Bu güne kadar ekonomimize yönelik durum tespitlerini, uyarıları ve önerileri yaparak bu güzel Ülkemizin ekonomik sorunlarının yapıcı eleştirilerle tartışılmasına imkan verecek zeminlerin oluşmasına ve rasyonel çözümlere katkı sağlamak amacıyla naçizane görüşlerimi bu köşede ifade etmeye çalıştım. Ülkemizde çok birikimli ekonomistlerin, akademisyenlerin, bürokratların, siyasetçilerin ve her alanda yetişmiş uzman kişilerin olduğu düşünüldüğünde; ekonomimizin mevcut sıkıntılı durumunu Ülke olarak hak etmediğimizi söylemek abartılı bir yorum olarak değerlendirilmeyecektir. Öte yandan mevcut ekonomik tabloya bakarak; bu satırları kaleme alan dahil, 'ben demiştim' benzeri yaklaşımların da bu aşamada fazla bir faydası olmayacaktır. Çünkü, geçmişte herkesin söyledikleri ve yaptıkları ortadadır. Peki bu durumda ne yapılmalıdır?

Öncelikle ekonomimizin bu dönemini rehabilitasyon dönemi olarak kabul etmek, öz eleştiri yapmak, işi iyi bilen liyakat sahibi kişilerle sorunların çözümüne yönelmek ve siyasi kaygıları geride bırakmak gerekmektedir. Ekonomiyle ilgili olumsuz veya olumlu yorumların geçici algılar yaratabileceği ancak ekonominin gerçeklerini değiştiremeyeceğini dikkate alarak, bu alanda enerji tüketmek yerine; kolektif akıla ve kolektif karar almaya yönelmeli ve bu yaklaşım tarzının zaman kaybettireceği düşüncesine itibar edilmemelidir. Doğal olarak bu süreçte ekonomik sorunlarımızı bir tasnife tutmak, öncelikli olanlara gereken müdahaleleri yapmak ve ivedi tedbirleri almak zorundayız. Ancak, ekonominin entegre bir sistem olduğu unutulmamalı ve eşgüdüm halinde diğer alanlarda da gerekli yaklaşımlar gösterilmelidir. Sorunun sadece günü ve önümüzdeki dönemi değil, Ülkemizin geleceğini kurtarmak olduğunun bilinci içinde hareket edilmeli ve özellikle başta eğitim olmak üzere birçok alandaki rotasızlığımızın bu günkü ekonomik tabloyla direkt ilişkili olduğu gerçeği gözlerden uzak tutulmamalıdır. Bu önemli süreçte; toplumun ekonomik gerçekler hakkında tüm açıklığıyla bilgilendirilmesi, stratejideki yanlışlıklar ile hataların kabul edilmesi, sıkıntıların ve fedakarlıkların eşit bir şekilde paylaşılması, kamu kesimindeki tasarrufların söylemden uygulamalara dönüşerek kamuoyunun inandırılması ve toplumun geniş kesimlerinin sahipleneceği iktisadi hamleler ile uygulamaların öne çıkması gerekmektedir. Bu yaklaşımların ışığında hangi spesifik adımlar atılmalıdır?

