Atatürk, kurtuluş için İstanbul'da bir şey yapılamayacağını anlayıp Anadolu'ya geçtiğinde aklında hep Ankara vardı. Atatürk, neden Sivas'ı, Kayseri'yi Kırşehir'i seçmedi de Ankara'yı seçti; neden Ankara onun hep aklındaydı? Atatürk, bunu şöyle açıklıyor:

'Ankara, durumu itibariyle memleketimizde yönetim merkezi olmak bakımından çekici ve güvenli bir noktadadır. Bu nedenle benim kararlarım, harekatım ve girişimlerim üzerinde doğal olarak etkisini göstermiştir. Ben, Ankara'yı coğrafya kitaplarından çok, tarihte öğrendim; cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Gerçekten Selçuklu Yönetimi'nin sona ermesi üzerine Anadolu'da oluşan küçük hükûmetlerin adlarını okurken birtakım beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyeti'ni görmüştüm'

(Anadolu Selçuklu Devleti'nin sonunda Ankara ve çevresinde 1290 yılında bir Ahi Cumhuriyeti kurulmuş ve 1354 yılına kadar egemenliğini sürdürmüştür. Ankara, Ahi Cumhuriyeti'nin başkentidir).

'Tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk geldiğim günde gördümki orada geçen yüzyıllara rağmen, hala cumhuriyet yeteneği devam ediyor.'

'Beni, Türkiye'ye en uygun merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir. Genel Savaş'tan sonra girdiğimiz Mütareke günlerinde İstanbul sokaklarını dolduran yabancı süngüleri, Boğaziçi'nin sularını karartan düşman zırhlıları, bu düşüncelerimi sabit fikir durumuna getirdi. Artık, hiçbir kişiye, hiçbir düşünceye ve hiçbir programa zerre kadar iltifat etmeden bu boğucu havadan çıkmak konusundaki dünyaca bilinen kararımı verdim. Anadolu'ya geçmekteki amacım, Anadolu'nun ortasında ve Türk ulusunun büyük kitlesi içinde Türk ulusunun yüksek seciyesine, sarsılmaz azmine ve imanına dayanmaktı (ASD III, s. 97-99).'

Atatürk, Ankara'ya geldiği 27 Aralık 1919'dan itibaren Ankaralılardan çok büyük destek ve yakınlık görmüştür. Atatürk, bunu şu sözleriyle belirmektedir:

'Sevgili ulusumuzun bütün bir düşmanlık dünyasına karşı, sonu zaferle başardığı Bağımsızlık Savaşı Tarihi'nde Ankara adı en saygın bir yeri koruyacaktır. Ankara'ya geldiğimden sonraki mücadele yaşamamızda, özgürlük ve bağımsızlık aşığı kahraman Ankaralıların gösterdikleri sevgi bağlılığını ve yardımları, her zaman gönül borcuyla anarım (Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s 294). Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizin yiğitlik çevrenizde korkusuzca Bağımsızlık Savaşı'nı sürdürebilmiştir. Bu nedenle Ankara hemşehrilerimin, bu yurdu kurtarma uğraşında ayrı bir şeref payı vardır (ATTB IV, s. 491-492).'

Atatürk'ün Ankara'yı merkez olarak seçmesi, bir rastlantı değildir; bilinçli bir seçimdir. Çünkü: 'Ankara, Türk yurdunun kalbidir. Bunun bir benzetme değil, bir gerçek olduğunu bilmemek için Bağımsızlık Savaşı'nı duymamış olmak gerekir. Ankara, savaş yıllarında Başkomutan karargahı olarak tarihe geçti. Cumhuriyet, onu bu sıfatıyla aldı ve kendine merkez yaptı ( Hasan Âli Yücel, Ankara ve Atatürk, EBK, s. 155).'

Ankara, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti olduktan sonra, çağdaş Türkiye'nin simgesi olmaya soyundu. Atatürk, 1 Kasım 1924'te Meclis'te yaptığı açılış konuşmasında şöyle diyordu: 'Hiç kuşku duymamalıdır ki Anadolu ortasında hızla oluşturulacak yeni ve bayındır bir Ankara, yüzyıllarca ihmal edilen Türk yurdu için başlı başına bir uygarlık merkezi, Türk Devleti için önemli bir dayanak olacaktır (ASD I, s. 354).'

Ankara, çağdaş Türkiye'yi, çağdaş Türk ulusunu ve Türk yurttaşını yaratan Atatürk'ün çağdaş yapıtıdır. 'Ankara, Türk ulusunun yaşam ilkelerini, matematiksel kurallar durumunda bize veren büyük insanın, en aziz anılarının taşına, toprağına yazılmış bir yurt anıtıdır. Ankara, tüm zafer ve devrimlerin doğduğu yerdir ( H. A. Yücel, age. S. 155).'

'Yeni Türkiye Ankara'da doğdu. Ankara, Atatürk'ün gerçekleşmiş ve belirmiş en güzel düşüdür. Ankara, bir yurt, bir zafer, bir devrim özetidir. Atatürk de bir ulus, bir ortak bilinç, ulusal bir güç özetidir. Bu iki simge, şimdi tek bir cevher durumunda birleşiyor. O cevher, Türkiye'nin kalbi ve ruhudur (Peyami Safa, Atatürk ve Ankara, EBK, s. 167).'

Günümüzde bazı kesimler ve bazı kimseler, eskiye özlem duymuş olacaklar ki Başkent'in İstanbul'a taşınması için zemin hazırlama çabasına girişmektedirler. Söz gelimi, 'Ankara'yı başkent yaparken halka soruldu mu?' denilmekte; İstanbul'u finans merkezi yapmak, Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşımak düşüncesi ileri sürülmektedir. Oysa 'Bir ülkenin kendi parasını basması egemenliğin en önemli unsurlarından biridir. Merkez Bankası, bir ülkede para basma yetkisine sahip tek kurum olarak egemenliğin en görünür kurumlarından biridir. Bu nedenle, Merkez Bankası, Ankara'da kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Cumhuriyet'in değerlerinden biridir (Ercan Kumcu, 13 Ocak 2008, Hürriyet).'

İstanbul, payitahtı, payitaht da saltanatı çağrıştırmaktadır. Payitaht sözcüğü, tahtın, saltanatın ayağı demektir. Başkent'i ve Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşımak doğru bir uygulama değildir.

Ankara ve Atatürk iç içedir, ikisi birbiriyle özdeşleşmiştir. Başkentliği, Ankara'dan İstanbul'a taşıma girişiminde bulunacakların olabileceğini, Atatürk, çok önceden görmüştür ve şu uyarıyı yapmıştır:

'Türkiye'nin ve Türk ulusu çıkarlarının en güvenilir savunmasının Ankara'dan olabileceği olaylarla anlaşılmıştır. En güç koşullar içinde, en az hazırlıklı olduğumuz durumda, en büyük darbelerin geri çevrilmesinin en güçlü etkenleri arasında Ankara'nın coğrafi konumu dahildir.'

'ANKARA, YÖNETİM MERKEZİDİR VE SONSUZA KADAR YÖNETİM MERKEZİ OLARAK KALACAKTIR. (Prof. Dr. U. Kocatürk, age. s. 294).'

BU UYARI KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN..