0

Türkiye Cumhuriyeti'nin restore ettiği Demir Kilise'nin açılış törenini izlerken, etrafımızda yaşanan bu kadar süfliliğe rağmen insanlık adına bir şeyler yapabilen bir devletim olduğu için gurur duydum. Dünya barışı adına ne kadar da önemli bir adım. Böyle bir girişimi; bir kavme benzemek, onlardan alkış almak için yaptıklarını iddia etmek kadar da yanlış olduğu kadar insanlığa ihanet değil midir?


Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ve yazarımız Fehmi Çalmuk.

Geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'u ziyaret ederken onun yıllar önceden beynime kazıdığım bir sözü dilimin ucuna geldi gitti. Tabii ismini aldığı dedesi Numan Kurtulmuş 'Ehli Sünnet akaidini' yazar, aile, çevresi bu akideyi yaşarsa ortaya bu mana ikliminin damıtılmış ürünü çıkmaz mıydı? Merhum Erbakan Hocam 'Numan Bey bizim elimizde büyüdü' derken bu geleneğin yıllar sonra ortaya koyduğu toplumsal reçeteyi daha iyi anlıyor insan. Hazreti İnsan diyordu Numan Kurtulmuş yıllar öncesinde onu ilk dinlediğim konuşmasında. Kala kalmıştım. Hazreti İnsan…Mana ikliminde semazen gibi pervane olanların, yalnız siyasetin değil hayatın merkezine 'hazreti insanı' koyanların;, donmuş/dondurulmuş/doldurulmuş kimlik sahiplerine, maskeli baloda 'bir başkası olur yorulur kalbim' diyemeyenlerin maskelerini çekip yere fırlatması gibi bir şey… İnsanın kendisiyle, çevresiyle, yaşadığı toplumla, dünya ile irtibatlanabilmesi, birlikte yaşayabilmesi için gerekli olan 'Hz. İnsan' açılımı nedir aslında: Şöyle diyordu Numan Kurtulmuş:

"Gençlere aydınlık bir gelecek bırakmak için öncelikle üzerinde durulması gereken soru şudur: Küresel bir barış sistemi kurulabilir mi kurulamaz mı? Evet kurulur. Ancak bu durum, dünyaya nereden baktığınıza bağlıdır. Eğer hakim olduğunuz bölgelerdeki insanlara zulmederek, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmeye yönelik bir düzen kurarsanız, dünyada barış düzeninin olması mümkün değildir. Ancak dünyada insanların rengine, dinine, diline, meşrebine, medeniyetine bakmadan, 'hazreti insan' olarak görürseniz ve insanları yaratılışta eş yada dinde kardeşiniz olarak görürseniz, evet dünya barışı kurulabilir."

Sohbetimizin dönüp dolaştığı konu Milli Türk Talebe Birliği'nin 100 yıllık tarihini anlatan ve piyasaya yeni çıkacak olan 'Büyük Doğu'nun Atlıları' kitabına gelince, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile hayatının geçmiş 40 yılını içine alan toplumsal irade beyanı MTTB üzerine konuşmamız önem kazandı. Numan Kurtulmuş'un önemli bir özelliği İmam Hatip Lisesi mezunu olmasıdır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bugün nasıl yalnızca Türkiye'ye değil, İslam Dünyası'na dünya milletlerine toplumsal önderlik, liderlik yapıyorsa bundan 40 yıl öncede okuduğu İstanbul İmam Hatip Lisesi öğrencilerine yapıyordu. Şöyle diyor Kurtulmuş:

