Türkiye kuruluyor. Yönetim sistemi değişiyor, Artık 'önce Mülkiye sonra Türkiye' bürokrasi egemenliğinin yerini 'önce Türkiye' alıyor, almalı da. Başkan 'Artık hiçbir şey eskisi olmayacak' demiyor muydu? 'Garp kafasıyla yaptık, şark kafasıyla yıktık' sözünün de karşılığı yok artık. Biz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini beş bin yıllık devlet geleneğinin üzerine bina ettik. Bilmiyorlar ki artık Yeni Türkiye var. Yeni inşaa edilen Türkiye... Sıfır kilometre. Yeniden kuruluyor her şey... Cumhuriyeti'de kuran Yeni Türkiye'yi de kuran Türk aklı değil mi ? Eski Türkiye ve onun alışkanlıkları, şark kurnazlığı ve her kurumda bir derebeyliği de sona erdirilecek... Türkiye'nin zekasına uyanlar, ayak uyduranlar yönetecek. Sabaha karşı ortalığın aydınlanmaya başladığı zaman, bu zaman olmalı.

Ancak şark kafası meselesine gelince halimiz harap. Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni bakanlar kurulu atamasına, bürokratik tercihlerine kimse açıktan bir şey diyemiyor. Ancak dar toplantılarda, iki kafadar buldu mu silindir gibi ezip asfalt yapıveriyorlar. Ankara hep statükocudur. Gelmeden, iş olmadan defansa başlar...Aynı şimdiki gibi: 'Ankara'nın geleneği var, bürokrasisi var.' Sözleri…Burun kıvırmalar, beğenmemeler, Erdoğan'a ve Ak Parti'ye zarar vereceğini düşünenlerin sayısı az değil. Ben bu durumu biraz HDP'nin elinde olan özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki il belediye başkanlığına atanan kayyumlara benzetiyorum. Onlar için 'Adanmış kadrolar' demiştim bir yazımda… 24 saat az geliyor. İl teşkilatlarının kimi zaman milletvekillerinin arkalarında durmadığı kayyumlar 'Devlet hizmeti, vatan nöbeti' deyip neler yapmadılar ki…

Bakanlar Kurulu da öyle değil mi? Düzenini, ekmeğini, geçimini bırakmış, devretmiş devlet görevi, vatan nöbetine gelmiş… Başarısızlıkların faturasını kendileri değil Recep Tayyip Erdoğan ödeyecek…Herkes Erdoğan'ın tercihi diyecek…

Bazı bakanların ta geçen yıldan bakan olacaklarına yönelik işaret vardı. 22 Temmuz 2017 tarihinde Kayseri'de Birlik Vakfı tarafından yapılacak 350 kişilik öğrenci yurdunun temel atma törenine katılan eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman şöyle diyordu:

'Böyle eserler ahirette bize sevap kazandıran eserlerdir. İyi bir evlat, insanlığa yararlı eser ve istifade edilen kitap; bunlar kendileri vefat etse dahi kıyamete kadar insana sevap kazandırır. Bu hayır sahiplerini tebrik ediyoruz, sayıları artsın diye de niyaz ediyoruz. Ekonomi geliştikçe ve zenginliklerimiz arttıkça bu eserlerin sayısı da artacaktır. Yurdun kısa zamanda biteceği ifade edildi.'

Yurdu yaptıran (halen müteahhit firmaya ödeme yapmadıkları için iflas durumu varmış ama) bir sene sonra bakan oluverdi. Birlik Vakfı, MTTB'nin gücü mü desem, tesadüf mü desem? Bu yabana atılacak bir konu değil. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanımızın bile eline ulaştığında çok beğenerek teşekkür ettiği MTTB'nin yüzyılını anlattığımız 'Büyük Doğu'nun Atlıları' kitabına MTTB yönetimi ilgi, alaka göstermedi. Bir tane bile aldıklarını sanmıyorum. Kitap içinde yer alan eski MTTB'li bir büyüğümüz telefon lafı eveleyip geveleyince sonuç ortaya çıkıverdi. Kitap içinde 11'inci Cumhurbaşkan Abdullah Gül Beyefendi ile röportajımız var. Zaten TRT Belgesel'de yayınlanan versiyonunun da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile mülakat yapma imkanı bulamadığımız için belgesel Muhterem Abdullah Gül Bey'in kamuoyunu şok eden açıklamalarıyla gündeme gelmişti.

Demek istediğim şu: Yurt yapanı bakan yapıveren MTTB/Birlik Vakfı, sırf kitabın içinde Abdullah Gül var diye kitaba sahiplenmedi, satın almadı, lansman bile yapılmasına izin vermedi. Reva mıdır? MTTB tarihinden, Ak Parti tarihinden Abdullah Gül'ü nasıl çıkarırsın ? Mümkünü var mı ? Bu yapılan şark kafası değil mi? Derdimiz kitap değil elbette. Kesesine bereket Zeynel Abidin Erdem Bey'in büyük desteğini gördük. Bu yetmiyor gibi kendisini her ziyarete gidene, arkadaş toplantılarında Büyük Doğu'nun Atlıları kitabını hediye ediyor. Bugün cam fanusda korumamız, üzerine titrememiz gereken Gül'ü böyle mahkum etmek kimin haddine… Kitabı satır satır okumuş Cumhurbaşkanımızın bu durumdan haberi olduğunu zannetmiyorum.


