Kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokrasinin olmazsa olması.

Kuvvetler ayrılığı devlet gücünün birbirinden ayrı organlara dağıtıldığı bir yönetim anlayışıdır. Yani demokrasinin zenginliğidir.

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişte iktidarın en çok kullandığı söylem; demokrasi güçlenecek ve kurumlar daha özgür olacaktı.

Bu kanıya bende ve toplumun bir bölümü de inanmıştı.

Sistemin yarattığı yönetim anlayışı, 'ben istedim, ben yaptım'a döndü.

Söylenenlerin hiçbiri 'maalesef hayat bulamadı.'

Bürokrasideki 'oligarşi' eskisinden de daha da güçlü hale geldi.

Yetmedi, buna yargı da eklendi.

31 Mart seçimlerini bir demokrasi şölenine dönüştürecek imkanlar, boşa çıkardı. Siyasetin bayramına gölge düştü. Kurumların azda olsa güçlü bir duruşları vardı o da zayıfladı, halkın siyasete ve siyasetçiye olan güveni sarsıldı.

Seçim süreci toplumu kutuplaştırıp gerilim üzerine kuruldu. Ben iyimserliğimi koruyarak seçim akşamı bunlar 'siyasetin cilvesidir' deyip 'tebessümle' sonuçları beklerken, İstanbul Büyükşehir başkanlık seçiminin iptal edileceğini aklımın ucuna dahi getirmedim.

İtirazlar, bürokratik kaos ve 'mazbata iadesi' ile yeniden seçimi yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Başkanlık seçimi ve sonuçların bir kaosa sebep olup olmayacağı..

Zira YSK verdiği karar ile kendisini inkar etti.

Yargıya olan güveni 'derinden' sarstı. Karar hukuki dayanaktan çok siyasi derinliği olan bir karar olarak tarihimizdeki yerini aldı. Zira 'çalındı' sözünün altı ne doldurulabildi, ne de yeni belge sunulabildi? Sadece sözde kalındı.

Bütün bu yaşananlar yetmezmiş gibi ortaya atılan iddialar ise vatandaşla adeta dalga geçer gibi sunuldu.

Hele sosyal medya trolleri, reel medyaya attıkları paslarla Millet İttifakının adayı Ekrem İmamoğlu'na bel altından vurarak oy kazanma derdine düştü.

Oysa sudan bahanelerle seçimi iptal edenler farkında olmadan İmamoğlu'nu büyüttü. Gönüllerde başkan seçti. Vakur duruşu, insancıl yaklaşımı ile 'işte bizi yönetecek adam' dedirtti.

İstanbul için YSK'nın Büyükşehir seçim iptali vermesi bunca eziyete, ekonominin 'dip' yaptığı bir noktada bu zahmete değer miydi?

Beklentiye göre tartışılır, söylemlerinizi kabul ediyorum. Ama ya demokrasiye vurulan zinciri ne yapacaksınız?

Unutmayalım ki, hakları yenilerek mağdur edilmiş her kimse siyaset arenasında gönülleri feth ederek zirveye tırmanmıştır.

Bunun Türk siyasi tarihimizde pek çok örneği vardır. Yakın siyasi tarihimizdeki örneği ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Erdoğan Ziya Gökalp'a ait şiiri Siirt'te okumuş ve bu yüzden hapis cezası alarak siyaset yolu kapatılmıştı.

Yasaklarla, alengirli işlerle yol kesmek bir yere kadardır. Eğer halk sizi bağrına basmışsa gerisi yalandır. Erdoğan, 2002 yılından bu yana tek başına iktidarda.

İşte bunları hatırlayıp, buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi YSK'ya siyasi bir karar aldırmak siyasete yeni bir yıldız kazandırdı.

İlginç olan ise her iki mağduriyetin altında 'yargı'nın imzası var.

Oysa çıkan sonuca saygı gösterilseydi, su mecrasında aksaydı, emin olun bugün başta ekonomi olmak üzere tüm kurumlar normalleşmeye girecekti.

Maalesef olmadı, olamadı.

Şunu kesin hafızamıza yazalım: Yargı bağımsızlığı olmadan, yürütme için yasamanın denetimi olmadan, medyanın gerçekleri korkusuzca halka anlatamadığı bir düzen olmadan, demokrasi gemisi yol almaz…

Ayrıca batan geminin de ilk kaçanları 'fareler' olur.

Sizin için siyasetin in'leri ve out'larını çıkardım. Yenilerini sizden bekliyorum.

  • • Cumhurbaşkanlığı Sistemi 'in' * Sistem tek kişiye mahkum bırakıldı 'out'
  • • Kurullar Politika üretecekti 'in' * Devlet Denetleme Kurulu 'out'
  • • Mansur Yavaş 'in' * Melih Gökçe 'out'
  • • İsmail Küçükkaya 'in' * İktidar medyası 'out'
  • • Küskünler 'in' * Yandaşlar 'out'
  • • Fatih Ürek 'in' * Seddar Yavuz 'out'
  • • Ekrem İmimoğlu 'in' * …………………..'out'