Halbuki Tilki demişti ki, ''gönül bağı kurduğun herkesten sorumlusun''...

''Gönül bağını koparıp onun yerine yapay bağlar kurmalısın'' dememişti ki...

''Peki,insanlar nerde?'' dedi küçük prens... ''İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.'' ... ''İnsanların İçinde de öyle hissedersin'' dedi yılan. ''Arada pek fark yoktur.''

Hayallerimin kahramanı, umudumun küçük adamıydı Küçük Prens... İlkokul 4. sınıfta kendisi ile tanışma fırsatı bulmuştum. Belki her çocuk gibi asteroid b-612'yi merak edip onun bir gün gökyüzünde parıldamasına şahit olacaktım. Aslında bu kadar değildi benim için Küçük Prens... Benim için bir maskot ya da basit bir şeyde değildi. Çünkü ben bu kitabı, okudukça satırlara düşerek, düştükçe çoğalarak, çoğaldıkça onunla gezegenler arası seyahatler yaparak keşfettim. Ve kitabın sonuna geldiğimde ise ağladım. 10 yaşındaydım. Neye ağladığımı gayet iyi biliyordum. İnsanlara... ve Küçük Prensle aynı kaderi paylaşan koskocaman prens ve prenseslere... Hıçkırarak ağlıyor, boğulurmuşçasına bir hisle gözyaşlarım çeneme akıyordu.... Engel olamıyordum. Ve Küçük Prens, benim için küçüklükten çıkıp, bir anda koskocaman bir prense dönüşüvermişti...

Ertesi gün tüm sınıfa kitabın özetini anlatacaktım. Tahtaya çıktım, anlattım da anlattım. Sanki benim hayatımmışçasına... Sona yaklaştım, yaklaşıkça ağlayacak gibi oldum. Sınıftaki tüm çocuklar bana , o halime gülmeye başladılar... İşte o an büyüdüğümü anladım. Belki 10 yaşındaki bir çocuk için büyümek çok erkendi. Ama ben o an gerçekten büyüdüğümü ve algı dünyamın farklılaştığını hissettim.

Çünkü ''Yalnızca çocuklar ne aradığını bilirler'' ve ben aradığım içsel derinliği bulmuştum....

Çünkü ben o kitaba yüreğimle bakmıştım. Tüm algılarımı, duygularımı kalbime yönlendirip kalbimle okumuştum. Çünkü insan kalben yaklaşır ve davranırsa o tüm belirsizliklerin altındaki gerçek hikayeyi çözebilir. Kalben büyümek, yaş alıp büyümekten daha yüce, daha mutluluk verici bir eylem...

Ve... '' İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir'....

''En güzel şeyler görülemez ya da dokunulamaz, ancak kalp ile hissedilir....

Küçük Prens beni bir gül haline getirmişti.... Üstelik sadece çocukluğunun altındaki derin anlamları yakalayabilenleri ödüllendiriyordu... Ben küçük Prensin, kıyamadığı o güldüm. Değer verdiği ve nadir bulunan o gül... Elindekinin ne kadar değerli olduğunu bilebilen, her şeye kalben yaklaşan, beni evcilleştiren, gerçeği yalnızca gözleriyle değil kalbiyle görebilen o prensin gülüydüm...

''Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa yıldızlara bakmak mutluluğunuz için yeterlidir''

Ve ben o hapsolup yabancısı olduğum fanustan çıkıp, daha o yıllarda farklı ve derin algı gezegenlerine sürüklenmiştim. Ve... Sürüklenmeye devam ediyorum... Bir gün belki, insanlar birbirini evcilleştirdiğinde ya da gerçek sadece kalp ile görüldüğünde dururum. Ve o zaman dünya bir gül bahçesine dönerken, küçük ama kocaman olan o prens; gül bahçelerinde yepyeni dünyalar yaratır.