Emperyalist güçler, Müslüman Türklerin, Avrupa'ya ayak bastığı günden beriye Türkleri Avrupa'dan atmak hatta tarihten silmek için var güçleriyle çabaladılarsa da çabaları boşa gitmişti. Avrupa bilim ve teknikte, kültür ve sanatta ilerlerken Osmanlılar, akıl ve bilime sırt döndükleri için Avrupa'nın gelişmesine ayak uyduramamışı ve büyük toprak kaybına neden olan 1699'da Karlofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu Antlaşma ile Avrupalılar istediklerine kavuşmuş oldular. Artık Türkleri Avrupa'dan sürüp çıkarabileceklerdir.
Her savaş Türklerin aleyhine sonuçlandı ve toprak ve güç yitirerek Avrupa'dan çekilmeye başladı. Türk gücü çekile çekile Balkanlar'dan atıldı, Çanakkale'de destanlar yazdıysa da ülkeyi ve ulusunu kurtarmakla yükümlü olması gereken Osmanlı yönetimi, kendi saltanatını korumak için ağır koşullu Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzalayarak ülkenin işgale uğramasına neden oldu. Emperyalist devletler, Türkleri yok etme, tarihten silme noktasına kadar gelmişti. Onlara göre artık Türklerin işi bitmişti, Avrupa'dan nasıl sürüldüyse Anadolu'dan da sürülüp çıkarılabilir ya da tümüyle yok edilebilirdi.
Bir noktayı düşünemediler. Türk, tarihte de özgürdü, bağımsızdı, şimdi de, gelecekte de özgür ve bağımsız olacaktır. Direnmede kararlı bir önderleri vardı: Çanakkale'de, emperyalist ordulara geçit vermeyen Mustafa Kemal Paşa.
Mondros Anlaşması gereği Türk orduları dağıtıldığı için trenle gelen askerlerle doluydu Haydarpaşa Garı. 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa Garı'na gelen Mustafa Kemal Paşa'yı bir çavuş görür ve: 'Dikkat! Mustafa Kemal Paşa.' der. Mustafa Kemal Paşa ile çavuş arasında şöyle bir konuşma geçer:
'Nerede beraberdik?
'Çanakkale'de komutanım.'
'Emir geçir, hiçbir asker silahını kimseye teslim etmeyecek ve hemen evlerine dönecek.' Bu buyruk, kulaktan kulağa tüm askerlere ulaşır ve kısa sürede gardaki askerlerden eser kalmaz. Aynı gün emperyalist güçlerin devasa savaş gemileri de İstanbul limanına demir atmıştır. Mustafa Kemal Paşa, bir tekne ile bu gemilerin arasından geçerken 'Geldikleri gibi giderler.' dedi.
Mustafa Kemal Paşa'nın 'Emir geçir' ve 'Geldikleri gibi giderler' sözleri, direnmeye kararlı olduğunun açık kanıtıdır. Türkler için asıl savaş şimdi başlayacaktır. Bu savaş, ölüm kalım savaşı olacaktır.
'Hür yaşamak isteyen bir millet köle olamaz,
Geçiremez boynuna tutsaklık çemberini.
Al bayrağımın rengi dünya yıkılsa solmaz,
Alamaz hiç kimse yurdumun tek yerini.'(1)
Mustafa Kemal Paşa, kurtuluş için İstanbul'da bir şey yapılamayacağını kısa sürede anlamış ve Anadolu'ya geçmeye karar vermiştir. Bu arada Doğu Karadeniz dolayında Rum çeteleri kargaşa çıkarmış, bu huzursuzluğu daha doğrusu karşı koymaya çalışan Türkleri yola getirmek için Mustafa Kemal Paşa görevlendirilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa karargah kurulu ile 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile Samsun'a doğru yola çıkmıştır. İngilizler kuşkulandığı için takip ederek gemiyi batırmak girişiminde bulunmuşlar ise de Bandırma Vapuru, kıyıyı takip ettiği için bu tehlike önlenmiştir.
'Bir memleket dağılır, bir memleket çökerken,
Bu yıkılış önünde Ata'm heybetle durdu.
Bir ulus, tarihine acı yaşlar dökerken,
O, ümit ışığıyla ruhları tutuşturdu.
Acı çeken her kalbe damla damla akarken,
Şimdi o, bir teselli, o kaybolan bir yastı.
Kurtuluş ışığını gözlerinde yakarken,
On dokuz Mayıs günü, Samsun'a ayak bastı.'(2)
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a ayak basmış ve hemen ulusu örgütlemeye girişmiştir. 21/22 Haziran'da yayımladığı Amasya Genelgesi ile hem direniş çağrısı yapmış hem demokrasinin ve laikliğin temelini atmıştır. Erzurum ve Sivas Kongreleri ve 23 Nisan 1923'te Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni kurulan devletin temel taşları olmuştur.