OHAL'in kalkmasına bir hafta kala, İsrail'in eline ve ayaklarına kelepçe vurduğu Ebru Özkan'ın fotoğraflarının servis edildiği gününün ertesi Adnan Oktar operasyonu oldu. Aldığım bilgiye göre emniyet ve içişleri bakanlığı bünyesinde çok dar bir kadronun haberi olan bir operasyon. Ankara kitap fuarında standıma gelip Adnan Oktar için ve kendileri için kitap imzalatan öğrencileri de tutuklandı. Şimdi sırf İslamiyet'e saldırmak, Müslümanları aşağılamak için bu operasyondaki Adnan Oktar için 'Adnan Hoca' yakıştırmasını yapanlara bir çift sözüm var. Perran Kutman'ın Hayat Bilgisi isimli dizisinde kendisine 'hoca' diyenlere 'Hoca camide, hoca camide' sözü aklıma geliyor. Hoca camide ise Adnan Oktar'da ne işi var? Hoca değimi bir Türk değimidir. Alim, ak sakallı, bilge insanlar için kullanılır. 'Hace' ismi zamanla 'Hoca' olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi… rahmet olsun.

Cemil Barlas A9'un konuğu.

Adnan Oktar operasyonu Yeni Türkiye denilen yolun kilit taşıdır. Cinsel istismar gibi yakıştırmalar kamuoyuna yönelik algı operasyonu. Adnan Oktar'ın medyada dirsek temasında olduğu Pelikancılar var… Kola şişesinin içinde dinleme yapan, ünlü antikacıların koynuna genç delikanlıyı gönderip sonra medya operasyonlarını yöneten isimler bunlar. Diyorlar ki 'Devlet Adnan Oktar'ı bilgi ve belge için kullandı.'

Adnan Oktar'ın elinde bilgi, belgeler var. Sesli, görüntülü, yazılı…MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin FETÖ'nün siyasi uzantılarına uzanılması gerektiği sözünü hatırlarsınız… Bu iş oraya doğru gidiyor. Devlet bu nedenle şu işi çok sıkı tutuyor. Erdoğan'ın bizzat ilgilendiği, bilgilendirildiği bir operasyon. Bu işte devletler çarpışıyor.

Hanifi Avcı A9'un konuğu.

Adnan Oktar'ın 'İngiliz Derin Devleti'nin yeni oyunu' sözü boşuna değil. Ne rastlantı ki geçen Ramazan'da Milli Değerleri Koruma Vakfı'nın iftarının çıkışında sergilenen kitaplar arasında bulunan ancak sergilendiği söylenen 'Üst akıl, İngiliz Derin Devleti'nin içyüzü' kitabını ısrarla isteyip almıştım. Bu da ilginç bir rastlantı oldu.

Dahası var. Adnan Oktar ile ilişkiler yumağı öylesine girift ve sarsıcı ki akıl sır ermiyor, almıyor da…2000'li yılların başında yapılan operasyonda Ankara bürokrasi işlerini takip eden öğrencisi, İslami siyasetin önde gelenlerinden birini arıyor. O isim Cumhurbaşkanı, içişleri bakanını teyakkuza geçiriyor. Okuyunca dedim ki keşke bu telaşınız başörtülü kızlarımıza, 28 Şubat mağduru yüzlerce insanımıza merhum Salih Mirzabeyoğlu'na yönelik olsaydı.

O.A. ile Adnan'ın müritlerinde İ.T. arasındaki muhabbet düşündürücü. Telefon ismi geçenler; Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan…

O.A.'ya ''Hocam'' diye hitap eden İ.T., telefonda yakınıyor:

''Polis bizim arkadaşların ve hocamızın bulunduğu 30'a yakın eve baskın yaptı. 70-80 arkadaşımızı gözaltına aldılar. Kapıları kırarak girdiler.

O.A. yanıtlıyor:

''Bu konuyu Cumhurbaşkanı'na R.K. Bey aktardı. Yani Cumhurbaşkanı da aslında diyor ki, R.K. Bey çok sinirlendi, ben ilgileneceğim dedi diyor. Sonra Hüsamettin Özkan'a da yine bizzat R.K. Bey konuyu ulaştırdı. İlgilenmesini söyledi. O da İçişleri Bakanı'na herhalde söylemiş olacak ki, İçişleri Bakanı R.K. Bey'i arıyor, diyor ki burada bizim bir şeyimiz yok. DGM Savcısı istiyor. Aslında bu yeterli bir şey değil. DGM Savcısı istiyorsa, sabah saat 9'da, 10'da alıp götürürsün. Kelepçelemeye de lüzum yok. Her ikisi de bakalım, şey ettireceklerini söyledi. Beni Babuna'nın kızı da aramış. Şimdi ben sana ulaştım, sen onlara bunları aktar... Yani şey, Cumhurbaşkanı da bu sözü verdiğine göre, zannederim şey eder... Yola girer. Oldu, geçmiş olsun. Yani Adnan Hoca'ya benim de geçmiş olduğumu şey yaparsın, ulaştırırsın. Aleykümselam hadi.''

Hiçbir iş görüldüğü gibi değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan kirli ilişkiler yumağının ucunu eline dolamaya başladı.'Yeni Türkiye'ye dolanamasınlar' diyerek; doladıkça doluyor, doladıkça doluyor. Çözülen eski Türkiye, dış güçlerin piyonları, oyunları. Bütün olup bitenler yeni Türkiye'nin ayak sesleri. Maşallah başkan Erdoğan Maşallah…