Bilindiği üzere, Ülkemiz uygulamalarında gördüğümüz bir olumsuzluk da ekonomiye ilişkin dokümanlardaki tahminler ile hedeflerin tutmaması ve büyük sapmalar göstermesidir. Burada öngörü zafiyetinin yanı sıra çeşitli kaygılarla aşırı olumlu tahminler yapma yaklaşımının öne çıktığı görülmekte olup, bu tür hedeflere ve programlara olan güveni zedeleyecek bürokratik ve siyasi alışkanlıkların terk edilmesinde ve işe buradan başlanılmasında fayda vardır. Artık herkesin kabul ettiği ve her alanda üretimden uzaklaştığımız gerçeğinden hareket ederek öncelikle tarım ve hayvancılığımızın sorunlarına odaklanılması ve bu sektördeki çöküşe neden olan girdi maliyetlerinin yüksekliğinin ve tarım ürünü ithalatına olan yoğun yönelişin yarattığı tahribatların giderilmesi halinde; bu sektördeki sorunların çözümünün yanı sıra ekonomideki diğer bazı göstergelerin de iyileşmesi sağlanacaktır. Eş zamanlı olarak, Ülkemizin ara malı ithalatını azaltacak ve bu ihtiyacı ikame edecek bir üretim stratejisi ile yöntemine en kısa zamanda yönelmek; orta ve uzun vadede ise teknoloji yoğun üretimi artıracak hamleler yapmak ve dünyada bunları başarmış ülke modellerinden yararlanmak önceliğimiz olmalıdır. İstihdamı artırmaya yönelik söylemlerin ve bu alandaki müstakil arayışların ciddi bir sonucu olmayacaktır. Çünkü, istihdam artışı üretim artışının bir sonucudur. Turizm sektöründe ise geçmiş dönemdeki düşük performansın baz etkisi ve son dönemdeki kur artışları nedeniyle doğal bir hareketlilik olmakla birlikte; bunun konjonktürel bir durum olması ve süreklilik taşımayabileceği olasılığı dikkate alınarak bu olumlu ivme yeterli görülmemeli, turizmin; tüm yıla ve bütün yurda yaygınlaştırılması, çeşitlendirilmesi, başta Uzak Doğu Ülkeleri olmak üzere yeni pazarlara odaklanılması, bu sektördeki zafiyetlerimizin dünya örnekleri de dikkate alınarak giderilmesi ve bu sektörün diğer sektörleri, alt sektörleri, tedarikçileri, istihdamı ve kültür iletişimini yakından ilgilendirdiği gerçeğinin unutulmaması gerekmektedir. Diğer yandan, inşaata dayalı bir ekonomik modelin sürdürülebilir olmadığını ve kaynakları verimli kullanma açısından tercih edilemeyeceğini yaşayarak öğrenmiş bulunmaktayız. Bu bağlamda kamu özel sektör işbirliği modelinin Ülkemizde uygulanan şeklinden vazgeçilmesi ve kamu yatırımlarına rasyonel bir çözüm getirilmesi, ekonomimizin toparlanmasına önemli katkılar sağlayacaktır.

Öte yandan, ithalatın; Ülkemizde fiyatı çok artan malların fiyatını indirmek amacıyla bir enstrüman olarak kullanılmasının yerli üreticiye verdiği zarar önemsenmeli, bu kolaycılıktan vazgeçilmeli (Döviz kurlarındaki aşırı artışlar; bu yöntemin son zamanlarda uygulanma imkanını da azaltmıştır.) ve temeli olmayan fiyat artışlarını önleyecek farklı mekanizmalar oluşturulmalıdır. Ayrıca, döviz rezervlerimizin mevcut durumu da dikkate alınarak; gereksiz ithalatı önleyecek dinamik bir ithalat mantığı uygulanmalıdır.

Bu sürecin çetrefilli ve zorluklarla dolu olduğuna hiç şüphe yoktur. Özellikle kurlardaki artışlar nedeniyle her alanda farklı da olsa maliyetlerin ve fiyatların artması, enflasyonun zirveye çıkması, faizlerin yükselmesi ve işletmelerin ciddi finansal sıkıntılarla karşılaşması dikkati çeken ilk görüntülerdir. Oluşan yüksek faizlerin üreticiyi ve tüketiciyi kredi kullanma açısından zorlayacağı görülmektedir. Söz konusu gelişmelerin doğal olarak üretimi, yatırımı ve istihdamı olumsuz etkileme, ticari hayatı ise durgunluğa sokma olasılığı vardır. Ancak faizlerdeki yükselişin, iç tasarrufları ve dış kaynak girişlerini artırma ihtimali de mevcuttur. Dolayısıyla, ekonominin bazı sorunlu alanlarına çözüm getirirken, diğer ekonomik parametrelerin de gözetilmesi işin zor tarafını oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarındaki yükseliş ivmesi ise potansiyel ekonomik risklerimiz arasındadır.

Sonuç olarak zor ama çözümleri olan bir süreçteyiz. Ekonomimizde yapılan yanlışları ve hataları doğru tespit eder ve tekrarlamazsak, toplumun ekonomik sorunların çözümüne olan inancını ve desteğini de artırır, karar verme süreçlerinde ise liyakatı ve kolektif akılı öne çıkarırsak, bir başka ifadeyle ekonomik rotamızı değiştirebilirsek; umutlarımızı gerçekleştirebilir ve Ülkemizi refaha ulaştırabiliriz.