Yalnızca Covid 19 koronavirüs mücadelesiyle uğraşmıyoruz. Sağımız solumuz, önümüz arkamız maske, mesafe ve elbette ve mutlaka temizlik… Allah'ın her günü bir yakınımız, tanıdığımız bir insanı kaybediyoruz. Allah rahmet eylesin. Rabbim hepinizi korusun ve esirgesin…

Salgına karşı geliştirilen mesafenin siyasette geçerli olmadığını hepimiz biliyor, görüyoruz. Siyaset her geçen gün daha da çetrefilli bir hal alıyor. Bakarsanız aynı mahallenin çocukları… Bakarsanız saf saf olmuş Cuma namazında yanyana duruyorlar. Aynı kıbleye yöneliyorlar. Aileleri, hayata bakışları birbirinden farklı değil. Ancak siyaset mevzubahis olunca aynı mahallenin çocukları neredeyse birbirinin boğazına sarılacak. Oldu size arka mahallenin çocukları…

Çocukluğumda bir bankanın reklam sloganı vardı:

'Yok birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlı Bankasıyız'

Bir arada durmuyorsanız/duramıyorsanız yan yana gelmiyorsanız, yürekleriniz bir atmıyorsa çoktan mahalleden çıkıp gitmişisiniz demektir. Peki gidenler hangi mahalleye sığınır veya sığındı bilir misiniz? Arka mahalle neresidir?

Siyasetin cevabını aradığı soru da budur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce yazdığım gibi Ak Parti kadrolarını yeni döneme hazırlıyor. Siyasetinin merkezine Güneydoğu'yu koydu. Kongrelere Şırnak'tan başladı. Terörle mücadelenin merkezi haline gelen Şırnak'ta AK Parti HDP'ye karşı il ve ilçelerde yerel yönetimleri kazanmıştı.

'Kürt sorununu tanıyan ilk Başbakan' olarak tarihe geçen Erdoğan 'Bundan 5-6 yıl önce biz akan kanı durdurmak için demokratik tüm yolları kullanıyorduk. Terör örgütünün marifeti şehirlerimizi çukurlara bölmek olmuştu' diyerek Ak Partili'lere ve halka seslendi.

Şimdi bölge seçmeni kaldığı yerden değil kandığı yerden devam ettirilmek isteniyorsa yeni bir şeylerin söylenmesi gerekir derken Erdoğan'ın şu sözlerini de dinledik:

'Beni Rizelinin olduğu kadar Şırnaklının da, Edirnelinin olduğu kadar Karslının da kardeşi olarak yaratan Rabbime hamd ediyorum. Dünyadan bundan daha büyük zenginlik, mutluluk, güç, itibar bilmiyorum, tanımıyorum. Ülkesinden ve milletinden utanan değil, gurur duyan herkesin aynı hissiyat içinde olduğunu biliyorum.'

Bir dönem HDP'de siyaset yapmış Altan Tan, Ayhan Bilgen gibi isimlerin ardı arkasına getirdikleri eleştiri karşısında AK Parti'nin daha net açıklamalar yapması bekleniliyordu. Hem de birinci ağızdan, efsanesi tazeliğini koruyan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bu tür açıklamasının gelmesi bekleniliyordu. Böyle bir beklenti varken Erdoğan'ın 'Bundan 5-6 yıl önce biz akan kanı durdurmak için demokratik tüm yolları kullanıyorduk' ifadesini nasıl değerlendirelim? 'Erken karar vermeyelim' diyorsanız hep birlikte bekleyelim.

Önce Gelecek Partisi, namı diğer 'Serok Ahmet' sloganları karşısında memnuniyetini belli eden Ahmet Davutoğlu, arkasından Deva Partisi genel başkanı Ali Babacan'ın Batman'dan başlattığı kongre süreci…

Değişimi hazır kıta bekleyen seçmenin yeni bir umudun peşinden koşması o kadar da zor değil… Siyasi beklenti birden umutsuzluğa oradan da yeni arayışlara yönelmeyi beraberinde getiriyor. 'Amasya'nın bardağı, o olmazsa bir daha' kabilinden bir anlayış yeni partileri 'beyaz atlı prens' gibi görüyor, oyları oraya yöneltiyor. Türk siyasetinde böyle bir değişim vaadinin, yeni siyaset algılamasının en somut görüleceği, tesir edeceği yerler bu yüzden Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesidir.