'Ben İstanbul İmam Hatip Lisesi 1977 mezunuyum, Sayın Cumhurbaşkanım 73 mezunu. Biz ortaöğrenimdeyken Sayın Cumhurbaşkanımız üniversite öğrencisiydi. Dolayısıyla ortaöğrenimden uzaklaşmıştı ama Cumhurbaşkanımızın ortaöğrenim komitesi başkanlığı yaptığı dönemleri hatırlıyorum. Bizim okulun geleneğinde abi durumunda olanları, yaşı küçük olanlar geriden takip ederler. Ben şiir yarışmalarında okuduğu şiirleri hatırlıyorum. Zindan'dan Mehmet'e Mektub'u hatırlıyorum. Diğer şiirlerini hatırlıyorum. Yine o dönemde bizim okulun çok kuvvetli bir münazara ekibi vardı. Tayyip Erdoğan, Seyfettin Esenlik (Allah rahmet eylesin) ve Ali Kul abi( sonradan Bursa milletvekili oldu) ile birlikte üçünün çok kuvvetli bir münazara ekibi vardı. Ve karşılarına geçen her takımı da yenerlerdi. O salonda Sayın Cumhurbaşkanı'mızı dinledik. Toplantıları hatırlıyorum. Öyle bir mektep, öyle bir ciddi ocaktı orası.'


Eli boş gelmek olmazdı. Çalmuk, Hoton Medya tarafından tasarlanan 15 Temmuz'da bombalanan TBMM'nin duvarlarına ait bir mermer parçasını tarihe kayıt düşme adına Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'a hediye etti.

- Peki nedir Türkiye'nin yenilgi psikolojine karşı yapılan fikri mücadele, getirilen refleks?

- Kurtulmuş: 'Türkiye'nin son 150 yıllık Tanzimat'tan bu yana olan serüveninin ana ekseninde iki farklı aks var. Düşünce olarak, siyaset olarak tavır olarak iki farklı aks var. Bunlardan birisi Batı medeniyetindeki tüm gelişmeleri birebir taklit ederek, biz eğer bunları alırsak bu milletin geri kalmışlığını önleriz. Biz ne kadar kendi köklerimizden, kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden uzaklaşırsak o kadar çok tırnak içinde 'medeni oluruz' zanneden bir anlayış. Osmanlı'nın son döneminden itibaren bu anlayış Cumhuriyet elitlerine de tek parti dönemindeki elitlere de özellikle ülkemizin okumuş kesimlerine sirayet etmiş, yerleşmiş kökleşmiş olan bir duyguydu. Bu aslında bir kuşatılmışlık psikolojisiydi, bu bir yenilgi psikolojisiydi. Ve bu yenilgi psikolojisini üstten bir edayla topluma karşı da toplumu dizayn etme mantığıyla, elit anlayış olarak ortaya konuluyordu. Buna karşı Osmanlı'nın son döneminden itibaren büyük fikri mücadeleler verildi. Mehmet Akif Ersoy'un, Sait Halim Paşa'nın ve onların döneminden başlayarak bunu ilk halka olarak kabul edersek… Ondan sonraki Eşref Edip Bey'i de aynı şekilde kabul edersek… Sonraki dönemlerde Necip Fazıl'ın, Kemal Tahir'in, Cemil Meriç'in, Sezai Karakoç'un bir fikri silsile olarak getirmiş olduklarını görürüz. Aslında medeniyet mücadelesinin Türkiye'deki en köklü halkalarından birisi Milli Türk Talebe Birliği'dir. Milli Türk Talebe Birliği'ni bu anlamda Türkiye'nin gençlerini, Türk gençliğini tarihe bağlayan bir halka olarak görmek lazım. Türkiye'nin o gençlerinin iddiayla yeniden buluşması olarak görmek lazım. Evet, biz Batının karşısında mağlup olmuş olabiliriz ama bu mağlubiyetimizin sebebi, medeniyetimiz, kültürümüz değildir. Tarihsel birikimimiz değildir. Bu geri kalmışlığımızın sebebi bizim kendi köklerimizden kopuşumuzdur. MTTB, bu ülkenin insanlarını kendi kökleri üzerinde yeniden ayağa kalkıp, yükseleceğinin ispatı olan bir kuruluştur. Ve hep özeti, ana fikri budur. Aslına bakarsanız 150 yıldır bu topraklarda siyasi fikri mücadelenin de tarafları değişmiş olabilir, isimler değişmiş olabilir, aktörleri değişmiş olabilir ama fikri siyasi mücadele bir isim üzerinden döner o da meşhur kadim tartışmadır: İslam bizim medeniyetimiz, kültürümüz gelişmemize engel midir değil midir? İşte MTTB hayır engel değildir. Bu hatta bizim yükselişimizin köklerini oluşturan kuvvetimizdir, gücümüzdür diyerek ortaya çıkmıştır. Uzun yıllar boyunca sadece elitlerin arasında bir güç olarak kullanılan tırnak içinde söylüyorum aydın olma özelliğini bu sefer millet çocuklarının da gerçekten 'aydın' olabileceğini, millet çocuklarının da o günkü tartışmayla söyleyelim, 'münevver' olabileceğini ispat eden bir kuruluş olmuştur.'


