Ekonomimizin mevcut genel durumuna ilişkin net bir tespit yapmak konusunda toplum olarak uzlaşamadığımız bir görüntü oluşmakta ve bu sonucun; toplumun bazı kesimlerinin kendi ekonomi pencerelerinden oluşan bir sığ bakıştan mı, siyasi duruşlardan mı, yoksa algı manevralarından mı kaynaklandığı hususundaki soruya verilecek cevabın, farklı boyutlarla da olsa sorudaki seçeneklerin hepsini kapsadığını söylemek yanıltıcı bir yorum olmayacaktır. Çünkü, ekonominin dili olan rakamsal verilerden farklı yorumlar ile söylemler geliştirmek, objektif iktisadi bakış oluşturamamak, siyasi düşüncelerle veya çeşitli saiklerle tabloyu farklı gösterme konusunda zihinleri zorlamak gibi yaklaşımlar kaçınılmaz olarak bu sonucu doğurmaktadır.

Dışa açık bir ekonomi olan Ülkemiz ekonomisi; elbette ki küresel her türlü gelişmeden, dış ekonomik krizlerin dalgalanmalarından, ticari korumacılık eğilimlerinden ve uluslararası ticari rekabetten etkilenebilir. Ayrıca Ülkemiz, spesifik siyasi ve ekonomik dış saldırılara da muhatap olabilir. Kaldı ki her ülke sistemini kurarken ve ekonomisini dizayn ederken bu olasılıkları düşünmek zorundadır. Dolayısıyla, ekonomimizdeki başarılı öğeleri öne çıkardığımız gibi, olumsuz ekonomik gelişmeler karşısında da özeleştiri yapıp, süratle gerekli tedbirleri almak ve geleneksel dış odak teorilerini ihmal etmeden ama bu gerekçeye sığınma basiretsizliğine de düşmeden gereken ekonomik refleksleri gösterebilmeli, ekonomik dönüşümü sağlayacak yapısal reformları gerçekleştirmeli ve ekonomi için en önemli unsur olan güven konusundaki zafiyetlerimizi gidermeliyiz.

Ekonomimize genel olarak baktığımızda görünen tablo şöyledir: Enflasyon, faiz ve işsizlik çift haneye demir atmış, cari açık artmış, son yıllarda makul bir seyir izleyen bütçe açığı 2017 yılıyla tekrar tırmanışa geçmiş, büyüme olumlu bir trend kazanmış (istihdam ve gelir dağılımı sorunlarına gerekli katkıyı sağlayamamış), dış borçlar artışını sürdürmüş (özel sektör ağırlıklı), döviz kurlarındaki artışlar ve dalgalanmalar korkulu rüyamız olmuş ve uluslararası rezervlerimiz yeterli seviyeye ulaşamamıştır. Diğer taraftan bakıldığında; genç nüfus ağırlıklı 81 milyona ulaşmış bir nüfusumuz, ekonomi büyüklüğü açısından dünyanın ilk 20 ülkesi içinde yer alan bir ekonomimiz, siyasi ve coğrafi önemini koruyan bir Ülkemiz, girişimci ve yaratıcı niteliği yüksek bir beşeri kaynak potansiyelimiz, dönüşüme hazır bir sanayimiz ve coğrafi ile tarihi eşsiz güzelliklere sahip; turizme, tarıma ve hayvancılığa elverişli bir yurdumuz dikkat çekmektedir.

