Yeni bir Ergenekon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Zaferi'nin 947. yıldönümünde halka hitap ederken 'Malazgirt'i hatırlamak demek kim olduğumuzu hatırlamak demektir. Kim olduğumuzu hatırlamak demek, niçin burada bulunduğumuzu hatırlamak demektir. Niçin burada bulunduğumuzu hatırlamak tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet ülkümüze sıkı sıkıya sarılmak demektir.'diyordu. Türkiye'de Malazgirt'i hatırlamanın, onu yaşatmanın nasıl bir tarihi sevinci paylaşmak olduğunu itiraf etmeliyim.

Erdoğan konuşuyor konuştukça yüreğimizin yağları eriyor, gelecek adına umudumuz artıyor:

'Çanakkale'nin, Kut'ül Amare'nin, Medine Müdafaası'nın gerisindeki manayı çok iyi kavrayın. Kurtuluş Savaşı'mıza ve Cumhuriyet'imize çok iyi sahip çıkın. Bu vatanı hangi şartlarda, ne büyük fedakarlıklarla kurtarabildiğimizi unutmadan, ülkemizi her alanda hep daha ileriye götürmenin mücadelesini verin. 15 Temmuz kıyamına sahip çıkın. Türk milletinin inancı, ezanı, bayrağı, özgürlüğü, geleceği için topyekun ayağa kalkabileceğinin son örneği olan bu tarihi hadiseyi asla unutmayın, unutturmayın.'

'Unutma, unutturma' iki vebal halen şehitlerin iki elinin yakamızda olmasına sebep olacak tarihi sorumluluktur. 'Unutma, unutturma' hükümetten başlayarak top yekün devleti ve milleti saracak toplumsal bir seferberliğin parolası olmalı.

Şemsettin Günaltay'ın başkanlığındaki 18. Cumhuriyet Hükümeti 16 Ocak 1949'da kurulmuştu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. On gün sonrasında (26 Ocak 1949) İstanbul'a gelen Rum Ortodoks Patriği Athenagoras, Cumhurbaşkanı İnönü'ye ABD Başkanı Truman'dan bir mesaj getirdi. Kısaca mesaj 'İsrail devletini tanıyın!' mesajıydı?

İnönü, Lozan'ın Türkiye'ye sağladığı imtiyazla patriğe 'sen benim muhatabım değilsin, senin muhatabın Eyüp Kaymakamlığı' diyemedi. Hatta apar topar Patrik Athenagoras bu topraklarda doğmamasına rağmen, Yanya nüfusuna kayıtlı bir Türk olarak nüfus kağıdına kavuştu. İnönü verdiği sözü yerine getirdi.Athenagoras, Fener Kilisesine patrik oldu.

Türkiye, çok geçmeden 28 Mart 1949'da 'İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke' olmuştu. Tanıma kararının altında Cumhurbaşkanı İnönü'nün imzası vardı. Unutmadan kararda bakan olarak Cemil Sait Barlas'ın da imzası var. Mehmet Barlas'ın babası. 15 Temmuz'da darbe gecesi FETÖ'cü teröristlerin göz kırpmadan insanları öldürdüğü saatlerde 'Darbe, marbe yok. Olsa olsa bir terör tehditi veya ihbar var. Herkes sakin olsun. İkinci köprüyü kullansın.' tweeti atan Cemil Barlas'ın dedesi olan Cemil Sait Barlas'ın da imzası tarihi vesika olarak duruyor.

Biz o gün bugündür ABD'de de İsrail'den de yakamızı kurtaramıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 'unutma, unutturma' dedi ya, bu aziz Millet ile 'unutmamaya, unutturmamaya' devam ediyoruz.

Ak Parti'nin yeni kurulduğunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde mevcut hükümete karşı geliştirilen defansın özü şu idi: 'Milli değerlerden, Cumhuriyet'in kurucu ilkelerden vazgeçen, inkar eden bir hükümetten kurtulmamız gerekir.'

Bu sözlerle özetlenecek, irtica, Atatürk düşmanlığı, gerici, siyasal İslamcı, fundamentalist iddialarla süslenecek hükümete karşı geliştirilen askeri darbe projelerine doğru uzanan refleks Ergenekon, Balyoz başta olmak üzere birçok olayı beraberinde getirdi. O zaman 'Erdoğan ile içinde bulunduğu gemiyi batırmayı' Misakı Milli yemini sayan Doğu Perinçek yıllar sonra 'Erdoğan ile aynı gemide olmayanların' ABD'nin gemisinde olduğunu açıkça belirtiyor.