Bakan Kurtulmuş, İmam Hatip öğrencisi iken katıldığı kompozisyon yarışmasında dereceye girdiği makaleyi Çatı dergisinde yayınlanan yazıyı hediye ettik.

- Yani Anadolu çocuklarının medeniyet iddiası?

- Kurtulmuş: Şimdi, o dönemin öncesini bir alın, o dönemin öncesinde geniş Anadolu insanı eğitimden uzak bırakılmış. Anadolu insanı köylü olmaya, bunları küçümseyerek söylemiyorum asla tasnif etmek için söylüyorum, esnaf olmaya mahkûm bırakılmış. 'Bunlar şalvarlılar, poturlular, elleri nasırlılar bir şeyden anlamazlar, bunlar sadece idare edilirler. Bunları yaşam tarzlarıyla her şeyiyle baskı altına alırsak bir şekilde kontrol altında tutabiliriz.' diye görülmüş bir kitle… Nüfusun büyük çoğunluğu… İnanın ki belki yüzde 5'e yüzde 10'a tekabül eder. Yine MTTB'nin tabirinde mutlu azınlık olarak tanımlamış bir grup. Ekonomide, siyasette, fikirde, sanatta hakim olarak, Türkiye'nin bütün mekanizmalarının sahibi. Ticaretin sahibi, uluslararası ilişkilerin sahibi, üniversitelerin sahibi... Bu mutlu azınlıktan gelmeyen, neredeyse kimsenin çocuğu üniversiteye asistan olamıyor, devlet bürokrasilerinde üst kadrolara gelemiyor. Bunlar Batı tipi bir hayat tarzını savunuyor. Ve Türkiye'nin kendi değerlerinden uzaklaşmasının, Türkiye'ye katkı sağlayacağına inanıyor. Sosyolojide büyük sayıların çalışması diye bir şey var. İşte tam da burada MTTB, Türkiye'de büyük sayıların çalışmasının hem sonucudur hem de büyük sayılar kanunun çalışmasını kuvvetlendirmiş olan bir güçtür. Anadolu'nun, geniş kitlelerinin önü açılmıştır. Ve 'bunlar gericiler, mülteciler bir şey bilmezler. Bunlar sadece yönetilirler. Bunların dünyanın Türkiye'nin ileri gitmesine ilişkin fikirleri yoktur' denilen o geniş kitlenin içerisine bir medeniyet iddiası içerisinde buluşturulmuş; okullara, üniversitelere ciddi şekilde etkin olmalarının yolu açılmış; bir taraftan okuyan vasıflı insanlar haline gelmiş, diğer taraftan da kendi değerlerimizi üreten bir nesil ortaya çıkmış. Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı yeniden üretebilen, yeniden bunlarla donanan bir nesil ortaya çıkmış. Bunu yaparken de hayata ilişkin iddiasını da ortaya koymuş.

- Bu dönemde aklınızda kalan bir slogan, bir ifade?

