Tapu Sicili (III)

0

Karara göre;

"Türk Medeni Kanunu, ayni hakkın kazanılmasında tescilin haklı ve geçerli bir hukuki sebebe dayanmasını zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, haksız veya lüzum ifade etmeyen bir işleme dayanılarak yapılan tescil, geçersiz bir tescildir. Tescilin geçerli bir hukuki sebebe dayanmaması, ayni hakkın doğumunda ve kazanılmasında kurucu olan tescil işlemini temelde sakat duruma getirir."([1]).

Karar’da da ifade edildiği gibi tescilin geçerliliğinin, temelinde yer alan hukuki sebebin geçerliliğine bağlı olmasına, "sebebe bağlılık ilkesi" adı verilmektedir. Bu ilke doğrultusunda, yetkili memur tarafından, fiilen yerine getirilmiş olsa da geçerli bir sebebe dayanmayan tescil işlemi, taşınmaz üzerindeki ayni hakkın durumunu etkilememektedir.

4- Talep İlkesi

Tapu siciline kayıtlı bir taşınmaz üzerindeki ayni hakkı, etkileyebilecek herhangi bir tapu işleminin yapılabilmesi için hak sahibinin veya yetkili temsilcinin yazılı talepte bulunması gerekmektedir. Tapu memuru, kendiliğinden tapu sicilinde işlem yapamaz. Aksi halde, yapılan tapu işlemi geçersiz olur.

MK’nın 1025. maddesine göre; bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse, tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir. İyiniyetli üçüncü kişilerin, bu tescile dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.

5- Açıklık İlkesi

Diğer bir adıyla "aleniyet ilkesi", ayni hakkın herkese karşı ileri sürülebilir nitelikte olmasının bir sonucu olarak, karşımıza çıkmaktadır. Tapuya kayıtlı taşınmaza ilişkin hakların, üçüncü kişiler tarafından ihlal edilmemesi için açıklık (aleniyet) ilkesi gereklidir. Açıklık ilkesi ile taşınmazlar üzerindeki ayni haklar, açık hale getirilmektedir. Bu şekilde de üçüncü kişilerin, taşınmaz üzerinde hukuka aykırı tasarrufta bulunmaları önlenmiş olmaktadır.

6- Güven İlkesi

Tapu sicili, Devletin yetkilendirdiği kamu görevlileri tarafından ve Devletin denetim, gözetim ve sorumluluğu altında tutulan resmi bir sicil olduğundan, yanlışlıkları ispat edilinceye kadar doğru ve tam oldukları varsayılmaktadır.

MK’nın yedinci maddesi gereğince, "resmi sicil ve senetler, belgelendikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturmaktadırlar. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir."

Bu doğrultuda, kişilerin, tapu kayıtlarının doğruluğuna güvenerek hareket etmeleri son derece normaldir.


[1] Yrg. 1. HD.’nin, 09.06.1989 tarih ve E. 1989/6084, K. 1989/7468 sayılı Kararı, (Yargıtay Kararları Dergisi, C: 16, Sayı: 2, 1990, s. 190-192).