O dönem ABD'nin ve FETÖ'nün alt yapısını hazırladığı, STK'ların de desteklediği mütareke medyasının manşetlerden indirmediği Ak Parti karşıtlığının gerekçeleri de vardı. O dönem körü körüne Avrupa Birlikçi, varsa yoksa Amerika diyen bir yapının rüzgarı, baskısı altındaydı. FETÖ'nün 17-25 Aralık darbesi, 15 Temmuz sonrası daha iyi anlaşıldı. Ak kadroların nasıl bir kumpasa geldiği, kandırıldığı, aldatıldığı daha iyi görüldü.

Şimdi Başkan Erdoğan'ın 15 Temmuz sonrası çizdiği milli çizgi, derin millet aklı gerçekten Ak Parti'ye (2002-2011arası)gösterilen refleks ile aynı başlıkları taşıyor. Milli devlet çizgisine, derin millet aklına, misakı milliye, kızıl elmaya inanan birçok Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun FETÖ'nün emperyalistlerin aklıyla 'önce vatan' önceliğiyle bir bir, sapır sapır dökülmesi, koparılmasına şahit olduk. Şimdi Başkan Erdoğan'ın Malazgirt yıldönümündeki konuşması baz alındığında diyecek neyimiz var? 'Yazık oldu' demek kurtarmıyor bizi. Erdoğan'a düşmanlık ettiklerini düşünen Cumhuriyetçilerin halen inatları da kırılmış değil. 'Türkiye kaybediyor' desek de destek verecekleri yok. Allah yardımcımız olsun.

Bu aziz Millet ile 'unutmamaya, unutturmamaya' devam edeceğiz dedik ya geçen arşivde bir ölüm ilanı ilişti gözüme… 30 Ekim 1958'e ait bir ölüm ilanı 'Merhum Mustafa Reşit Paşa'nın torunu' diye başlıyor.

Mustafa Reşit Paşa'yı hatırlayalım ilk önce: Eylül 1836'da Londra Büyükelçiliğine atandığında dünyayı yönlendiren İngiliz diplomasisinin farkında olan Mustafa Reşit Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa nedeniyle Mısır sorununun ancak İngiltere'nin aracılığı ile nihayete ereceğine inanıyordu. Bununla yetinmedi. İngiltere'nin reform isteklerini bir lahiya ile İstanbul'a yazdı. Askeri yenilikler, tarım ve ticaret reformları, fabrikaların açılmasına ilaveten vergi yöntemlerinin değiştirilmesini istedi. Fazla zaman geçmeden İstanbul'a döndüğünde 16 Ağustos 1838'de İngiltere ile bir ticaret anlaşması imzalanmasını sağladı. Bu anlaşmaya göre tekeller kaldırılıyor İngiltere'ye Osmanlı topraklarında geniş ticaret hakları tanınıyordu. Bu ilişkiler sayesinde İngiltere'den sözlü olarak Mısır'a karşı Osmanlı Devleti'ne yardım vaadini almayı başardı. Bir yıl daha Londra'ya elçi olarak atandı. 1839 yılında İstanbul'a geldiğinde Abdülmecid tahta yeni geçmişti. Elçi iken yapamadığını Sultan Abdülmecit'e anlattı ve Gülhane-i Hattı Hümayunu'nu ya da öteki adı ile Tanzimat Fermanı'nı ortaya çıkardı. 3 Kasım 1839 günü Gülhane Bahçesi'nde padişahın ağzından okunan yeni ferman bir bakıma Mısır'ı terk etmekti. Tanzimat fermanı Cumhuriyet ilanını hazırlayan süreçtir.