Klasik değişle ifade edersek; sorunumuz galiba, malzemeler olmasına rağmen helvayı yapamamak. Helvayı kimin yapacağı önemli olmakla birlikte, asıl önemli olan helvanın yapılması. Çünkü, helvayı hepimiz yemek istiyoruz. Bu güzel Ülkemizde yaşıyor ve ekonomik sıkıntılardan farklı boyutlarla da olsa hepimiz etkileniyoruz. Bu nedenle; sorunları ihmal etmeden ve domino etkisini unutmadan, bulunduğumuz kompartıman dışından bakabilmeli ve makro yaklaşımlar gösterebilmeliyiz. Ekonomik başarısızlıkları ve başarıları hep birlikte sahiplenmeli, sorunları halının altına süpürmemeli, ekonomi alanındaki hataların ve önerilerin konuşulmasına zemin yaratılmalı, öz eleştiri-yapıcı eleştiri ve öneri sunma refleksleri geliştirilmeli, ekonomi yönetiminin kararlarında kolektif akıla öncelik verilmeli, liyakat her alanda gözetilmeli, öngörü yeteneği yüksek siyasi ve bürokratik kadrolar teşvik edilmeli ve onlara fırsat verilmelidir.

Siyasi iktidarlar doğal olarak siyasi ömürlerini yakından ilgilendiren ekonominin iyiye gitmesini isterler ve bu yönde çaba gösterirler ama bu yolda ilerlerken bazen ciddi hatalar da yapabilirler. Önemli olan; bu hataları fark edebilmek, hızlı ve doğru kararlar verebilmek, yapıcı önerileri ve toplum kesimlerinin yaygın taleplerini dikkate alabilmektir. Aklı başında olan hiçbir kimse ekonominin kötüye gitmesini istemez ve ekonomideki olumsuzluklardan mikro bazda ve kısa vadede kazancı olanların bile süreç sonunda olumsuzluklardan nasibini alacağı bilinir. Çünkü, olumsuz ekonomik gelişmelerden farklı boyutlarla da olsa herkes etkilenir. Öte yandan, muhalefetteki siyasi partilerin hükümetlerin izlediği ekonomi politikalarını eleştirmesi doğal bir süreç olup, ekonominin olumsuz bir zemine kaymasını istememeleri rasyonel bir bakışın gereğidir. Çünkü, hedefledikleri iktidara geldiklerinde daha da ağırlaşmış ekonomik sorunlarla uğraşmak istemezler.

Ekonominin durumunu tespit konusunda vatandaşların gözlemleri de önemli bir pratik metottur. Kişiler; yakın süreçte kendi işlerinin seyrini, gelir düzeyindeki dalgalanmaları, tasarruf yapabilme meylini, tasarruf yapmış ise birikimlerinin reel durumunu, yakın çevresindeki iş bulma ve işten çıkarılma gibi istihdam gelişmelerini, çarşı pazardaki fiyat hareketlerini, yaşam standardındaki değişiklikleri vb. kıstas ve görüntüleri değerlendirip, naçizane yorumlarını oluşturabilirler.

Öte yandan, ekonominin durumuna ilişkin bazı olumsuz yorumların artmasının, kamu kaynaklı çeşitli uygulamalardan ve nedenlerden oluşan bir sürecin sonucu olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Özellikle son yıllarda başta vergi ve prim borçları olmak üzere devletin alacaklarının yeniden yapılandırılması, nefes kredisi ve Kredi Garanti Fonu uygulamaları, açılan bazı ekonomik paketler, Varlık Fonunun kurulması, kamu kaynaklı daimi zamlar, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların kronik hale dönüşme ihtimali ve bu sorunlara ithalatın çözüm olarak görülmesi, dövizle borçlanmaya getirilen sınırlamalar, ekonomi yönetiminden gelen bazı açıklamalar, özelleştirmede yeni alan arayışlarının hızlanması ve yaygın tepkilere rağmen şeker fabrikalarının özelleştirilmesindeki ısrar gibi değişik görüntüler de toplumun çeşitli kesimlerinde farklı algılamalara ve bu tür yorumlara sebebiyet vermiş ve en son olarak da özel sektördeki bazı büyük grupların bankalardan aldıkları kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin talepleriyle ilgili olarak medyada çıkan haberler; anılan tartışmaları, yorumları ve spekülasyonları zirveye çıkarmıştır.