24 Haziran'daki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili genel seçimine yaklaştığımız bugünlerde; gündemi özellikle seçim sonuçlarına ilişkin tahminler ile ekonominin oluşturduğu ve bu bağlamda piyasalardaki belirsizliğin ve temel ekonomik göstergelerdeki olumsuzlukların yorumlandığı, öte yandan bu süreçte siyasi iktidarın emeklilere yönelik olarak Ramazan ve Kurban Bayramı öncesinde 1.000 TL bayram ikramiyesi ödenmesi kararı alması, vergi ve diğer bazı alacakların yeniden yapılandırılması ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun değişiklikleri ve muhalefetin de daha evvel gündeme getirdiği ve vaatleri arasında saydığı bazı kamu görevlilerinin ek göstergesinin yükseltilmesi söylemlerine siyasi iktidarın da vaat olarak katılması gibi gelişmeler dikkate alındığında; siyasi iktidarın da bütçe bonkörlükleri yaptığı ve seçime katılacak siyasi partiler ile Cumhurbaşkanı adaylarının da mali ağırlıklı çeşitli seçim vaatlerinin öne çıktığı görülmektedir.

Günümüzde çok konuşulan kronik ekonomik sorunlarımızın temelinde mali disiplinin öneminin yeteri kadar algılanamaması ve uygulanamaması yatmaktadır. Söylem olarak kulağa hoş gelen ve herkesin desteklediği mali disiplin kavramını içselleştirememek sorunun esasını oluşturmaktadır. Bütçe disiplinini de kapsayan ve daha geniş bir alanı oluşturan mali disiplinin Ülkemizde maalesef yeteri kadar kurumsallaştırılamadığı, bu konudaki başarılı girişimlerin ve yasal mekanizmaların bir süre sonra çeşitli gerekçeler ileri sürülerek işlevsiz hale getirildiği görülmektedir. Mali sistemin sağlıklı kurulabilmesi için özellikle temel mali kanunların rasyonel düşünülerek hazırlanması, her türlü olasılığı ve çözümleri içermesi ve ilkeler üzerine kurgulanması gerekmektedir. Bu kapsamda örneğin; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gibi bazı temel kanunların başlangıçta oluşturulan başarılı yasal kurgularına rağmen; ilerleyen süreçte güncel bazı sorunları ve talepleri çözmek pahasına ve yeteri kadar tartışılmadan değiştirilmesi, öte yandan çeşitli yasal düzenlemelerle; bir çok kanundan ve vergi vb. değişik yükümlülüklerden istisna ve muaf olmayı öngören veya bazı kamu kurum ve kuruluşlarını genel denetim mekanizmalarının kapsamı dışına çıkaran yasal değişikliklerin yaygın hale gelmesi; mali sistemin kendi içindeki düzenini bozmuş, mali projeksiyon yapılabilmesini zorlaştırmış ve sisteme olan güveni zedelemiştir.

Mali disiplinin en önemli halkalarından birini bütçe disiplini oluşturmaktadır. Bütçe disiplininin, sadece bütçe açığı hedefi ile gerçekleşen bütçe açığına bakarak veya gelirlerin ve giderlerin dalgalanmaları irdelenerek yorumlanması; eksik, yetersiz ve rasyonel olmayan bir yaklaşımdır. Çünkü, bütçe disiplinin özünü oluşturan temel mali kanunlardaki bütçeyi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren ve etkileyen hükümlerin ve özelikle de bütçe kanunlarındaki ödenek hareketlerini düzenleyen hükümlerin değiştirilmesi ve esnek bir hale getirilmesi, bazı kolaylıklar sağlamasına rağmen bütçe disiplini açısından zafiyet yaratmıştır. Ayrıca, son yıllarda vergi, prim vb. bazı alanlardaki yükümlülükler konusunda getirilen ve yeniden yapılandırmayı öngören yasal düzenlemeler; her ne kadar vatandaşları ve piyasaları rahatlatmayı öngörmüş ve kısa vadede bütçe gelirlerini artırmış olmakla birlikte; zamanında yükümlülüklerini yerine getirenler açısından tepki çekmekte, gelecekte de bu tür düzenlemeler olacağı düşüncesiyle yükümlülükleri yerine getirme hususunda tereddütler oluşturmakta, dolayısıyla ertesi yıllardaki gelir tahsilatlarının da azalmasına neden olmakta, dalgalı bir gelir tahsilatı oluşmakta ve sağlıklı bir gelir projeksiyonu yapılabilmesi imkanı ortadan kalkmaktadır.

