21/22 Haziran 1919 gecesi yazılan ve 22 Haziran'da tüm yurda duyurulan Amasya Genelgesi'nde; 'Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas'ta hemen ulusal bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün illerin her sancağından ulusun güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir.' denilmekte

Erzurum Kongresi'nce seçilen Temsilciler Kurulu üyeleri ile Amasya Genelgesi çağrısı uyarınca seçilen temsilciler Sivas'a gelmişlerdir. Sivas'a gelen temsilcilerden biri de İstanbul Tıbbiye öğrencilerinin seçip gönderdiği gözü pek, sözünü esirgemeyen Hikmet'tir.

Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 günü açılır. Ele alınacak konular saptanır. Erzurum Kongresi, manda düşüncesini kesinlikle reddetmişti; ama Sivas Kongresi'nde manda taraftarları gündeme getirdiler. Bir kısım delegeler mandayı yani belli bir süre için güçlü devletlerden birinin koruması altına girmeyi savunuyordu.

Kimi delegeler de 'manda düşüncesine şiddetle karşı çıkıyor, tam bağımsızlığına ve bütünlüğüne sahip olmayan Türkiye'nin yaşamasının olanaksız olduğunu anlatıyorlardı. Vatanseverlik ve milliyetçilikte örnek olacak ölçüde doğru düşüncenin, ulusal inancın, coşkunun ve imanın sahibi olan Tıbbiyeli Hikmet, manda düşüncesine karşı olanlardan biriydi. Tıbbiyeli Hikmet, birden bire ateş ve coşku kesilmiş olarak yüksek sesle şöyle dedi:

'Paşam!.. Delegesi olduğum Tıbbiyeliler, beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki çalışmaya katılmak için gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle reddeder ve kınarız. Sayalım ki manda düşüncesini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder: Mustafa Kemal'i VATAN KURTARICISI değil, VATAN BATIRICISI olarak adlandırır, telin ederiz.'

'Tıbbiyeli Hikmet'in bu coşkulu konuşması sonunda Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), 'Arkadaşlar! Gençliğe bakın, Türk ulusal bünyesindeki soylu kanın anlatımına dikkat edin,' dedi. Sonra Hikmet'e dönerek: 'Evlat! İçin rahat olsun. Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya bağımsızlık ya ölüm!' dedikten sonra Hikmet'in alnından öptü ve: 'Gençler, vatanın bütün umudu ve geleceği size, genç kuşakların anlayışına ve enerjisine bağlanmıştır.' dedi (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne kadar Atatürk'le Beraber I, s.247-248).'

Atatürk, gençliğe güvenmekte, önem vermektedir. Çünkü kendisi de daha öğrencilik yıllarında ülke sorunlarıyla ilgilenmiş, II. Abdülhamit Dönemi'nin baskıcı, susturucu yönetimine karşı çıkmış, bu nedenle de ceza bile almıştır. Kurmay subay olarak orduya katıldığında sürgün olarak Suriye'ye gönderilmiştir. Hiçbir baskıcı yönetimin, örgütlenen gençliğe karşı tutunamayacağını öngörmüş, Suriye'de Vatan ve Hürriyet Derneği'ni kurmuştur. Kendisinin de içinde bulunduğu genç kuşak 1908 II. Meşrutiyet eylemini gerçekleştirmiştir.

Mustafa Kemal (Atatürk), 'gençliğin atılganlığını yaşamış, gençleri izlemiştir. 24 Mayıs 1918'de Ruşen Eşref Ünaydın'a, Anafartalar Kahramanı olarak verdiği fotoğrafın arkasına şunları yazmıştır: 'Her şeye karşın, kesinlikle bir ışığa doğru koşmaktayız. Bende bu inancı yaşatan güç, yalnız sevgim, ülke ve ulusuma beslediğim sonsuz sevginin değil; bugünün karanlıkları, şarlatanlıkları içinde salt yurt ve gerçek sevgisiyle ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir (Prof. Dr. Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi III-1, s. 284).'

Mustafa Kemal (Atatürk), Temsilciler Kurulu ile Ankara'ya gelip çalışmalara başladığında ve daha TBMM açılmadan, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni koruma ve savunma görevini gençlere bırakacağının ipucunu vermiştir: 'Başımıza neler örülmek istendiği, asıl dayandığımız ve karşı koyduğumuz, daha doğrusu ulusun isteğine ve emellerine uyarak, onun yardımı ile nasıl çalıştığımız görülmelidir.; zaten her şey unutulur; fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır. Geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır (M. M. Kansu, Erzurum'dan Ölümüne kadar Atatürk'le Beraber II, s. 471).'

