Arap baharı diye adlandırılıp Arap Ülkelerinde yaşayan Araplara özgürlük adı altında başlatılan propagandanın 10. Yılındayız. 18 Aralık 2010'da Tunus'ta başlayan Arap Baharı yalnız Doğu ve Batı Akdeniz'de yaşandı. Arap Baharı, bazı ülkelerde, başta Libya, Mısır ve Suriye'de yıkıma ve ciddi değişimlere neden oldu.

Arap Baharını yaşayan ülkeler 20. Yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde olan topraklardı. O yıllarda yaşananlar karşılaştırıldığında bugün yaşananların o dönemin koşullarına uygun hedefi farklı bir versiyonu idi. Hedef o topraklarda Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine son verip petrol kaynaklarını Batı Ülkelerinin kullanabileceği uydu devletler yaratmaktı. O yıllarda algı yönetimi diye bir olgu bilinmediği için topraklara göz dikenler fark edilmemişti.

Akdeniz ülkelerini petrol amacıyla dizayn etmek isteyenler hala bölgeyi karıştırmayı ve yeni 'uydu devletlerin' kurulmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Suriye'de Arap Baharı 2011 yılında başladı. Türkiye başlangıçta şimdi rejim diye adlandırılan Suriye Yönetimi ile iyi ilişkiler içindeydi. Ancak Amerika'nın bastırması ile birlikte Suriye ile ilişkiler bozuldu. O dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanımız ile Suriye Devlet Başkanı'nın da dostluğu sona erdi.

Bugün geldiğimiz noktada Suriye ile ilişkiler çözülemeyecek bir çıkmaza girmiş durumda.

Türkiye, Amerika ve Rusya arasında sıkışmış durumda. Görüntüde Türkiye Suriye ile savaşmadan çatışıyor. Aslında muhatap rejim ise çatışmanın asıl muhatabı Rusya'dır. Muhatap terör örgütleri ise çatışma Amerika'dır. Her iki tarafa bakıldığında başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri de çatışmanın bir tarafında olduklarını hissettiriyorlar.

Son aylarda Türkiye'nin Suriye sorununu çözmek için kapalı bir yöntemle arayış olduğu apaçık ortada. Ancak toplumla paylaşılmış bir milli politika ve izlenecek yol haritasını şekillendirecek olan milli strateji daha oluşturulmamış. Bu nedenle düne kadar Suriye karşıtlığı algısını seslendiren yorumcular hala aynı şarkıyı söylemeye devam ediyorlar. Olguların önüne geçmiş yeni algı oluşturmak zordur. Hem inandırıcı olmaz hem 'çıkmaz' farkında olmadan derinleşir.

Türkiye'nin gerçek çıkarlarına uygun ve gelecekte tasarlanan hedeflerle uyumlu milli bir Suriye politikası ve etkili bir strateji için iletişim yöntemleri gözden geçirilip algı aktörleri hızlı bir şekilde evrilmez ya da değiştirmezlerse yaşanacak sıkıntı artar 'çıkmaz tam çıkmaz' olur!

Peki bugün geldiğimiz noktada bu mümkün mü? Bu sorunun yanıtı zor. Çünkü Suriye'de Rejime yani yönetime egemen olan güç odağının içinde Esat'ın baş aktör olduğu örgütlü bir ekip var. Bu ekibin tamamı Rusya'nın kontrolünde. Diğer taraftan bir kısmının içindeki bazı unsurlar örtülü olarak Rusya'nın kontrolünde olan ama tamamı görünür bir şekilde ABD örtülü kontrolünde olan gruplar Suriye Yönetimi ile karşılıklı çatışmayı kaşıdıkları için Türkiye ve Suriye'nin önce diplomatik çözüm arayışına geçerek ardından siyasal mutabakat aşamasına geçmeleri gecikecek. Bu süreçte yapılması gereken Türkiye adına Suriye sürecini yöneten siyasetin kafasını karıştırmamaktır.