0

"Akıl süsü dildir, dil süsü sözdür"

Yusuf Has Hacip

Türkçenin büyülü gücü bizleri ona bağlayan temel unsurdur. Dildeki çok katmanlı, çok kültürlü ve farklı etnik kökenliğin zenginliği ilgi alanımızı genişletiyor. Halk dilinin taranması, o nedenle önemlidir. Dicle Köy Enstitüsü öğrencisiyken ara ve yaz dinlencelerinde bizlere "Halkın kullandığı, halk dili; terim, sözcük, masal ve özlü sözleri" toplamamız görevi veriliyordu.

Toplumumuzun kitap okumayı sevmediği gerçeğine karşılık; Köy Enstitülerinde, yılda 25 kitap okuma, özetleme, sunma, kültürel ve sosyal bir çalışmaydı. Köy Enstitülü bir genç, Dünya Klasiklerini tanıyor, birçoğunu okuyor, yazarların düşüncelerini tartışıyor, örnek alıyor veya karşı duruyordu. Enstitülerde özgür düşünce, tartışma, söz söyleme, öğrenci merkezli bir eğitimle gerçekleşiyordu. Öğrenciler, ülkemiz yazarlarını da okuyor, onları Dünya yazarlarıyla karşılaştırıyor, drama yoluyla eserlere ruh veriyor; tiyatro ve tüm güzel sanatlarla bütünleşiyordu. Enstitülerde etkinlikler, sanatsal, kültürel ve sosyal değerlendirmelerle daha gelişkin bir yapıya ulaşıyordu. Türkçeyi doğru, düzgün ve anlaşılır kullanma alışkanlığı üzerinde duruluyordu. Türkçe bir bilim ve sanat dili olarak görülüyordu. Dilimizin nitelikleri kavratılıyor, uygulama çalıştaylarına yer veriliyordu.

Yıllar sonra Türkçe öğretmeni ve müdürü olarak atandığım Diyarbakır-Lice'de, kapatılan Halkevinin ortaokula devredilen kitaplığı benim için bir servet değerindeydi. Kitaplar, tozlu raflarda nemli nemli duruyordu. Sevinçliydim. Sanki bir hazineye ulaşmıştım. Kitaplar bir bir elden geçirildi, yeniden düzenlendi ve tarafımdan okundu. Notlar tutuldu, kültürel gelişmeme Köy Enstitüsünün ve o kitaplığın katkısını, onur duyarak dile getirmek istedim.

Gelecek kuşaktaki gençlerimizin Türkçenin cennetinde yaşayabilmesi için; dilin özgür, yalın ve üretken bir yapıda olması gereklidir. Eğitim dilinin yenileşmeci olması, kitap okuma alışkanlığının edinilmesi kaçınılmazdır. Gençlerimizin ülkemiz ve dünya yazarlarını tanıması, onların eserlerini okumaları düşünce gelişimlerine neden olacaktır.

Bugün Türkçe bilimsel araştırmalar yoluyla özgürlüğünü ve iç huzurunu arıyor. Bir bakıma Türkçede kıyım devam ettikçe, Türkçe kendini arıyor. Anadolu, huzursuz siyasi olayların yaşandığı topraklarla çevrili. Siyasi, dini, ekonomik, etnik, kültürel farklılıklar dilimizi de etkiliyor. Bu etkilerin çokluğu, Türkçede kan kaybına / dil kirliliğine neden olmaktadır. Dil kirliliği ve dilde karmaşa, kirli oyunları çağrıştırıyor. Kirlilik, keskin bir bıçak gibi dilimizi yaralıyor. Türkçemizi can evinden vuruyor.

Türkçeyi zehirleyen anlayış devletin duyarsızlığından kaynaklanıyor. Çözümünü yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve özellikle devlet bulmalıdır. Dilimizdeki arılaşma değişimini, değişimci devlet anlayışı sağlayacaktır. Bugünkü yapısıyla ne yazık ki Türkçe küme düşecek bir görüntüdedir.

Yabancı dil sözcüklerin dilimizi kuşatması, utanç müzesinin sergisi gibi ürkütücü görünümüyle her yeri süslüyor. Yeniden yapılanmaya gidilmeli, karşı durulmalı. Dilde değişimin, özgüvenin ve esenliğin artırımı olmalıdır. Türkçe bir halk dilidir. Bir çatı dilidir. Osmanlıcanın baskısına aldırmadan tüm etnik farklılıklardaki vatandaşlar yıllarca ve sorunsuz olarak Türkçe konuşmuş ve anlaşmışlar. Şimdilerde dil ve tarih bilincimiz örseleniyor, baskı altında tutuluyor, çıkara yönelik kullanılıyor. Örnek olarak iş yerlerinin adlarına bakınız, yeterli yanıtı bulacaksınız. Türk Dil Kurumunun 1983 yılı öncesi çalışmalarında üretilen ya da halk dilinden devşirilen sözlere uydurukçu diye suçlanıp aşağılıyorlardı. Kendilerini üstün gibi gösteren / görenler TDK'ya sataşmakla avunuyorlardı. 1983'te askeri yönetim ve Kenan Evren, Atatürk'ün eseri olan TTK (Türk Tarih Kurumu) ve TDK'yı (Türk Dil Kurumu) kapattı, birleştirdi. Aydınların, hukukçuların tepkisi hiçe sayıldı. Atatürk'ün Türk ulusunun kimliğini, dilini ve tarihteki yerini araştıran, yenileşme ve gelişme içerikli bu iki güzide kuruma kıyıldı. Sözüm ona, ülkeyi güç durumdan, Cumhuriyeti ve demokrasiyi karmaşadan kurtaracaklardı. Ulus olarak bizi biz yapan, iki önemli kazanımımız bir kalemde silinmişti. Kime hizmet edildi, niçin yapıldı, anlaşılamadı.

