[email protected]

Aksaray Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ünal Akdağ, üniversitesinde Entropi ve Bilim Dili Türkçe başlıklı bir sunum yapmamı benden rica etti. Ben de davetini seve seve kabul ettim. Benim hem termodinamikçi oluşum hem de Türkçeye olan yakın ilgimden dolayı olsa gerek, Hoca böyle bir başlığı uygun görmüş. Bence isabetli olmuş. Bu vesileyle Ünal Akdağ Hoca'ya teşekkürlerimi sunar, çalışmalarında başarılar dilerim. Gerek öğretim üyesi gerekse de Bölüm Başkanı olarak bölümüne ve üniversitesine katkılar yaptığını biliyorum. Katkılarının bundan sonra da devam etmesini ümit ediyorum…

Entropi ve Dil (Türkçe) birbiri ile ilişkisi olmayan iki kavram gibi görünse de kimilerine göre evrenin en üstün, bana göre de en acımasız yasası olan entropi (ve ortaya çıkmasına neden olan) yasasının aslında her şeyle ilgisi vardır. Bu yazıda söz konusu ilişki ana hatlarıyla ortaya konmaya çalışılacaktır.

Entropinin Etimolojik Kökeni ve Anlamı

Entropi ilk defa 1865 yılında Alman fizikçi Rudolf Clausius tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. İsim babası kendisidir. Dönüm, dönüş, dönüşüm, dönüm noktası anlamlarına gelen Grekçe trope kelimesine, -e(i)n (içeri) eki getirilerek türetilmiştir. Başlangıçta enerjinin korunumu ilkesine benzer şekilde, entropinin de korunacağını varsayan Clausisus, ilerleyen zamanlarda yanıldığını anlayacaktır. Zira entropi yasasına dayalı olarak ortaya çıkan, eşyanın ve enerjinin özelliği olan entropi, enerji gibi korunan bir olgu değildir. Hatta yoktan var olmaktadır. Var olduktan sonra da asla kaybolmamaktadır. Aslında enerji de bir özelliktir. Ancak ne hikmetse madde gibi korunmaktadır. Entropiye benzer şekilde, yoktan var olsaydı çok farklı bir yaşam tarzı ortaya çıkabilirdi.

Entropi kelimesi yazım şekliyle enerjiye benzese de anlam olarak, enerjinin nihayetinde geleceği noktanın işe yaramaz ısı olacağını ortaya koymaktadır. Clausius'a fikri veren de başka bir araştırmacıdır.

Entropi yasası, evrenin yaratılışından beri çalışmaktadır. Yasa, bazı bilim insanlarına göre icat değil, farkındalıktır. Görünen evrenin oluşumunda ve çalışmasındaki en temel prensip olduğu düşünülmektedir. Yasaya göre tüm sistemler ve enerjiler, eninde sonunda kaosa, kargaşaya ya da ismindeki anlamında olduğu gibi ölü ısıya dönüşecektir. Ölü ısı ise çevremizde bulunan atmosferik hava benzeri olguların, sahip olduğu termal enerjidir. Bir ağırlığı kaldıramayan, bir yayı geremeyen, bir elektrik ya da manyetik alanda yüklü bir parçacığı hareket ettiremeyen ancak sıcaklığından ve diğer özelliklerinden kaynaklı enerjidir. Enerji var olsa da iş yapacak potansiyeli (mecali) yok demektir.

Dilin Doğa Yasaları ile Olan İlişkisi

ABD'li Noam Chomsky gibi dilbilimciler, dil ile doğa yasaları arasında ilişkiler olduğu konusunda teoriler ortaya koymaktadır. Bu teoriler, aynı zamanda genel olarak insandaki dil mekanizmasının oluşumu ve gelişimi ile ilgili olan yapıyı da açıklamaya çalışmaktadır. Söz konusu mekanizmanın doğuştan geldiği ve sonrasında geliştiği, dolayısıyla insanların çevresinde konuşulan dili, doğuştan gelen yeteneği ile keşfedip geliştirdiği savunulmaktadır. Onlara göre dil mekanizması, evrendeki diğer sistemlere benzer şekilde çalışmaktadır. Bu konuda başka teoriler de vardır. Örneğin evrimci görüşe göre dil, belli evrimleşme sürecinden sonra gelişmiştir. Ancak teoriye karşı çıkan veya kabul etmeyen araştırmacıların da sayısı hayli kabarık görünmektedir.

Bilim Dili Türkçe ve Temel Sorunu

Dilbilimciler; dilin milletin tarihini, yapısını ve dünyaya bakış açısını yansıttığını bu bağlamda milletlerin dillerinin birbirinden farklı olması gibi yapılarının da birbirlerinden farklı olmasının, doğal bir sonuç olduğunu, ortaya koymaktadır. Onlar dilleri: doğal, karma, yapma, özel gibi sınıflara ayırmaktadır. Türkçenin doğal dil sınıfına girdiği yani kendi doğal, tarihi ve kültürel şartları içerisinde, ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Türkçe yeryüzündeki en eski ve kadim dillerden biridir. Matematik yapısının olduğu, Türklerin asker bir millet olmalarından kaynaklı olarak dillerinin de askeri yapıya uygun olduğu belirtilmektedir.

