Anayasa'mıza göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Yargı, tüm kararlarında bu ilkeleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Yoksa, bu ilkeler kağıt üzerinde kalır ve hiçbir hüküm ifade etmez.

Her devirde yargıyı baskı altında tutma çabaları olmuştur. Çabalar sonucunda bazı neticeler de alınmış olabilir. Bu çabalar, medya ve televizyon kanallarında yapılan açıklamalar, eş, dost ve devletin gücünü elinde bulunduranlar aracılığıyla yapılan girişimler olarak düşünülebilir. Örnek vermek gerekirse; Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçiminde Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla, TBMM Genel Kurulunda, açılış yoklamasında mutlaka 367 milletvekilinin hazır bulunmasını şart koşmuştur. Bu kararın alınmasında o günün koşullarında devlet gücünü elinde bulunduranların büyük katkılarının olduğu kanaatindeyim. Daha önce seçilen cumhurbaşkanlarında böyle bir usul uygulanmamıştır. Ayrıca ne Anayasada ne TBMM İçtüzüğünde bu konuda bir hüküm yoktur. O tarihlerde sorumlu bir kişi olarak Meclis Dergisinde konu ile ilgili yazılarım yayımlanmıştır.

Nitekim 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, belki de o günleri anımsatarak kendi internet sitesinde 'vaktiyle bize yapılan yanlışları, bizim güçlü olunca başkalarına yapmamamız gerekir.' açıklamasında bulunmuştur.

Bugün de yerel seçimlerle ilgili olarak YSK'yı baskı altında tutma ve sonuç alma çabaları medya ve televizyon kanallarında tüm hızıyla devam etmektedir. Devlet gücü bugün ülkeyi yönetenlerin elindedir. Tüm medya ve televizyon kanallarını kuşatmışlardır.

Önemli olan böyle ortamlarda; tarafsız ve demokratik hukuk devletine yakışır, adil ve toplumu tatmin eden kararları alabilecek vicdanlı, yiğit, güven veren yargıçlara ihtiyaç vardır. Zikzak çizen ve birbirleriyle çelişen kararlar, kimseyi tatmin etmez. Sadece yargıya olan güveni zedeler ve aynı zamanda ülkenin ekonomisini de kaosa sokar ve toplumda ciddi travmalara sebep olur. Vatandaşı tedirgin ve rahatsız edecek taraflı ve çelişkili kararlardan ve açıklamalardan kaçınmak gerekir.

YSK, adaylığını kabul ettiği ve seçim yarışına katılmasını sağladığı bazı belediye başkan adayları seçimi kazanmalarına rağmen mazbatalarını vermemiş, yerlerine en çok oy alan ikinci adaya mazbatayı vermiştir. Henüz bu kararların gerekçesini görmüş değiliz.

Kararın kamu vicdanını tatmin etmediğini ve demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını açıklamaya ve irdelemeye çalışalım: Her şeyden önce YSK, bu adayların seçilme yeterliliğine sahip olduklarını ve seçmene de bunları seçebileceğini kabul ederek ilan etmiştir. Bu kabulün hukuki dayanağı Anayasa ve seçim kanunlarıdır. Anayasanın 76'ncı maddesi, milletvekili seçilebilmek için gerekli şartları düzenlemiştir. Bu şartlar, Milletvekili Seçimi Kanununun 11'inci maddesinde aynen tedvin edilmiştir. Anayasanın öngördüğü şartlara ek olarak 118'inci maddeye başka şartları da ilave etmek mümkün müdür? Yani 11'inci maddeye Olağanüstü Hal Kararnamesiyle görevlerine son verilen ve henüz mahkumiyetleri olmadığı halde ihraç edilenlerin de seçilemeyeceği yönünde bir hüküm derpiş edilebilir mi? Böyle bir düzenleme, Anayasanın 76'ncı maddesini dolaylı olarak değiştirme sonucunu doğuracaktır. Dolayısıyla bunun mümkün olmaması gerekir kanaatindeyim. Nitekim, KHK ile ihraç edilen 5 milletvekiline mazbataları verilmiştir.

Belediye başkan adayları da seçilebilmek için aynı maddede öngörülen şartları haiz olmaları gerekir. Kanun koyucu, Anayasada belirtilen şartların bunlar için de aynen uygulanmasını benimsemiştir. Aksi düşünülmüş olsaydı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 9 uncu maddesine, 'KHK ile görevden ihraç edilmemiş veya .....tarihe kadar terör ve terör örgütlerine yardım ve yataklık etmemiş olmak' hükmü eklenmiş olurdu. Daha önce terör ve terör örgütlerine yardım ve yataklık savıyla görevden uzaklaştırılmış olan ve bu seçimde yeniden seçilenlere de mazbataları verilmiştir.

Görevden uzaklaştırılıp yeniden aday olanlarla, KHK ile ihraç edilip aday olanlar arasında ne fark var denebilir. Biri sava(iddia) dayanıyor, diğeri ise KHK'ye. KHK de netice itibariyle bir iddiaya dayanıyor. Yargı kararı olmaksızın kişi idari bir tasarrufla ihraç ediliyor. Yargı henüz bu iddiaları karara bağlamış değildir.

Birden çok 'Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK'lerde yer alan konumuz ile ilgili hüküm şöyledir: 'Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler.'

Bu hükmün sadece '...bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler.' ibareleri konumuzu çok yakından ilgilendirmektedir.

İstihdam ve görevlendirme kavramları devlet memurları için kullanıla gelmiş kavramlardır. Atamaya yetkili kişiler, doğrudan veya dolaylı yollarla görevlendirdiklerini kamu hizmetlerinde kullanır, istihdam ederler. Kanaatimce, KHK'lerle kastedilen kişiler bu kişilerdir. Yoksa halkın iradesiyle ve seçimle gelen kişiler değildir. Seçilme şartlarından hiçbirini kaybetmeyen kişilere, hak kısıtlamalarında dar yorumlanması gereken hükmü geniş yorumlamak suretiyle mazbatalarını vermemek hakkaniyete, demokratik toplum gereklerine ve Anayasanın ruhu ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca, AİHM kararlarına da uygun düşmemektedir.

Halka deniyor ki bu kişileri seçebilirsiniz. Vatandaş da sandığa gidiyor ve gönül rahatlığı ile oyunu veriyor. Sonra da dönülüyor vatandaşa, seçilenleri şu KHK'ye göre kabul etmiyorum. Sen boşuna oy kullandın. Seni yordum kusura bakma, senin oyunun hiçbir kıymeti harbiyesi yok deniyor ve seçilmeyeni başkan ilan ediyor.

Hukuk bazen yargı yolu ile katledilebiliyor. Hukuk herkese lazım. Tek güvencemiz. Tüketilmeye devam edilirse vay halimize.