Sen hep kalabalık mekanları severdin.

Bense tenha ve kimsesiz sokakları…

Sen etrafımızdaki insanları izler, ben ellerindeki sıcaklığı kapmaya çalışırdım.

Senin mutluluğun çevrendeki tebessümler, benimse kaçamak öpüşmelerimdi.

Şimdi daha iyi anlıyorum seni; hazlar unutulmuş mutlu anlarımız kalmış sadece..

Bazen de hiç konuşmadan sessizce bir bankta otururduk. Seni bilmiyorum ama ben öylesi anlarımızda en çok mazideki günlerimi düşünürdüm. Bazen gülümsediğimi hala hatırlıyorum. Oysa sen hiç gülümsemezdin. Gözlerin bir noktaya takılır kalmazdı uzun süre. Hep birilerini izler, hep bir şeyler yapardın. Uzun zaman oturmaktan sıkılınca ellerini tutar, yüzüne dökülen saçlarını düzeltirdin. Parmaklarımı öylesine dudaklarına götürürdüm.

Hep öpmek isterdim o dolgun dudaklarından sende öpüşmelerden hep kaçardın.

Bir yanımız çocuk gibiydi, bir yanımızda utangaç.

Ne çok öpsem de doymuyordum.

Yaprakları dökülmüş uzun yollarda yürümeyi çok severdik ikimizde.

Oysa iki kez yürümüştük sadece senin o çok sevdiğin yollarda.

Senden sonrasını hep kayıp günlerimin arasına koydum.

Senden sonrası kayıp günlerimdi.

Ve bir gece yarısıydı, kapanmaya başlamış bir kafede çay içmiştik dönüş yolumuzda. Ve yanı başımızdaki düğün salonundan çıkan gelinle damat çay içmeye gelmişlerdi. Onları kutlamış mutluluklar dilemiş ve ben bir şiirimi imzalamıştım, hatırlıyor musun? Ve sonra o beyaz gelinliğin senin üstüne ne çok yakışacağını hayal etmiştim sabaha kadar. Ve bunu sana söyleyememiştim.

Düşünüyorum da bütün gelinler hep güzeldi.

Artık bana bendeki yerini sorma bir daha.

Ben, sende neysem, sende bende öylesin işte.

Şimdi gözlerimi kapatıp seni düşünüyorum. Kendi gözyaşlarımda bir kez daha kırıyorum içimdeki kötüleri ve temizleniyorum. Gri ve yalnız bir kış gününde umutlarımın çiçek çiçek olması yaşamıma anlam katıyor. Hediye filanda göndermiyorum sana. Doğum günlerimi, sevgililer gününü anımsatan mesajlarını da beklemiyorum. En güzel hediye, en son gece de bana imzaladığın bir fotoğraftan başka daha anlamlı ne olabilir ki? Hiç bir şey…

İstanbul'a kar yağıyor.

Eski haliç köprüsünün üstü kar dolu.

Sen hep kalabalık mekanları severdin.

Bense tenha ve kimsesiz sokakları.

Sen çok şeyi ifade ediyorsun.

Bazen bir şarkı.

Bazen bir türkü…

Bazen bir öyküyü anımsatıyorsun..

Bazen yağmur olsan da yüreğime,

Her zaman güneşin sıcaklığını veriyorsun..

Ve her zaman hayatın anlamı oluyorsun..

Çünkü sen aşkımsın.. Dostluğun bitmeyen bir aşksın.

Sen yüreğimin bir köşesinde sakladığım, olsa olur olmasa da olur dediğim birisi değilsin sevgili...