Tarihi süreç içerisinde, Türkçe'nin pek çok olumsuz aşamalardan geçtiği bilinmektedir. Türkler gibi dilleri de tabiri caizse talihsizdir. Zira sarayda konuşulmadığı, okullarda okutulmadığı, itibarının da pek olmadığı dönemleri yaşadığı, kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Türkler, İslam Medeniyeti'ne geçtikten sonra (doğal olarak) özellikle üst düzeyde kullanılan, inanç kaynaklı bir dil ortaya çıkmıştır. Osmanlı Türkçesi böyle bir dildir. Temeli Türkçe olsa da zamanın koşullarına bağlı olarak, Arapça ve Farsçanın yoğun etkisi altında kalmış, özünden de uzaklaşmıştır. Dil Devrimi'nin, dili özgün yapısına döndürmek amacıyla gerçekleştirildiği açıktır. Tüm gayretler bu yöndedir. Ancak ilerleyen yıllarda, bu sefer de Batı dillerinin özellikle de Fransızca ve İngilizcenin etkisi altında kalacaktır. Etki hala yoğun şekilde devam etmektedir.

Dilin gelişimi, özgün yapısı içerisinde, yeni kavramlar üretilerek gerçekleşmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişimler sonucunda ortaya çıkan ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer alanlardaki değişimler, dil üzerinde oldukça ciddi etkiler oluşturmaktadır. Pek çok kavram söz konusu gelişimlerle ortaya çıkmaktadır. Ancak farklı kültürlerden direkt gelen kavram ve olgular, dil üzerinde bozunumlara neden olmaktadır. Dolayısıyla dilin gelişimi, dilin içerisinde bulunduğu kültürün gelişimi ile kültürün gelişimi de bilim, felsefe ve teknolojinin ilerlemesi ile mümkün olmaktadır. Bu noktada Türkçe kavramlara önem veren, özellikle akademik seviyedeki bilimsel makalelerin yazımını teşvik eden, milli bir politika geliştirilmelidir. Ayrıca yabancı dilden gelen kavramların da mutlaka karşılıkları üretilmeli, dil konusu ve hassasiyeti toplumda etkin kılınmalıdır.

Dildeki Entropi

Kimileri 'dil ile entropinin ne ilgisi olabilir?' şeklinde bir soru sorabilir. Evrendeki tüm süreçlerin entropi ile ilgisi kurulabilir. Sonuçta dil de yaşayan bir olgudur…

Bir dil kendi bağlarından kopup, başka dillerin etkisi altına girdiğinde, o dil içerisinde kaos diğer ifadeyle kargaşa gelişecektir. Bu da yüksek entropi durumu demektir. Kültür transferi ile birlikte dile giren yabancı kavramların varlığı, kültürel değerler kadar aynı zamanda dilin de yapısını bozacaktır. Dolayısıyla bu durumda, dildeki kurallardan sapmalar ortaya çıkacaktır. Bozunum ve sapmalar da nihayetinde entropi üretecektir. Yüksek entropiye sahip dil ise gelişemeyecek, öğrenilemeyecek, yayılamayacak, akıbeti de pek hayırlı olamayacaktır. Bu bakımdan dilde öze dönme çalışmaları ciddiye alınmalı ve söz konusu çalışmaların önemini sarsıcı eylemlerden sakınılmalıdır. Ancak bir dilin içerisine girmiş, benimsenmiş, tarihi değer oluşturmuş kelimelerin varlığını da korumak önemli olabilir. Bunun da altını çizmek gerekir.

Sonuç

Her dil gibi Türkçe de önemli bir dildir. Türkçe, yeryüzünde konuşulurken bugün mevcut olan pek çok dil, henüz ortaya çıkmamıştı. Ortaya çıkmış olsa bile etkin değildi.

Günümüz dünyasında, yaklaşık olarak (ortalama) yedi bin (7.000) farklı dil olduğu, kaynaklarda yer almaktadır. Bunların bir kısmı, çok az insan tarafından konuşulmaktadır. Ancak tüm dünyada, Türkçeyi yaklaşık 300 milyon insan konuşmaktadır. Türkçe, Hintçe'den sonra en çok konuşulan beşinci dildir. Bu, önemli bir sayı ve sıralamadır. Dolayısıyla dile sahip çıkmak, dilin hem niceliksel hem de niteliksel etkinliğini artıracaktır.

Tüm olumsuzluklara rağmen Türkçe belki de tarihindeki en iyi dönemlerinden birini yaşamaktadır. Hiç bu kadar okuryazarı ve kitabı olmamıştı. En çok kitap basılan dönemi yaşamaktadır. 2021 yılında ülkemizde 26 milyondan fazla kitap basıldığı belirtilmektedir. Kitapların çeşidi ise 60 binden fazladır. Bilimsel makaleler ile basın ve sosyal medya gibi diğer kaynaklarda yazılanlar, buna dahil değildir.

Tüm bunlara rağmen basılan kitap sayısı, okunma oranları ve bunların hayata yansımaları, daha fazla olmalıdır. Dil konuşularak, yazılarak, okunarak ve sahip çıkılarak gelişecektir. Aksi takdirde tarih sahnesinden silinmesi, yok olması içten bile değildir. Zira diğer olgular gibi dilin korunumu diye bir yasa yoktur. Bu hususta kişilere ve kurumlara çok fazla sorumluluk düşmektedir.

Hoşça kalın…