1990'lı yıllardan bu yana birlikte çalıştığımız, acısıyla, tatlısıyla bir çok şeyi paylaştığımız çalışma arkadaşımız Asuman Yılmaz Hüsnüoğlu'nu kaybettik. Bir süredir amansız hastalığın pençesinde zorlu bir tedavi süreci geçiren, ailemizin minik üyesi Arda'nın deyimiyle 'ASU'muzun narin, ürkek yüreği dayanamadı, sevdiklerine ve bizlere veda etti. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah. 'ASU'muzu 2018 yılında gazetemizde yayınlanan yukarıdaki 'VEDALAŞMADAN' başlıklı yazısı ile uğurluyoruz...

Vedalaşmadan..!

Asuman Yılmaz HÜSNÜOĞLU

Günün herhangi bir saatinde, günlük telaşeler içindesiniz. Bir an, acı acı bir telefon sesi gelir kulağınıza. Hiç beklemediğiniz bir telefondur bu. Hattın diğer ucundaki titrekçe sesten, hiç hayırlı bir haber olmadığını içiniz ürpererek hissedersiniz. İçgüdüsel olarak, o saniyeler, hatta saliseler içinde onlarca tahmin yürütürsünüz. Sanırım, sadece bir dakikaya yazdığınız onlarca senaryonun altında ezilip kalabilirsiniz bile..!

Kalbinizin gümbürtüsü neredeyse karşıdan tam duyulacakken; karşıdaki ses, 'Ben bir haber duydum, doğru mu..?' Belli ki, karşınızdaki kişi, acı haberi alıştıra alıştıra vermeye çalışıyor. Bir taraftan nabzınızı ölçerken, diğer bir taraftan tutmaya da çalışıyor ki, fazla hasar olmasın. Ahizenin ucundaki ses, lafı fazla evirip çevirmeden; tam punduna getirip, patlatıyor bombayı. 'Başınız sağ olsun..!' Bir an neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz..! Az önce yazmaya çalıştığınız onlarca senaryonun içinde bu kadarına cesaret edememiştiniz çünkü..!

Ne, nasıl..? derken; detaylar okkalı bir şekilde ardı ardına yağmaya başlıyor..!

Feci bir trafik kazası ve sevdiğiniz iki insan, iki büyüğünüz, elim bir şekilde yok olup gidiyorlar bu dünyadan! Ne kadar, ani ve acı bir ölüm şekli değil mi..?

Zamansız ve aniden kaybediyoruz sevdiklerimizi, bazen de sebepsiz yere. Ya yolun karşısından karşısına geçerken, ya alkollü ve hız limiti tanımayan bir sürücü! Ya da bilinmedik bir uçak, vapur ve de bir tren kazası. İnsanları; sevdiklerinden, yakınlarından, bağlı oldukları yaşam ve sorumluluklarından bir anda çekip alıyor. Bir anda, kimselerle, vedalaşıp helalleşmeye bile fırsat vermeden. Düşünün bir kere, evden çıkıyorsunuz, yarım yamalak bıraktığınız işleriniz ve sorumluluklarınız var. Ya kundakta bebeğiniz, ya ocakta yemeğiniz, ya bakmak zorunda kaldığınız yaşlı ve hastalarınız. Kedileriniz, köpekleriniz ve de kafeste kuşlarınız belki. Evden çıkıyorsunuz ve bir daha geri dönmüyor, dönemiyorsunuz..! Ve ardınızdan, her şey öylesi sessiz, öylesine öksüz ki. Gidene mi yanacaksınız, kalana mı, hak getire. Ve bunların vebali kime ait olabilir diye düşünürken..!

Dünyada trafik kazası sıralamalarında, en ön sıralarda yer alıyoruz ne yazık ki. Özellikle bayram arifelerinde, tüm uyarı ve önlemlere rağmen bu sayı, giderek büyük ölçüde katlanarak artıyor ülkemizde..!

Ölümün yüzü soğuk olur derler. Her bir şeyleri yazıp çiziyoruz ya hep, ölüme gelince insanın eli varmıyor bir türlü yazmaya. Sevdiklerine yakıştırıp kondurmaya. Sadece trafik kazası mı sevdiklerimizi yakınlarımızı ve uzaktakileri, bu hayattan çekip koparan? Tabi ki de değil. Başta terör olmak üzere, ani ve zamansız ölümler, insanı biraz daha sarsarak biraz daha karamsar yapıyor galiba. Bu aralar, art arda kaybediyoruz yakınlarımızı. Geldi mi art arda geliyor. Kimi daha gencecik, kimi arkadaşımızı, kimileri de komşularımızı, kimi de, görüp bilmediğimiz vatandaşlarımızı bir anda kaybediyoruz. Fakat bu en sonuncusu, içimizi bir başka türlü yaktı. Halamla Eniştemi elim bir trafik kazasında kaybettik. Ana - baba ve her bir şeyimizdi bizler için. Kim bilir ne sıkıntıları vardı, ne hayal ve beklentileri, yarım kalmış ümitleri vardı bu hayattan..! Bu ani ve feci bir trafik kazasıyla yitirdikleri yaşamlarını, hüzünlü bir 'sela'yla noktalarken..!

Maalesef elinizden hiç bir şey gelmiyor, yüreğinizde yaşayabileceğiniz acılardan başka... Ve ardından sadece, klasik olarak; 'Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar, mekanları cennet olsun..'diyebiliyoruz ancak.

Bir de, uzun zamandır görmüyor, ya da kalbini kırmışsanız birilerinin eğer, vedalaşıp helallik almaya bile vaktiniz olmuyor ya, en çok insanın içini de o acıtıyor işte..!

Günün herhangi bir saatinde, sizin de telefonunuz acı acı çalabilir... Hattın ucunda bir ses; 'başınız sağ olsun' diyebilir size. O yüzden, keşke dememek için; Keşke onun kalbini kırmasaydım, keşke biraz daha vakit ayırabilseydik sevdiklerimize. Keşke daha bir başka olaydık, daha mı bir başka sarılıp sokulmalıydık sevdiklerimize derken, daha mı bir başka türlü olmalıydık ne dersiniz..? Henüz vakit varken ve'vedalaşamadan..!