Bilmem duydunuz mu hiç? Eski gazeteciler, hele hele habere giderken fotoğraf da çeken gazeteciler birbirlerine 'Arap' derdi. Bu değim aslında negatif filmlerden esinlenerek ortaya çıkmış 'filmin arabı' ifadesinden alınmıştır. Röntgen filmini her gördüğüm de aklıma eski günler, siyah-beyaz tespit banyoları, sonra ışığa doğru kaldırıp baktığım arap filmler gelir. Bundan herkes anlamaz. Siz ne kadar bakarsanız bakın röntgen filmine bir şey anlamazsınız. Ya doktor bakarsa ? Halini, vaktini, sağlığını, yakın ve uzak tehlikeyi hikayeni okur, anlatır. Aynı Abdullah Gül gibi !

Necmettin Cahit Soylu Nikahına Başbakan, Bakanlar katıldı.


Geçen hafta sonu yiğit arkadaşım merhum Ali Soylu'nun oğlu Necmettin Cahit'in düğünündeydim. Ekranda babası ile çocukken çektirdiği fotoğrafları gösterilince geçmiş yılları gözyaşlarımla yad ettim. 'Ölümlü gerçek ya hayat' biz de yüzleştik. Efnan Kul kızımızla evlenen bizim Cahit büyüdü de nikah şahitliğini Başbakan Binali Yıldırım, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'a yaptırdı. Nikahını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal'a kıydırdı. Aslında bekledim Başbakan Yıldırım'dan iki kelime etmesini… 'Millî Görüş'ün unutulmaz isimlerinden, dava adamı merhum Ali Soylu'dan' diye, anlatsın istedim. Bencileyim tanımaz. Bilmez…

Düğün sahipleri İsmail Soylu ve Mehmet Soylu.

Düğünde Ak Parti ve Saadet cenahından isimler vardı. Konuştuk. Bilenmişler… Böyle giderse kinlenecekler… Ancak bu kimseye fayda sağlamayacak…

(Soldan sağa) Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç, İşadamı Ahmet Sazkaya, yazarımız Fehmi Çalmuk, Burhan Okutan (Rize Ardeşen eşrafından), Varyans Araştırma Sahibi Recep Sazkaya.

Milli Görüş'ün yanında bile geçmeyip son günlerde Milli Görüşcü kesilenlere bakarsanız gerçeği, hakikati tespiti kaybedersiniz. Recep Tayyip Erdoğan'ı yeniden Cumhurbaşkanını seçtirmemek için umut olarak görülen Saadet Partisi cenahının bile gerçekle yüzleşmeye ne kadar dermanı, ne kadar imkanı, ne kadar cesareti vardır acaba? Belki de Türkiye'de İslami siyaset geleneğini en uzun takip eden gazeteci olarak şunu söyleyebilirim: Baktı mı gösterileni değil görülmeyeni görmek, niyet-sonuç ilişkisinde kendimizi sirk aynasında görmeden 'Şehadet ederim ki gerçek budur' diyebilmek her zaman kolay olmuyor.

Abdullah Gül ve yazarımız Fehmi Çalmuk.

Türk siyasetinin gelip tıkandığı bir anlamda mecbur kaldığı bir durum var. Sağdan soldan 'Cumhurbaşkanı kim olabilir?' sorusunun cevabı iki isme dayanıyor. Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül… Erbakan, Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra İzmir'de katıldığı iftar yemeğinde 'Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesi Milli Görüş'ün bir zaferidir' demişti. Yani öyle de böyle de ikisinden biri seçildi mi ipi Milli Görüş geleneği göğüsleyecek. Bu bir bakıma 'Biz Meclis dışıyız ama fikrimiz iktidarda' demenin teselli ikramiyesidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, güncelleme gerçeğiyle Ak Parti'yi yeni kurarken yüzleşmişti. Erbakan ne diyemediği için Milli Görüş diyorsa Erdoğan'da diyemediği şeyler için 'Muhafazakar Demokrat, Ak Parti, Kutlu Yürüyüş' dedi… Belki de inadına Milli Görüş demeden hizmet ettiği ve mensubu olduğu Kutlu Davanın bayrağını burçlara dikmeye odaklandı. Şimdi bakıyorum da onu suçlayan kesimlerin söylediklerini üst üste, yan yana koyuyor soruyorum. Mazlumun yanında, Zalimin karşısında olmak ne demektir ? Milli Görüş'ün aman dinamiği bu değil midir ? Kim mazlumun yanında, zalimin karşısında…

Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Cumhur ittifakının muhafazakar, milliyetçi ayağı sapasağlam dururken, 'demokrat ayağı' ne durumdadır ?' diye bilen, duyan, soran yok. Bir kelam etsin, bir yorum yapsın ? Çıt yok… Demokrat Parti geleneğinin son ismi Süleyman Soylu'nun sessizliğini yalnızca damat polemiğine indirgemek yanlış olur. Nedendir bu sessizlik? Kaldığı yerden mi kandığı yerden mi devam etmektedir ? Bu da cevapsız sorulardandır? Bizim akreditasyonu buna yetmediği için kendisine soramıyor, ancak bu köşeden yazabiliyoruz.

Konumuza dönelim… Erdoğan, Cumhur İttifakına Saadet'in de girmesini istiyor. Geçen 1 Kasım seçimlerinde yine konu Saadet Partisi ittifakına gelmiş, 'Meclis grubu kuracak kadar' çoğunluk istenmişti? Şimdi ki pazarlık ise 20'den 15'e inmiş durumda. Saadet yönetimi 'Cumhur İttifakına' şimdilik katılmama nedenini 'Erimek' korkusu ile olduğunu söylemek mümkün… Saadet, Ak Parti'nin içinde kaybolup gitmeden korkuyor. Bu nedenle konuşulan 'Güçlü girmezsek, eririz' söylemidir. Yeni siyasal sistem yüzde 10 barajı korunduğu müddetçe zaten küçük siyasi partilerin yaşamasına imkan vermiyor. Süleyman Demirel'in RP'nin kapatılma davasında söylediği 'Parti kapatmak siyasi terbiye modelidir' sözleri Milli Görüş geleneği açısından partiyi tırpanlanma, yeni parti oluşturma gayretidir. Ak Parti, Has Parti'den sonra Fatih Erbakan'ın kuracağı/kurmadığı siyasi parti çalışması Saadet Partisi'ni tehdit etmektedir. Eğer Saadet'in direnişi devam ederse siyasete Erbakan geleneğinden ikinci bir politikacı girecek. Bayındırlık Bakanlığı eski Müsteşarı Mehmet Sabri Erbakan, CHP'den Fatih Belediye Başkanlığı adaylığından sonra şimdi de İyi Parti saflarına katıldı. Muhammed Fatih Erbakan'ın, Erbakan Vakfı dolayısıyla Türkiye'ye genelinde başlatmaya çalıştığı yeni hareket 2019 seçimlerine 'Cumhur İttifakı' ile girmesine neden olacağa benziyor. Başka bir değiş ile yola çıkarken aldığı abdest ile şükür namazını Ak Parti'de kılacak.

Erdoğan hala 'Girecekseniz girin, girmezseniz başka kapıya' sözünü net ve keskin olarak söylemedi. Ak Parti'ye göre Saadet cenahının son seçimlerde aldığı 350 bin oyun peşinde değiller. Psikolojik olarak Saadet'in Cumhur İttifakı'nda yer alması seçmen gözünde güçlü bir siyasi modelin oluşmasını sağlayacak. Aksi takdirde AK Parti'ye göre; seçim sathı mahallinde CHP'nin ve İyi Parti'nin yanı başında Erbakan geleneğinin insanlarını görmek, izlemek 'tabanın yüreğini kanatmak'tan, seçmenin tamamen kopmasından başka bir işe de yaramayacak.

