24 Şubat 2016
Hepimiz biliriz ki; bir aile içindeki fertler arasında bile geçici bir huzursuzluk olduğunda yüzlerdeki tebessüm azalmakta ve bu süreç uzadıkça sorun kronik hale gelmekte ve aile içindeki birlik ve dayanışma duyguları ile sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışları zafiyete uğramaktadır. Kapı komşularımızla olan ilişkilerimizde de benzer diyaloglar geçerli olmakta, komşularımızla iyi dostluklar kurduğumuzda kendimizi daha mutlu ve güvende hissetmekte, mesafeli yaklaşımlarda rutin bir ilişki içine girmekte, sorunlar yaşadığımız komşuluk ilişkilerimizde ise devamlı karşılaştığımız insanlarla karşılıklı mutsuz bir yaşam söz konusu olmaktadır.

Son zamanlarda yoğunluğunu giderek artıran; gerek Yurdumuz içinde gerçekleşen terör olayları gerekse sınırlarımızda yaşanan gergin ve çatışmalı süreç, Ülkemizin en önemli ve sürekli bir gündem maddesi olmuştur. Ülkemizde can kayıplarına, ekonomik zararlara ve mağduriyetlere yol açan ve Devletin tüm refleksinin bu alana odaklanmasına neden olan bu süreç doğal olarak halkımızı da her yönden etkilemekte ve üzmektedir. Bu vesile ile; terör olaylarında yaşamını yitiren tüm şehitlerimize ve vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara ise acil şifalar dilerim.

Hiç şüphesiz ki; terör olaylarında en önemli zarar insanlarımıza gelmekte, yaşama veda eden, sakat kalan, yaralanan veya psikolojik travmaya muhatap olan vatandaşlarımız ve yakınları bu süreçten en çok etkilenen kesimler olmaktadır. Terörün Ülkemize verdiği zararların çapı sanıldığından daha büyüktür. Devletin terörle mücadele etmek için yaptığı harcamalar, terör olaylarına muhatap olan yerlerdeki kamuya ve vatandaşlarımıza ait fiziki mekanların, malların ve diğer donanımların uğradığı zararlar, insanların mesleklerini icra edememesi, mal varlıklarını yönetememesi, tarımsal faaliyetlerin aksaması, eğitim süreçlerinin kesintiye uğraması, yerel hizmetlerdeki sıkıntılar ve sağlık alanında oluşan olumsuzluklar gibi çeşitli hususlar dikkate alındığında; terörün toplumsal maliyetinin daha da fazla olduğu görülmektedir.

Ülkemizin yıllardır terörü önlemek ve mücadele etmek için ayırdığı ekonomik kaynakların büyüklüğü hepimizin malumudur. Ülkemizde terör olmasaydı ve terör nedeniyle harcanan bu kaynaklar başka alanlarda rasyonel olarak kullanılabilseydi; Ülkemiz, tahmin edemeyeceğimiz bir refah düzeyinde olacak ve imrendiğimiz bir çok batı ülkesinden daha iyi bir konumda olacaktı. Terör başta olmak üzere Ülkemizdeki önemli sorunların oluşumunda 'dış güçler olgusu' önemli bir gerçek olmakla birlikte, bu mazerete sığınmak gibi bir alışkanlığı ve kolaycılığı da benimsememeli ve Ülke olarak kendi içimizdeki sorunların çözümüne odaklanma, akılcı politikalar uygulama ve sağlıklı öngörüler yapma konusundaki performansımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1931 yılında kayıtlara geçen 'Yurtta Sulh, Cihanda sulh' söylemi; Ülke olarak yaşadığımız bu süreçte bir kez daha anlam ve güncellik kazanmış, bu kısacık cümleden alınması gereken mesajları bir kez daha irdelememiz gerektiğini bizlere hatırlatmıştır. Özellikle savaşları çok yoğun yaşamış ve zararlarını iyi bilen bir asker olarak; barışa sıcak bir yaklaşımı ifade eden bu derin söylemin her boyutunun iyi anlaşılması gerekmektedir. Barışın hem ülke içinde hem de ülke dışında gerekli olduğunu, iç ve dış huzurun birbirini etkileyeceğini, dünya barışının önemini, insan sevgisini, ülkelerin refahına giden yolun barıştan geçtiğini ve ülke kaynaklarını tüketen ve acılı tarihler yaşanmasına neden olan savaşların en son çare olması gerektiğini aktaran bu cümle çok önemlidir. Ancak, bu cümleden 'pasif bir askeri strateji veya pasif bir siyasi politika izlenmesi' gibi art niyetli bir anlam çıkarılmaması için; bu sözü söyleyenin askeri dehasına, cesaretine ve başarılarına bakmak yeterlidir.

Dolayısıyla, Ülkemizin içte ve dışta huzura kavuşabilmesi ve bu sıkıntılı günleri geride bırakabilmesi için; birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Ancak, bunun için başta medya olmak üzere herkesin gayret göstermesi, kutuplaşma ateşine odun taşıyanların Ülkemizin menfaatlerini düşünerek bu işlevlerine son vermesi, mevcut siyasi gerilimlerin azaltılması, yeni gerilimler çıkarılmaması, siyasi iktidarın bir koalisyon hükümeti mantığı içinde hareket etme cesaret ve erdemini göstermesi ve bu bağlamda muhalefet partileriyle iş birliğine girmesi ve onlardan gelen önerileri ciddi bir şekilde değerlendirmesi, muhalefet partilerinin ise bu kapsamda uzatılan ellere samimi olarak karşılık vermesi gerekmektedir.

Unutmayalım ki; bu Vatan hepimizindir.