0

Çağdaş demokrasi ve cumhuriyetlerde, kurallar, yasalar, dinsel inançlara dayandırılmaz. Bunlar, günün koşullarına, ulusun gereksinmelerine göre halk temsilcileri tarafından ve halk adına yapılır. Çünkü 'Cumhuriyetçi ve demokratik bir sistemin yaşaması ve uygulanabilir olması için değişik inançlardan toplum kesimlerinin ortak kaderle ilgili karara katkıda bulunmaları ve kanunların, onların ortak vekaletiyle, yine onlar adına çıkarılması gerekmektedir. Bunun zorunlu sonucu ise yönetim erkinin arkasında bir inancın veya bir dinin değil, toplum gereksinmelerinin ve toplumun ortak iradesinin bulunmasıdır. ( Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an Verileri Açısından Laiklik, s. 69).' Yani laik anlayışa dayanmalıdır.

Atatürk, Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi için laikliği, başarı etkeni olarak görmektedir: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Devlet yönetiminde tüm yasalar, bilimin ve çağdaş uygarlığın sağladığı esaslara, biçimlere, dünya gerçeklerine göre yapılır ve uygulanır. Din anlayışı vicdani olduğundan Cumhuriyet, din düşüncelerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, ulusumuzun çağdaş ilerleyişinde de başarı etkeni görür( Prof. Dr. A. Afet inan, age. s. 73). Biz, din işlerini, ulus ve devlet işleriyle karıştırmıyoruz. Ulus ve devlet işlerinin Kabe'si, ulusal egemenliğin belirdiği Büyük Millet Meclisidir. Din işlerinin mihrabı ise insanların, kişilerin vicdanlarıdır ( Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 193).'

Atatürk'ün laiklik anlayışında din düşmanlığı yoktur, tersine inanç ve vicdan özgürlüğü ile inançlara saygı vardır o, der ki: 'Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle savaşım kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi olanağını sağlamıştır. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanlarıyla gözlerinden perde kalkmamış Doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamazlar. Türkiye Cumhuriyeti'nde her yetişkin, dinini seçmekte özgür olduğu gibi, belirli bir dinin töreni de serbesttir. Yani ibadet özgürlüğü vardır. Din, bir vicdan meselesidir. Herkes, vicdanının buyruğuna uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve eyleme dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz ( Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer, Atatürk'ün Din ve İslam Dini Hakkındaki Görüşleri; ADDL, s.134).'

Atatürk'ün getirdiği ve yerleştirdiği laiklik, devlet ve toplum yaşamında aklı ve bilimi egemen kılmaktadır. 'Laik düşüncenin ana ilkesi, doğruyu araştırmak, gerçeği söylemek, adaleti uygulamak, insanların serbestçe konuşup düşünmelerine engel olmamaktır (Cemil Sena, Hz. Muhammed'in Felsefesi, s. 575).'

'Din, artık toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitsel, sanatsal kurum ve kuralları belirleyici olamaz. Toplumlar, bu alanları bilimsel verilerin yardımıyla demokratik süreç içinde varacakları, değişmeye de açık uzlaşmalar yoluyla çözümleme gereğine inanmaktadırlar. Herhangi bir dinin, bu alanları düzenleyen değişmez kutsallık niteliği taşıyan hükümleri çerçevesinde ilerleme, toplumsal uyuşma, toplumsal birlik ve dayanışma, toplumsal barış sağlanamaz. '

'Yoksullukla, sömürüyle, baskıyla, haksızlık ve yolsuzlukla mücadelede iş birliği yapmak olanağı, laik ortamda vardır, dinci ortamda yoktur. Çocuklara sevgi göstermede, bilimi geliştirmede, toplumsal adaleti gerçekleştirmede iş birliği laik ortamda yapılabilir; dinci yaklaşım, bu olanağı ortadan kaldırır' ( Prof. Dr. Özer Ozankaya, age. s. 140-142).'

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi için birbirini bütünleyen, birbirinin olmazsa olmazı olan devrimiler gerçekleştirmiştir. Bu devrimlerin temeli laiklik, akıl ve bilimdir; bu da ulusal birliği ve bütünlüğü sağlar.

'Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti'nde çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın yolu ve etkeni olmuştur. Bu nedenle laiklik ilkesine karşı hareket, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na, bağımsız Türkiye ülküsüne ve Atatürkçülüğe ihanettir. Laiklik, Atatürkçülüğün özüdür. Bu öze dokundurulmamalıdır (Hüsamettin Ünsal, age. s. 382).'

Atatürk, laikliği yerleştirmeseydi neler olurdu? 'Laiklik ilkesi benimsenmeseydi, toplum düzenimiz Ortaçağ nitelik ve özelliklerinden kurtulamazdı (Osman Güngör, Feyzoğlu, Atatürk İlkeleri ve İnkılabımız, s. 71).' Bugünkü Ortadoğu ulusları gibi bataklıkta debelenir durur, emperyalist ve kapitalist devletlerin sömürgesi olurduk. Bugün oynanan oyun da bu yöndedir.

Cumhuriyetimizin sonsuza kadar yaşaması, tam bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz, çağdaşlaşmamız, ulusumuzun birliği ve bütünlüğü, laik devlet düzenimizin var olmasına, dinimizi gerçek anlamada öğrenmemiz de bireylerin laikleşmesine bağlıdır. Bu nedenledir ki aydınlara ve eğitimcilere düşen temel görev, laiklik ilkesini doğru öğrenmek ve doğru anlatmaktır. 'Atatürk'ün laik ilkesini, İslamiyet'e yapılmış en büyük hizmet olarak anlatamadığımız müddetçe iç ve dış düşmanların, temiz Müslüman çocuklarını, Atatürk Cumhuriyeti'ne karşı daima kışkırtma tehlikesi vardır ( Prof. Dr. İsmet Giritli, Atatürk Cumhuriyeti'nde Laiklik İlkesi; ADDL, s. 270).'

Sözün özü: Laik olmayan yöneticiler, laik devletin kurallarını içtenlikle, severek uygulayabilirler mi? Yoksa günümüzde olduğu gibi kendi inancının dayandığı dinsel kuralları yerleştirmeye mi, dayatmaya mı çalışırlar? NE DERSİNİZ?