Öte yandan, Kamu Özel Sektör İşbirliği vb. modellerin Ülkemizdeki uygulama şekliyle; ilk anda bütçeden karşılanması gereken kamu yatırımları yükünün çok azaldığı ve bazı büyük kamu yatırımlarının kısa zamanda hizmete sunulduğu, ancak buna karşılık kısa vadede o işletmelerden sağlanacak kamu gelirlerinden vazgeçildiği, ayrıca koşullu yükümlülüklerden dolayı Hazinenin bazı riskleri üstlenme ve sözleşme gereği bazı ödemeler yapması gibi olumsuz sonuçlara da muhatap olduğu ve bu uygulamaların da geleneksel kabul görmüş bütçe ilkelerini zedelediği ve bu bağlamda bütçe disiplinini olumsuz etkilediği görülmektedir. Ayrıca, çeşitli kolaylıklar sağladığı düşüncesiyle bütçe dışına kaydırılan veya bütçe dışında oluşturulan kaynakların da bütçede birlik ilkesini ve dolayısıyla bütçe disiplinini bozduğu bilinmektedir.

Öte yandan, bütçe hazırlanırken öngörülmeyen, dolayısıyla kaynağı olmayan ama yıl içinde başta seçimler olmak üzere çeşitli saiklerle önemli harcamalara karar verilmesi de bütçe disiplinini bozan yaklaşımlardır. Çünkü, yılın başında öngörülmeyen ve bütçeye konulmayan bu harcama türleri bütçe açığını artırmakta, kaynağı borçlanmaya dayanmakta ve bunun faturası da bütçeye faiz yükü olarak gelmektedir. Ancak, bunun istisnası olarak; yıl içinde belirli bir gelir fazlası veya harcama tasarrufu gerçekleştirilerek bir kaynak bulunması da olasıdır, ama bu konuda detaylı kaynak açıklaması yapılması ve toplumun da ikna olması halinde; bütçe disiplini ve bütçeye olan güven açısından bir sakınca yaratmaması da mümkündür.


Bütün bu gerçekler ve gelişmeler doğal olarak bütçeyi ilgilendirmekte ve 24 Haziran'daki seçimlerden sonra nasıl bir bütçe politikası izleneceği merak edilmektedir. Seçimlerin sonucunda Ülkemizi yönetmekle yetkili kılınacak siyasi oluşumların yapısına göre farklı politikaların gündeme gelmesi doğal olmakla birlikte; olasılıkları ve bütçeye olumlu katkı yapacak muhtemel bazı girişimleri şöyle sıralamak mümkündür.


1- Seçim vaatleri rötuşa uğrasa ve kademeli olarak uygulansa bile bütçe giderleri artacaktır.

2- Siyasiler başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında büyük ve ciddi bir tasarruf seferberliğine girilmesi ivedilik oluşturacaktır.

3- Bütçe gelirlerinin artırılmasına yönelik olarak; zamlar, vergi düzenlemeleri veya kamu personel giderlerinin azaltılması gibi bazı girişimler söz konusu olabilecek ve yeni özelleştirme alanları arayışına girilecektir.

4- Artan bütçe giderlerini karşılamak üzere gelirleri artırmak yerine borçlanma alternatifi tercih edilecek olursa; bu durumda bütçenin faiz yükü daha da artacaktır.

5- Bütçeye yeni ve sağlam gelir kaynakları bulunması yaklaşımı öne çıkacaktır.

6- Vergi sisteminin masaya yatırılması, entegre ve çağdaş bir yapının oluşturulması öncelik taşıyacaktır.

7- Bütçe dışındaki kamu kaynaklarının bütçe kapsamına alınması gündeme gelecektir.

8- Bütçedeki sıkıntılara rağmen özerk vb. gerekçelerle kurulan ama yaptıkları harcamalarla kamuoyunun vicdanını rahatsız eden bazı kamu kurum ve kuruluşlarının mali yapılarına neşter atılması öncelik kazanacaktır.

9- Ülkemizde uygulanan kamu Özel Sektör İşbirliği vb. modeller yeniden gözden geçirilecektir.

10- Bütçenin performansını yakından ilgilendiren başta Kamu İhale Kanunu olmak üzere birçok kanunun ilgili hükümlerinin değiştirilmesi veya yeni hükümler eklenmesi zorunluluğu kendini hissettirecektir.

11- Mevcut mevzuatta yaygınlaşmış olarak yer alan istisna ve muafiyet uygulamalarının sisteme vermiş olduğu tahribatların ve mali kayıpların analiz edilmesi yarar sağlayacaktır.

12- Kaynakları rasyonel kullanma açısından kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat yapıları ve mevcut performansları yeniden değerlendirilecektir.

13- Mevcut bütçedeki kaynak ve harcama tercihleri ile kurumsal ödenek alışkanlıklarının değiştirilebilmesi açısından; sıfır tabanlı bütçe, alternatif bir bütçe metodu olarak faydalı olabilecektir.

14- Seçimlerden sonra oluşacak siyasi ortamın; gerekli güven duygusunu sağlaması ve belirsizliği gidermesi halinde, Ülkemizin borçlanma faizi de düşecek, bütçenin faiz yükü rahatlayacak ve bu durum ilave kaynak imkanı yaratmış olacaktır.

15- Şeffaflık hususunda siyasi, idari ve yasal duyarlılığın artması ve harcama mekanizmaları ile denetim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi bütçeye çok önemli mali katkılar sağlayacaktır.