlerine karşılıklı uygulanan yaptırımların Ülkemiz ihracatına ve turizmine yapacağı olumlu ve olumsuz yansımaları belirsizliğini korumaktadır.
Öte yandan, özel sektörün düşük tasarruflar nedeniyle uluslararası likidite bolluğu imkanından da yararlanarak dış finansmana yöneldiği bir süreçte, bu sürecin değişime uğrama ihtimali özel sektörün yanı sıra kamuyu da yakından ilgilendirdiği bilinen bir gerçektir. Bu kapsamda faiz oranları ile risk tahminlerini konunun dışında değerlendirmemiz mümkün değildir.
Küresel konjonktürün mevcut hali ve Ülkemiz ekonomisinin gerçekleri dikkate alındığında; Orta Vadeli Programın ve bu kapsamda 2015 yılı hedeflerinin, ihtiyatlı öngörülerin hakim olduğu bir perspektifle hazırlandığı gözlenmektedir. Ancak, ekonomimizin temel sorunlarının sadece klasik para politikalarıyla çözümlenemeyeceği gerçeğini de dikkate alarak, güncel ekonomik trendlere uyum sağlama çabalarının yanı sıra öncelikle "üretimimizin yapısı" olmak üzere, kalıcı ekonomik değişimlerin ivedilikle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.