Unutunca Yok Oluyor mu?

Sevgiliyi unutunca gerçekten de unutmuş oluyor musunuz?

“Unuttum” demek unutmak mıdır?

Yaşadıklarınızı ne yapacaksınız?

Onca yıldır yaşanmışlıkları zihninizin hangi bölgesine saklayıp yok olmasını sağlayacaksınız?

Bir gül yaprağını andıran gülümsemesini, bahar esintisini hissettiren kuytunuza sokulmalarını, serin sularda kulaç atar gibi gözlerinin derinliklerinde kaybolmalarınızı unutmak sözcüğünün hangi sayfasında bırakıp yok olmasını bekleyeceksiniz?

Gerçekten de yok olduğuna inanacak mısınız?

Unutmak, hatırlayamamak veya hatırlamamak, yok olduğunu düşünmek…

Birbirine ne kadar da yakın duruyorlar. Bir yaşanmışlığı unuttuğumuzu mu zannediyoruz yoksa gerçekten de onu unutuyor muyuz?

Unutmak gerçek anlamda hafızadan zihinden silinmek midir yoksa sadece hatırlamamak mıdır?

Hatırlamak unutmakla aynı mıdır?

Hatırlamadığımızda unutmuş mu oluyoruz?

Sadece hafızamızın bir yerine sıkışıp kalmış, kendisini saklamış yaşanmışlıkları hatırlamamak unutmak denilen olgu?

Sevgilinin dudak bükmelerini, kaçamak bakışlarını, el etmelerini, pencere kenarında, kapı önlerinde beklemelerini bir zaman sonra üstü tozlanan hatıralar gibi zihnimizin bir köşesine mi atıyoruz yoksa tamamen unutuyor muyuz?

Hadi unutmak hatırlamamak değil de gerçek anlamda tamamen unutmak olsun. Sevgilinin göz bebeklerinde biriken sevgi parıltılarını, bize adım adım yaklaşan kalp atışlarını, koşar adımlarını, yürek çarpıntılarını yok olmak olarak sayabilecek miyiz?

Eski tahta sandıkların içerisine konulan eski eşyalar gibi hafızanızın sandıklarında duran yaşanmışlıklarınız da sizin unutmanızla birlikte yok olup gidiyorlar mı?

Baş döndüren sevgi seline kapıldığınız halleriniz ne olacak?

Sevgiliyi içinizde öldürdüğünüzde sizden gerçek anlamda gitmiş oluyor mu?

Unutunca unutmuş oluyor musunuz sevgili ve sevgiliyle olan yaşam kırıntılarınızı?

Sevgili seni hafızamın hangi mercan aralığında saklamalıyım unutmamak için?

Bir düş görüyor gibi senin engin kıyılarına sokulmalarımı hafızamın hangi kuytuluklarında bırakmalıyım sonsuza kadar unutmak için?

Evet. Unutunca bir durumu, bir olguyu, bir düşü, bir yaşanmış yaşam kırıntısını sonsuza değin unutmuş mu oluyoruz?

Unutmak sonsuz yok oluş mudur?

Akıp giden yaşam çizgisinde bir anlık unutunca sevgiliyi sonsuza değin yok oluyor mu?

Kar tanesinin yerle buluşmasını andıran bir hale mi bürünüyor?

Kar tanesi yerle buluştuğunda, toprağa düştüğünde yer ve toprakla bütünleşip toprağın veya yerin özüne kavuştuğunda o artık kar tanesi olmuyor.

Sevgiliyi de unutmak böyle mi? Hafızamızdan bilinmeyen bir yerlere düştüğünde bir başka şekil mi alıyor?

Siz “unuttum” dediğinizde pencere önünde hayal kurmalarınız, kapı önlerinde, sokak köşelerinde, cadde bitiminde bekleşmelerinizde kayboluyor mu zamanın girdabında?

Zamanın çöplüğüne attığınızı sandığınız sevgiliyi, bir tuşla silinen bilgiler veya yazılar gibi zihin belleğinizden silinip gittiğini mi düşünüyorsunuz?

Tüm sevişmelerinizi, ıslak ve terli vücutlarınızın bir alev haresine döndüğü geceleriniz ve sarmaş dolaş uyanmalarınızın sabahını da hafızanızdan silebilecek misiniz?

Siz unuttuğunuzu sandığınız yaşanmış hatıralarınızla gelecek günlere nasıl yürüyeceksiniz…

Yaşam, yol kenarlarındaki inci mercanları, gül ve goncaları bir çocuğun gözlerinden düşen rengarenk misketleri toplayarak ilerlemek gibidir geleceğe.

Gelecekte sizi bekleyen yaşayacaklarınıza neler anlatacaksınız?

Tüm geçmişinizi unutarak nasıl sarıp sarmalayacaksınız gelecekteki sevgiliyi?

Her dokunmanızda, her bakışmanızda, her nefesinizin dudaklarına değmesinde, ellerini avuçlarınızın içerisinde her sıkıca tutmanızda unuttuğunuzu sandığınız geçmiş yaşanmışlıklarınız geçmiş sevgilinin sizde bıraktığı derin izler, hatıralar, hazlar, gülümsemeler, acı dolu zamanlar ve anlar karşınıza çıkacak.

“Ben buradayım” diyecek tüm gerçekliğiyle. Tüm çıplaklığı ile hafızanızda yeniden yeniye canlanacak.

Sevgilinin tenini her koklamanızda, vücudunun kıvrımlarında parmaklarınızın her gezinmesinde, gözlerinde her kaybolmanızda, bir önceki sevgilinin sizde nasıl derin hazlar bıraktığı düşecek sararan bir yaprak misali hafızanıza.

Her yaprak kendi ağacına aittir. Sizlerdeki her yaşanmışlık yere düşen bir yaprak gibi geleceğinize doğru düşecek ve sevgiliyle geçirdiğiniz her mahrem hallerinizde, gözlerinizin her kaçamak buluşmasında, tenin tene her dokunup hissedilmesinde tam ortanıza sararmış bir halde düşüverecek.

“Ben buradayım” diye seslenecek sevgiliye söylediğiniz her güzel sözün arkasından.

Fısıltılarınızda belirecek kapı kenarına konulan “sonra belki lazım olur” düşüncesi oluşturan eski bir eşyanın hali gibi yanından her gelip geçmenizde oradaki hatıraların hafızanızda canlanması gibi canlanacak eski sevgilinin sizde bıraktıkları.

İçinizde ne kadar öldürürsünüz “bitti” dediğiniz eski yaşanmışlıklarınızı?

Tamamen yok edebilir misiniz belleğinizden?

Bir tuşa parmağınızı dokunarak sildiğiniz belgeler ve yazılar gibi “bitti” dediğinizde silip gidecek mi tüm kaçamak buluşmalarınız?