Emperyalist ve el koyucu devletler, bir yandan Anadolu halkını ayaklandırıyor, bir yandan da Yunan güçlerini Büyük Helen ve Bizans İmparatorluğu vaatleriyle Anadolu'ya sürüyordu. Yunanlar, girdiği her yerde insanlık dışı davranışlarda bulunmuş; yaşlı, genç, çoluk çocuk, erkek kadın demeden bebekleri bile hunharca katletmiş; ırza geçmiş, camileri ağır yapmış, oraları pislemiştir. Hatta Aydın, İzmir, Manisa dolayında yaşayan kendi halkından olan Rum kızlarına bile tecavüz etmişlerdir. Bunlarla da kalmamış, her türlü gereksinmelerini karşılamak için halkın ürünlerine, hayvanlarına el koymuşlardır; köyleri yakmışlar, yıkmışlardır. Amaçları Ege topraklarından Türkleri sürüp çıkarmak, İzmir merkez olmak üzere bir İyon Devleti kurmaktır. Bunun için parlamento ve Anayasa bile hazırlamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa Başkanlığındaki Türkiye Büyük Millet Meclisinin genç çekirdek ordusu, Yunan'ı İnönü'nde iki kez durdurmuş ise de yeterli donanıma sahip olmadığı için savaşarak, düşmanı oyalayarak Gediz'e ve Kütahya'ya doğru çekilmiştir. 1699'da başlayan bu çekiliş, Sakarya'nın doğusuna kadar sürmüştür.
Bir var olma, varlığını kabul ettirme, ölüm kalım savaşı olan Sakarya Alan Savaşı, çok şiddetli ve kanlı biçimde 22 gün 22 gece (23 Ağustos 1921-13 Eylül 1921arası) sürmüştür. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, bu savaşta yeni bir strateji ve taktik uygular: 'Savunma çizgisi yoktur! Savunma alanı vardır. O alan, bütün vatandır. Yurdun her karış toprağı yurttaş kanıyla sulanmadıkça düşmana bırakılamaz!'
Sakarya, çekilişin son sınırıdır. Bundan sonra işgalcileri, el koyucuları ve uşaklarını yurttan çıkarmak süreci başlayacaktır. Bir yıl hazırlık yapılır. Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, gizlice Ankara'dan ayrılır, 17/18 Ağustos 1922'de Konya'ya gelir, durumu gözden geçirir, Cephe komutanı ve ordu komutanlarıyla görüşüp 26 Ağustos günü genel saldırıya geçilmesine karar verilir. 25 Ağustos'ta Kocatepe'nin güneyindeki çadırlı karargaha gelinir ve Anadolu'nun dış ülkelerle olan tüm haberleşmeleri kesilmiştir.
'26 Ağustos gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.'(3)
Türk yurdunu işgal eden, Türk ulusunu tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçleri yurttan kovmak için yapılan Büyük Taarruz, 26 Ağustos sabahı saat 5,30'da Türk topçusunun seri atışlarıyla başladı. Bu atışlar o kadar etkili olmuştu ki Yunan topçularının siperleri darmadağın olmuş; telefon hatları, komuta kurulları görev yapamaz duruma gelmişti.
'Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Alt üst oldu siperler, eridi demir ağlar.'
Buna karşılık Yunan piyadeleri var güçleriyle direniyordu. Taarruzun ilk iki gününde Afyon'un güneyinde 50, doğusunda 30 kilometrelik Yunan cepheleri düşürülmüştü. Altı ayda geçilemez denilen Yunan cephesi altı saat içinde parçalandı.
'Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.'
28-29 Ağustos günlerinde Yunanın en güçlü birlikleri Aslıhanlar yöresinde Türk süvarileri tarafından çevrilmiş, İzmir yolu kesilmişti.
'Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı köşe bucak;
Savruldu gökyüzüne kafa, kol, gövde, bacak.'
30 Ağustos günü ise Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal'in yönettiği kanlı ve çetin savaşta Yunan birlikleri yok edilmiştir, binlerce tutsak alınmıştır. Kurtulabilenler ise İzmir yönünde, panik içinde kaçışmaya başlamıştır. Başkomutan atını şahlandırıp o kesin buyruğunu vermiştir:
'ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ'DİR, İLERİ.'
Rüzgarlarla at başı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak; şimdi uzaklar yakın.'
Artık Yunan güçleri durmadan İzmir'e doğru kaçmakta, çekildikleri kasabaları ve köyleri yakmışlar, korumasız halka zulüm yapmışlardır katletmekten çekinmemişlerdir. Söz gelimi Uşak, Eskişehir, Aydın, Alaşehir, Turgutlu, Ahmetli, Salihli, Manisa ve en son olarak İzmir yakılmıştır. Uşak yangını bir gün, Eskişehir yangını iki gün sürmüştür. Alaşehir'deki 4500 evden 4300'ü yanmıştır, kasabadaki 11500 kişiden 8500'ü kurtulabilmişti.