Yahya Kemal'in 'ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında' dediği gibi 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bütün olan bitenin hem içinde hem dışında… Aldığım bilgilere göre Temel Karamollaoğlu'nu 'Cam fanus'da korumaya çalışıyor ve destekliyor. AK Parti'nin kurucusu, Başbakanı, Cumhurbaşkanı… Ak Parti teşkilatları, eski/yeni milletvekilleri kapısını çalıyor, danışıyor, yol/yordam istiyor… Yabancı misyon soluğu Maslak'daki Ayazağa Kasrı'nda alıyor.

Şimdi sıra; yazının ilk paragrafında belirttiğim 'Ya doktor bakarsa ? Halini, vaktini, sağlığını, yakın ve uzak tehlikeyi hikayeni okur, anlatır. Aynı Abdullah Gül gibi !' sözüne geldi. Aktarılan bilgiye göre son gelişmeler ilgili yorum yapılıp, görüş sorulduğunda Abdullah Bey 'Röntgenini çekiyoruz. Siz bakıyorsunuz; neyin ne olduğunu ne olmadığını gördüğünüzü zannediyorsunuz… Röntgene bir doktor hassasiyetinde bakıyorum. Söylenen sözlerden, röntgenden sizin görmediğinizi/ göremediğinizi ben görüyorum.' mealinde sözler söylüyor. Elbet bizden daha iyi görüyor, neyin ne olmadığını bizden daha iyi biliyor. Israrla 'Dava sahibiyim' diyor. Yeni piyasaya çıkan 'Büyük Doğu'nun Atlıları/Anılar, Olaylar, Belgelerle MTTB'nin Yüzyılı' kitabında Abdullah Gül dava adamlığını şu şekilde anlatıyordu:

'Milli Türk Talebe Birliği, gerçekten büyük bir sığınak ve ocak oldu. Milliyetçi, mukaddesatçı olarak tarif edilen daha geniş anlamıyla; vatansever, dini inançları güçlü, muhafazakar, kendi geleneklerine, kendi tarih şuuru bilinci içerisinde olan, kendi değerlerine her zaman önem veren bir üniversite gençliğinin bir araya geldiği bir topluluktu MTTB. Belki de bu değerlere sahip olanların, bu kadar yaygın bir şekilde üniversitelerde bir araya geldiği ilk bir ortamdı. Dolayısıyla bu kadar yoğun bir üniversite gençliği içerisinde inançlı, azimli, kararlı dava sahibi olan… Ki o zaman hepimizin kendimize biçtiği şey, dava adamlığı olmaktı. Davamız: Ülkemizin mutlu, güçlü ve özgür olması ve kendi düşüncelerimizi en güzel şekilde yaşayabileceğimiz bir ortam. O zaman rahmetli Necip Fazıl'ın da söylediği gibi :'Öz yurdunda garip, öz vatanda parya' Adeta hisseden, daima dışlanan ve daima yasaklarla karşı karşıya kalan bir inanç… Düşünce temsilcilerinin, büyük bir azimle Türkiye'yi çağdaş memleketlerdeki gibi özgür, güçlü ve aynı zamanda kendi kimliği ve kendi değerleriyle güçlü yapma arzusuydu bu.'

Ne deyim ? Röntgenini çektiğimin memleketi ! Daha ne filmler göreceğiz…Allah devlete, millete zeval vermesin.

***

Dediler ki: Hasan Celal Güzel ölmüş... Dedim ki: Hasanım... Celalim...Güzelim vakit dolmuş...

Milli Türk Talebe Birliği'nin efsane yüzyılı için hazırladığımız Büyük Doğu'nun Atlıları belgeseli ve kitabı için bu pozu vermişti. Necip Fazıl vefat edince Onu mezara indirenlerden biri de Hasan Celal Güzeldi.

Recep ayının ilk günü. . Dosdoğru bir adamdın. İsmini verdiğin, yayınlar yaptığın YENİ TÜRKİYE öksüz kaldı be abi... İmam Hatiplerin yiğit abisi Hasan Celal Güzel, 28 Şubatta cezaevine giderken sana damat bohçası hazırlamıştık. Senden razıydık, Rabbim de razı olsun. Mekanın cennet olsun.. Rabbim gani gani rahmet etsin.

Hasan Celal Güzel ve yazarımız Fehmi Çalmuk.