İşin garibi arka mahallenin çocukları, eski mahalleden gittik/çıktık deseler de top sahadan çıkmıyor. Siyasi alış veriş aynı mahallenin içinde veya başka bir değimle aynı mahallenin çocukları arasında dönüyor. Ak Parti, DEVA, Gelecek, Saadet…. Birbirlerine o kadar benziyorlar ki… Hepsi bölgedeler. Hepsinde politikalarının ana eksenini din oluşturuyor. Hepsinde danışılan bir Diyanet işleri eski Başkanı var. DEVA' da Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Gelecek'te Prof. Dr. Mehmet Görmez, Saadet'te Lütfü Doğan… Selefi tartışmalarının ayyuka çıktığı günlerde Saadet Parti'nin Ulema kadrosu, Diyarbakır başta olmak üzere bölgeyi dolaşıyordu. 'Kardeşliği tesis için' kanaat önderleri, medreseler, şeyh ve aşiretlerin ileri gelenleri ile görüşmeler yapılıyor.

Bu nedenle bölge halkının yaralarına, acılarına, dertlerine beyaz atlı prens muamelesi yapılan siyasi parti DEVA olarak görülüyor. Bu görüşümü Ak Parti'deki bölge milletvekilleri, Külliye'de görev yapan danışmanlarda teyit ediyor. Sözü dolaştırmadan belirteyim ki Ak Parti açısından şimdilik Gelecek değil de DEVA tehdit olarak görülüyor. Özellikle Ak Parti'nin ekonomi yönetimine getirilen eleştiriler karşısında Ali Babacan ismi umut gibi görülüyor. Kim ne derse desin Ak Parti'nin en yumuşak karnı ekonomi ve ekonomi yönetimi… Burada eleştirilen Berat Albayrak değil yalnızca… Erdoğan'da nasibini alıyor. İşin ilginç yanı 'Damat gitsin' korosuna karşı Ak Parti yönetiminin hiçbir refleks geliştirmemesi… 7 Haziran 2015 seçimleri gibi Erdoğan'ın güç kaybetmesine yönelik propagandanın içinde AK Parti'li kadrolarında olması. Bilinen 'Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum' üç maymun ilkelerine yeni birisini daha ekleyerek bekliyorlar:

-Umurumda değil…

DEVA'ya karşı geliştirilen strateji ise şimdiden parti içinde oluşan küskünler grubu… Babacan'ın ve yakın çalışma arkadaşlarının siyaset tarzı ve üslubu nedeniyle kendini dışlanmış gören halk değimiyle 'deve dişi' gibi duran siyasi isimler susmuyor ve konuşuyor. Elbette dar bir çerçevede. Onların bazıları ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuştuğunu, görüşmeler yaptığını duyuyorum. Elbette şimdilik DEVA'dalar.

Ancak onları tutan ne DEVA'nın gelecek senaryoları ne de Ali Babacan… Bu isimlerin güvendiği dal, burada tutan isim Abdullah Gül'den başkası değil. Ahmet Hamdi Tampınar 'Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında' der ya Abdullah Gül'de öyle… Siyaseten ise Abdullah Gül'ün eli hep ellerinin üzerinde. Hamleleri, müdahaleleri ve yakın markajlarıyla DEVA'da profesörlük tezini veriyor.

O'nun en büyük avantajı Ak Parti kadrolarını çok iyi bilmesi ve uzun yol arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok iyi tanıması… Bu nedenle 'siyaseti kişiselleştirmeyin, olaylar ve açıklamalar üzerinden kimseyle dalaşmayın' nasihatını veriyor. Çok iyi bir algı yönetimi ve medyatik destek var. Babacan'ın 'askıda ekmek' üzerine geliştirdiği muhalefet kısa zamanda nasıl da yankı buldu.

Aynı mahallenin çocukları deyip geçmeyin… Şimdilerde arka mahallenin çocukları… Kimine Deva, kimine safa, kimine cefa kaldı. Reformist Avrupa Birlikçileri de, Kürt sorunu açılımcıları da, Büyük Ortadoğu Projecileri de, muhafazakar demokratları da, değişimcileri de son yarım yüz yılda hep onlar oldu.

Rotayı bir Erbakan değiştirdi başına neler geldi siz biliyorsunuz. Erdoğan'ın rota değişikliği tercihinde başına neler geleceğini, getirilmek istendiğini hep beraber görüyoruz ve göreceğiz.