Bursa'da çıkan bir gericilik olayı nedeniyle Atatürk şöyle der: 'Türk genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Cumhuriyeti ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı, hareket duydu mu, bu ülkenin polisi var, jandarması var, ordusu var, adalet örgütü var demeyecektir. Hemen araya girecek ve eserini koruyacaktır (ABE 26, s. 118; Kemal Arıburnu, Atatürk, Anekdotlar-Anılar, s. 200).'

10 Eylül 1924'te Atatürk'ün Giresun ziyaretlerinde, gençlik adına konuşan Necdet Bey şöyle diyor: 'Cumhuriyet bir taht ise biz gençler onun sehpasıyız. Biz kırılmadıktan sona o düşmeyecektir. Vatanın aleyhine,ulusal egemenliğin ve Cumhuriyetin zararına hangi baş kalkarsa onu koparacağız. Hatta o baş, vatanı ve ulusal egemenliği bize verenlerden olsun.'

Bu sözler karşısında Atatürk şöyle der: Bu sözlerinizle, bütün ülke gençliğine tercüman olmaktasınız. Savaş alanlarında kanlarını akıtan şehitlerin ruhları, bu sözleri işitmekte ve rahat olmaktadır. Ülkenin şuurlu ve zinde gençliği karşısında duyduğum bahtiyarlık büyüktür (K. Arıburnu, age. s. 156).'

Atatürk diyor ki:

'Gençler! Cesaretimizi güçlendiren, destekleyen ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliklerinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz (ASD II, s. 188).'

Sayın gençler! Yaşam, savaşımdan oluşur. Bundan dolayı, yaşamda yalnız iki şey vardır: Üstün gelmek ve yenilmek. Size, Türk gençliğine bıraktığımız vicdani emanet yalnız ve sürekli üstün gelmek, yenmek olmalıdır (ASD II, s. 137.'

Atatürk, gençliğin akıl ve bilim yolundan gidilerek yetiştirilmesini istemektedir: 'Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilimin ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman Türk ulusu yükselecektir (Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 299).'

Yaşadığımız şu günlerde karşı karşıya olduğumuz Covid-19 Büyük Salgını göstermiştir ki yeni kuşağı akılcı, bilimsel verilerle donatmak, bilim insanlarını yetiştirmek, laboratuvarlarda, üniversitelerde araştırma, icat ve buluşlar gerçekleştirecek kuşaklar yetiştirmek gerektiğini ortaya koymuştur. Her konuda kendi kendimize yetinmenin temeli de budur: Buluş, icat, üretim için çok çalışmak.

Atatürk'ün istediği gençlik, Tıbbiyeli Hikmet, Giresunlu Necdet gibi atılgan, Cumhuriyete, Atatürk ilkelerine ve Devrimlerine, demokrasiye, ulusal egemenliğe sahip çıkan; çalışkan, akıl ve bilim yolunda ilerleyen; üretken, araştıran, buluşlara, icatlara imza koyan gençliktir. Atatürk'ün istediği gençlik, gerici, bölücü düşüncelere fırsat vermeyen, onları görüldüğü anda ortadan kaldırmak için eyleme geçen gençliktir.

Atatürk, gençliğe güvendiği için Cumhuriyeti onlara emanet etmiştir. Cumhuriyetin koruyucusu, savunucusu olduklarını anımsatmak, gençliğin gücünü tüm dünyaya tanıtmak amacıyla da 19 Mayıs'ı Gençlik ve Spor Bayramı olarak armağan etmiştir.

ÇAĞDAŞ, LAİK, AKIL VE BİLİMSEL YÖNTEMLERLE YETİŞMİŞ; ATATÜRK İLKELERİNE VE DEVRİMLERİNE, CUMHURİYETİN KAZANIMLARINA, DEMOKRASİYE, ULUSAL EGEMENLİĞE SAHİP ÇIKAN VE ONLARI KORUYAN; ÇALIKAN, ÇOK OKUYAN, ARAŞTIRAN, SORGULAYAN, BULUŞ VE İCATLAR PEŞİNDE KOŞAN GENÇLİK, ULUSUN, ÖZGÜRLÜĞÜN, CUMHURİYETİN, BARIŞIN, BAĞIMSIZLIĞIN VE GELİŞMENİN GÜVENCESİDİR.

Güzel yurdumun güzel insanları ve Gençlerimiz! 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. Bizlere bağımsız bir yurt, özgür bir ulus, ulusal egemenliği, Cumhuriyeti, Gençlik ve Spor Bayramı'nı; manevi miras olarak da akıl ve bilimi bırakan Atatürk başta olmak üzere, tüm Kurtuluş Savaşı şehitlerini, yurt ve Cumhuriyet uğruna canını verenleri saygıyla anıyorum. Ruhları şad, mekanları, makamları Cennet olsun.