Mustafa Reşit Paşa

İlana geri dönelim: 'Merhum Mustafa Reşit Paşa'nın torunu, Hacı Abdi Paşa ve Hacı Seyyide Halet Hanımefendi'nin kızı, Büyük Millet Meclisi ilk devresi İstanbul Mensubu Hacı Arif Bey'in gelini, Şurayı devlet azalarından emekli merhum Cevdet Bey'in eşi, Olgun iş şirketi müteahhitlerinden Kamil Denizolgun'un Ertuğrul Denizolgun'un, Çamlıca Briket Blok imalathanesi sahibi müteahhit Ahmet Abdi Denizolgun'un kıymetleri anneleri, kaptan Kadri Dengiz'in albası, Hakim Nizamettin Özdeniz'in kardeşi Yüksek mühendis Kutal Cengiz'in halası HACCÜLHAREMİN Seyyide Fatma Nesibe Denizolgun'un vefatının kırkıncı gününe tesadüf eden' günde Kur'anı Kerim kıraatı ve mevlidi şerif okunacağına ilişkin Milliyet gazetesi'nde yer alan ilandı.

Denizolgun deyince aklıma merhum Arif Ahmet Denizolgun geldi. Necmettin Erbakan'ın birinci parti çıktığı 1995 seçimlerinde Refah Partisi'nden milletvekili seçilmiş, 28 Şubat döneminde istifa ederek bağımsız kalmış, 1999 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görevlendirilmesiyle Ulaştırma Bakanı olmuştu. Yaygın değimiyle Süleymancılar, kendi değimiyle Süleymanlılar'ın lideriydi. 2016 yılında vefat edene kadar cemaatin başında kaldı.

Arif Ahmet Denizolgun, Ak Parti'den milletvekili seçilen ve uzunca dönem milletvekili seçilen Mehmet Beyazıt Denizolgun ve kendisinden sonra 24 Haziran seçimlerde Ak Parti'den İstanbul Milletvekili seçilen oğlu Fatih Süleyman Denizolgun Mustafa Reşit Paşa'nın torunu olduğu ortaya çıktı.

Hemen belirteyim: Bu satırları suçlama, hakaret ve başta bir gaye için yazmıyorum. Tarihin bize yüklediği tarihi misyon içinde tarihe tanıklık için yazıyorum.

Yoksa merhum Necmettin Erbakan hocam da, Recep Tayyip Erdoğan'da Süleymancılar ile siyasi ilişkileri çok iyi olmadı. Erbakan hocamı 'münafıklıkla' suçlama şöyle dursun mensubu bulunduğum İmam Hatiplere 'İmam Hatap' (Odun İmamlar) diyecek kadar ileri giden, Diyanet İmamlarının arkasında halen 'Darül Harp'in imamları' diyerek namaz kılmayan Süleymancılar'ın izine Moğolistan'da kurdukları Kur'an Kurslarıyla rastladım. Kamboçya'da Kur'an kursu faaliyeti yaptıklarını duyunca oldukça şaşırmıştım.

Başkan Erdoğan'ın annesi merhum Tenzile Erdoğan'ın ayak ucunda yattığı Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri ömrünü Kur'an hizmetine vermiş bir alim. 1959 yılında vefat ettiğinde kızı Hatice Bedia; Galatasaray Lisesi mezunu olan 1965 yılında Millet Partisi'nden başlayarak Adalet Partisi'nden 1980 yılına kadar milletvekili olan Kemal Kaçar'ın eşi olmuştu.

Süleyman Hilmi Tunahan'ın diğer kızı Feriha Ferhan hanım ise müteahhit Hüseyin Kamil Denizolgun ile evlendi. Bu evlilikten Mehmet Beyazıt Denizolgun, Arif Ahmet Denizolgun ve Gülderen (Kuriş) isminde üç çocuğu oldu. Kemal Kaçar'ın 2000 yılında vefat etmesiyle cemaat liderliğine Arif Ahmet Denizolgun geldi. Bu görevi 16 yıl sürdüren Arif Ahmet Denizolgun'un 2016 yılında vefatıyla birlikte cemaat liderlerine Denizolgun kardeşler yerine Gülderen Kuriş'in oğlu Alihan Kuriş geldi.

Kuriş soyadı bize yabancı gelmedi. 28 Şubat döneminde Hizbullah'ın terör estirdiği domuz bağı ile onlarca kişiyi toplu mezarlara koyduğu bir dönemde katledilen aktivist Gonca Kuriş'in akrabası.

Velhasılı büyük Millet her zaman bir çıkış bulur Rabbimin izniyle…Bize her yeni bir yol, yeni bir Ergenekon…