Kaçan Yunan güçlerini takip eden ordularımız 1 Eylül'de Uşak ve Kütahya'ya girdi, ertesi gün Eskişehir kurtarıldı. Müttefik Devletleri telaşlanmıştır, hemen görüşme isteklerini bildirmişlerdir. Başkomutan Mustafa Kemal ile nerede ve ne zaman görüşme yapılabileceklerini sorulması üzerine, Mustafa Kemal, 9 Eylül'de Nif'te (Şimdiki Kemal Paşa) görüşebiliriz yanıtını vermiştir.
Askerlerimizce Yunan Başkomutanı General Trikopis Uşak'ta Murat Dağı dolayında tutsak alınmış; başkomutanımız tarafından saygıyla karşılanmıştır. Birliklerimiz tarafından 4 Eylül'de Alaşehir, Kula, Söğüt; 5 Eylül'de Bilecik, Bozüyük, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül'de Akhisar, Balıkesir; 7 Eylül'de Aydın, 8 Eylül'de Nif (Kemal Paşa) ve Manisa kurtarılmıştır.
26 Ağustos sabahı topçularımızın atışlarıyla saldırıya geçen ordumuz, 14 günde İzmir'e ulaşmış ve 9 Eylül günü İzmir Hükûmet Konağı'nın gönderine bayrağımızı çekmiştir.
'Akdeniz ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.'
Çekti Kadifekale al bayrağımızı yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.
'Süvariler, ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.'
Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti olan Bursa 10 Eylül'de kurtarılmıştır. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edilmesi ve Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşunla başlayan Anadolu direnci, başladığı yerde, İzmir'de sona ermiştir.
İzmir'i kurtaran ordularımız, kuzeye yönelerek Çanakkale'ye doğru yürümeye başlamıştır. Bunun üzerine Müttefikler, ateşkes önerisini getirmişler, Türk isteklerinin yerine getirileceği güvencesi verilince Mudanya'da görüşmelere başlanmış ve 11 Ekim 1922 günü Mudanya Ateşkes Anlaşması imza edilmiştir. Bu Anlaşmaya göre Trakya Türk toprakları, savaşmadan geri alınmıştır.
26 Ağustos 1922 sabahında başlayan ve 30 Ağustos 1922'de son bulan Dumlupınar Meydan Savaşları'nın son aşaması Başkomutan Savaşı'dır. Bu savaşta İşgalci yunan orduları tümüyle yok edilmiş, yurt işgalci güçlerden ve uşaklarından temizlenmiştir. Bu büyük zafer için Atatürk şöyle diyor:
'Her aşamasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat, Türk Ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kez daha gösteren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anlatımıdır.'
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, Türk ulusunun kurtuluşu ve yoktan var edilen bir ordunun bir ulusun başarısıdır.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, özgürlüğe, bağımsızlığa giden yoldaki tüm engelleri kaldırmış; barışa giden, cumhuriyete giden yolu temizlemiş; çağdaş bir devlet, çağdaş bir ulus yaratmak için gereken yolu açmıştır.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, emperyalizmin ve el koyucuların Anadolu'da yenilgisidir ve yurttan kovulmasıdır.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, Türk'ü Anadolu'dan kimsenin atamayacağını gösteren büyük bir eserdir.
30 Ağustos, Büyük Türk Zafer'inin kazanıldığı ve Türk gücünün dünyaya gösterildiği gündür.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, ezilen tüm uluslara örnek olmuştur. Mazlum ulusları coşturmuş, Asya ve Afrika'yı ayağa kaldırmıştır.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi, Ege'de İyon Devleti'nin kurulmasını önlemiş, Büyük Helen ve Bizans İmparatorluğu hayallerini söndürmüştür.
30 Ağustos Büyük Türk Zaferi sonunda Türkler yeniden Avrupa'ya dönmüştür.
1071 Malazgirt Zaferi'nin 951.Yılını ve 26 Ağustos 1922 sabahında başlayan ve 30 ağustosta sona eren Büyük Taarruzun ve Büyük Türk Zaferi'nin 100. Yılını kutluyor; başta Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Cephe Komutanı İsmet Paşa ve komuta kurulunun tüm subaylarını, kahraman Mehmetçiklerimizi saygıyla anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
__________
Şiirler: (1) Ali Osman Atak, (2) Ferit Ragıp Tuncor, (3) Yusuf Ziya Ortaç
Kaynaklar:
Kemal Atatürk, Nutuk
İsmet İnönü, Hatıralar I
Prof. Dr. Suna Kili, Türk Devrim Tarihi
Prof. Dr. Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 2
Dr. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleriyle Sakarya'dan İzmir'e
Prof. Dr. Yücel Özkaya, Millî Mücadele'de Ege Çevresi I