Türkçe bilimsel işleviyle geliştirilmelidir. Türk Dil Kurumu ve Türk Dil Derneği emekçilerinin çalışmalarına destek verilmelidir. 12 Eylül'ün dağıttığı Türkçenin emekçi dil ustaları yeniden bir araya getirilmeli. Türk Dil Kurumunun kapatılması sonucunda kurulan Türk Dil Derneği, o yılların Türkçe sevdalılarını bir araya getirmişti. Türkçenin dününü, bugününü ve yarınını özenli, titiz uğraşlarıyla gün ışığına çıkarmaya çalışıyorlar. Türk Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, "Dış ses okuyanlar Türkçenin canına okuyorlar." diyor. Türkçeyi çıkarları doğrultusunda kullananlar, "bu kirlenme değil, küreselleşmedir" diyerek kendilerini savunuyorlar.

Öğrencilerin, öğretmenlerin, genç şair ve yazarların Türkçesi genellikle sorunludur. Türkçe öğretmeni yetiştiren üniversitelerimizde konuşma, yazma, sunum, şiir, nesir okuma çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Bu çalışmalar için atölyeler, kitaplıklar ve sunum çalışma olanaklarına yer verilmelidir. Ezberci, soru çözümüyle Türkçe öğretmenliği eğitimi sığ, verimsiz ve tekdüze bir eğitim olacaktır. Bugünün niteliksiz eğitimi gibi! Türkçenin yabancı sözlerle kuşatılmasına küreselleşme diyenler, şöyle bir çevrelerine bakmalıdırlar. Bulundukları il ve ilçelerdeki iş yerlerinin, özel kurum ve kuruluşların adlarına bakarlarsa gerçeği göreceklerdir. Bir İngiliz turist İstanbul'da gezinirken şaşkınlığını saklayamamış ve "Kendimi İngiltere de sandım!" demiş. Yalnız İngilizce mi, diğer dillerden de çok sayıda sözcük, terim ve tanıtım kavramları dilimizde bir deprem korkusu gibi bizi bizden alıyor. Ne yazık ki; bizler gerçeği her nedense bir türlü göremiyoruz!..

Toplum olarak bilinçlenip, dayanışma içinde karşı koyulmalıdır. Susmayalım!.. Sustukça, dilde karmaşa yerine, dilde yok olmaya gidilecektir. Duyarlı olmak temel işlevimizdir. İyimser olmak, iyimser ve hoşgörüyle düşünmek süreci aşıldı diye düşünüyorum. Türkçe, Türkçede kalmalı. Başka dillerle konuşma kirliliği sonlanmalıdır. Dilimizin ulusal boyutu ve kendi içyapısındaki hesaplaşmalar yenileşme ve gelişmesi için gereklidir. Ancak, siyasi, dini, kültürel, ekonomik, sanatsal ve sosyal farklılıklarla etkileşim dilimizi bugün ki duruma, istenmez kirliliğe ulaştırmıştır.

Türkçe, etkin ve yaratıcı kimliğiyle milyonların konuştuğu evrensel bir dildir. İçeriğindeki zenginliği bilinçle yorumlanarak yansıtılmalıdır. Türkçe, sosyolojik nedenlerle yatay ve dikey çelişkilerle biçimlenmek yerine, yetmiş beş milyonun saygın dili olmalıdır. Ülkemize yönelik ekonomik baskılar ve yaptırımların getirisi Türkçeyi olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Yabancı sözcükler, bedene bulaşan bir virüs gibi dilimizde yayılıyor. Özlemimiz, kendi dilimiz, biçimi, yorumu, yazımı ve anlatımıyla bize ait olsun. Özgür, öz, yalın ve duru bir Türkçe özlemimizdir.

Türkçenin yapısal özelliğini korumak için sorumluluk bilinci ve uzlaşı kültürü gelişkinliği gereklidir. İnsan devlet için değil, devlet insan içindir. Anayasanın olmazsa olmaz maddelerinden biri de "Devletin resmi dili Türkçedir" kuralına saygı esastır. Türkçenin kirliliği, Türk insanının onurunu ve haklarını zedelemektedir. Hukukun çiğneniyor olması da demokrasinin yok sayılmasını çağrıştırıyor. Türkçenin içinde bulunduğu bugün ki durum çocuklarımıza ve özellikle gençlerimize kötü örnek olmaktadır. Telefon görüşmeleri sonrasında, en eğitimlimiz de, en eğitimsizimiz de "by by" diyerek telefonu kapatıyor. Türkçemizdeki "iyi günler, hoşça kal, günaydın, kendine iyi bak vb. betimlemeli anlatımlar" çuvala mı girdi? Bunlar neden kullanılmıyor? Özenti, taklit, moda, başkaları gibi görünme, sınıf atlama tutkusu gibi gereksiz istenmezlikler, bizi biz olmaktan çıkarıyor; özgüvenimizin yokluğunu çağrıştırıyor. Bu tür sığ düşüncelerdeki bireyleri ruhumun karanlık köşelerine hapsediyorum.