- Kurtulmuş: 'Fikri ve siyasi hayatımda ne demek olduğunu çok iyi anladığım meselelerden birisi de 'kahrolsun bürokrasi' sloganıydı. O zaman bürokratik oligarşi nedir çok bilmiyorduk belki. Ama solcular 'kahrolsun faşistler' diye bağırıyor, sağcılar da 'kahrolsun komünistler' diye bağırıyorlardı. MTTB'nin sloganlarından biri de 'kahrolsun bürokrasi'ydi. Aslında bu çok büyük bir siyasi şuurun da yansımasıydı. Sonraki dönemlerde de gördük ki memleketin çocuklarını sağcılar solcular diye birbirine düşürenler, bürokratik oligarşinin elemanları, bürokratik oligarşinin tezgahlarıydı.1970'li yılların başlarında Milli Türk Talebe Birliği, o tarihlerde bunu görmüş ve mitinglerde 'kahrolsun bürokrasi' diye bağırılırdı. Bürokratik oligarşiye referans vererek. Yani milleti tepeden yönetmeye alışmış olan, her türlü tezgahı kurarak her türlü darbelerle, olağanüstü dönemlerle milletin çocuklarını birbirine kırdıran; milletin egemenlik haklarını elinden alan, sağ sol kavgasını, ilerici gerici kavgasını tetikleyen çevrelerin sizin oyunuzun farkındayız manasına gelen bir slogandı 'kahrolsun bürokrasi'. Bu açıdan baktığınız zaman MTTB aynı zamanda bir siyasal karar mekanizmasıydı. Siyaset kanaat önderi bir kurumdu ve kendi fikrini kendi üretiyordu. Ayrıca tabi ki gençlerin çok önemli fikir ve eylem adamlarıyla buluşmasını da sağlıyordu. Kahrolsun bürokrasi sloganını herkesle birlikte ben de bağırdım. Tam mahiyetinin ne olduğunu bilemedim. Çok küçük yaşlardaydık. Kahrolsun bürokrasiyi bize öğretmesi de önemli bir şeydi.'

- Sizin geldiğiniz öğretiyi Milli Siyaset geleneği olarak açıklıyorsunuz?

- Kurtulmuş: 'Aslında bu anlamda siyasal eğilimlerin bağımsızlar hareketiyle ortaya çıkmasının ardından Milli Nizam Partisi'nin, Türkiye'nin belki de gelmiş geçmiş en organik, halkla birebir temasını en iyi sağlayabilmiş siyasi hareket olarak kurulmuş olması aslında bir sonuçtur. Ben onun için sadece Cumhuriyet dönemine değil; Osmanlı'nın son dönemine götürmenin kanaatindeyim. Fikri mücadelenin birinci halkası Osmanlı'nın son dönemiydi. İkinci halkası tek parti dönemi, Cumhuriyet'in kuruluş yılları ve sonrasındaki dönemdir. 3.dönem ise 1950 sonrası gelişen dönemdir. Bu üç halkaya ben milli siyaset geleneği diyorum. Milli siyaset geleneğinin fikri yapısı önceden hazırlanmış, çok farklı insanlar bu fikri alanda çalışmalarda bulunmuş. Mehmet Akif'ten Eşref Edip'ten Cemil Meriç'e; Necip Fazıl'dan Sezai Karakoç'lara kadar çok sayıda insan buraya emek vermiştir. Tarlayı sürmüştür. Çok sayıda gönül ehli, çok sayıda manevi büyük bu sahada ciddi şekilde katkıda bulunmuştur .Onlarında böyle ilmek ilmek dokuduğu bir önemli coğrafyadır Anadolu toprakları. Bu anlamda onların hepsini de hayırla ve hürmetle yad ediyoruz. Dolayısıyla Milli Nizam Partisi, tüm bu gelişmeleri sürülmüş olan toprağın ete kemiğe bürünme çabasıdır. Son derece başarılı ve doğru yerlerden kalkarak gelir bu hareket. Önce bağımsızlık hareketi sonra milli nizam hareketi olarak varlığını sürdürmüştür. Uzun yıllar boyunca zaten aynı fikri kökten beslendikleri, aynı tarlanın ürünleri oldukları için Bağımsızlar hareketiyle, Milli Selamet Partisi hareketiyle, Milli Türk Talebe Birliği o dönemde ortak zemine oturmuştur. Hatta aynı ortak isimler üzerinden hareket etmiştir. Aynı camianın farklı kolları gibi birlikte hareket etmiştir.'

(Bu konuşmalar; 2014 yılında Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile Büyük Doğu'nun Atlıları belgeseli ve kitabı için yapılan röportajdan alınmıştır)