Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından 2018 yılında gelir ve kurumlar vergisinde en çok vergi ödeyen mükellefler açıklandı. Açıklanan listeyi sektörel dağılım, il merkezli dağılım ile isminin açıklanmamasını istemeyen mükellef ana başlıkları ile analiz ettiğimizde ulaşılan sonuçlar bilinen ancak çok seslendirilmeyen gerçekleri yeniden gözler önüne serdi.

Gelir vergisinde en çok vergi ödeyen ilk 100 mükellef içinde 57 kişi Kurumlar vergisinde ise en çok vergi ödeyen ilk 100 mükellef içinde 27 kişi isminin açıklanmasını istememiş. Bu ülke vergi ödemek suç mu yada bunun başka bir izahı var mı?

2018 yılında Gelir ve Kurumlar vergisi rekortmenlerinden en çok vergi ödeyen ilk 200 mükellef içinde isminin açıklanmasını istemeyen toplamda %42'lık bir oran var. Bu kişiler vergi ödeme gururunu yaşamak yerine kendini gizliyor neden yada bu konuda bir güvenlik endişesi mi duyuyorlar.

Kurumlar vergisinde 2018 yılında en çok vergi ödeyen ilk 100 kurumun 28 tanesi Banka-Finans ve Sigorta faaliyeti ile iştigal ediyor. Kurumlar vergisi mükellefleri içinde 2002 yılı yılında ilk onda 3 banka varken bugün 6 tane banka var. Bu uygulanan ekonomi politikaları ile üretimden faize nasıl geçildiği anlatmaya yeter sanırım. Yorum sizin !...

Açıklanan listede en çok vergi ödeyen mükellefin isminin açıklanmasını istemeyen 27 mükellef dışındaki mükelleflerin 38 tanesi Büyük Mükellefler 11 tanesi İstanbul, 14 tanesi Ankara, 3 tanesi İzmir ve bu iller dışında 7 farklı ilde faaliyette bulunduğu belirtilmiştir. Buda ülkemizdeki tek merkezli ekonominin en belirgin ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkede yaşanan ekonomik kriz ve yaşanan işsizlik dikkate alındığında açıklanan tabloda vergi gelirlerinin üretim işletmelerinden çok hizmet sektöründen kaynaklı olduğu görülmektedir.

Uygulanmakta olan ekonomik politikalar sonucunda gelinen noktada üretimde kazanılan paranın, üretimden faize aktarımını 'Faiz Lobisine' bağlanması ne kadar inandırıcıdır. Bu konuda yapılması gereken tek şey öz eleştiridir. Dünden bugüne geçen sürede Türkiye'deki en çok vergi ödeyen /kazanan ilk yüz şirket arasında bankalar nasıl bir anda üst sıralara çıkmış buna bakılmalıdır. Ülkemizde son on yıllık dönemde ekonomik krizin teğet geçtiği tek sektör bankacılık-finans sektörü olmuştur. Bankaların karı her yıl bir önceki yıla göre önemli bir oranda artış sağlarken, bu dönemlerde bankaların müşterisi olan imalat ve diğer sektörlerin karlarında önemli bir düşüş gözlenmektedir.

'Gerekçesi ne olursa olsun hiçbir şekilde bankaların karı reel sektörünün zararı olmamalıdır.'

Ülkemizde yabancıların bankacılık sektöründeki payı borsada işlem gören hisseler ile birlikte % 80'lere ulaşacağı ifade edilmektedir. (Yabancı bankalar ulusal politikaları engeller, ekonomi ulusal olmaktan çıkar yabancılaşma bütün ekonomiye yayılır ulusal şirketler dışlanır. Milli kaynaklar yabancı ülkelere aktarılır/transfer edilir) Durum böyle iken bizler yabancıların bankaları ele geçirmesi tehlikeli midir? sorusunun cevabı bugün açıklanan tabloda görebilecek miyiz?

Bu konuda yapılması gereken hiç kimseyi suçlamadan iktidar olarak gerekli tedbirleri almaktır. Tüm olumsuzluklara rağmen bizim ortak birlikteliğimiz ülkeye olan sevgimiz, yarınlara olan umutlarımızdır.