Son Viraj?

0

Tartışmaların, kavgaların gölgesinde 1 Kasım Pazar günü sandıklara gidiyoruz. Partiler için son viraj artık. Pazar günü Türkiye için tarihi bir gün olacak.

Seçimin sonuçlarına herkes saygı duymalı ve demokrasiye sahip çıkmalı. Zira, seçmenin vereceği karara uygun bir modelin hayata geçmesi gerekir. Diyoruz ama, koalisyonların da ömürlerinin ne kadar kısa süreli olduğunu da hatırlamakta fayda var.

Tabi böyle yazınca kimilerine göre tek partinin kazanamaması durumunda seçim sandığı yine görülür mü? sorusu geliyor. Benimkisi yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden bir alıntıdır.

Kulislerdeki konuşmalar, telefon trafiğindeki dakikalarca sohbetler hep bunun üzerinde. Kim ne alacak hesapları yapılıyor.. Seçim yasakları nedeniyle konuya girmiyorum. Notlar bizde, nasıl olsa altına imza atan babayiğitler var.

'Kimliksiz ve Hayalsiz'

Bu sözü sevdim. Çünkü marka şehir diye birileri birşey tutturmuş heryerde onu satıyorlar. Ama altını dolduramadan. Güzel bir sözün nasıl heba edildiğinin göstergesidir. Onun için gerçekçi söylemler beni daha mutlu ediyor. Kimliksiz ve hayalsiz, gerçeğin ta kendisidir. Tabi bunu görebiline…

Pazartesi günü sevdiğimiz, saydığımız aynı zamanda hemşehrim olan Mardin'in değil, Mersin'in de ağabeyi olan Mahmut Arslan'ın konuğuyduk. Mersin'e yaptığı yatırımlarla birçok kişiye iş, aş veren kimsesizlerin babası Mahmut Arslan, paralel yapıdan çok çekmiş bir isim. Bugün mahkeme koridorlarında, tek başına bu yapıyla uğraşan ve hakkını arayan işadamı olarak kayıtlara geçiyor.

Alınteri ile yarattığı ve devasa bir büyüklüğe getirdiği şirketlerinin başına örülen bir ağla, büyük sıkıntılar çekti. Paralel yapının ona yaptıklarını heryerde haykırdı, ama o dönemler sesini duyan kimse olmadı. Duyanlar ise, kayıtsız kalıp dönüp bakmadı. Oysa şimdi, ne kadar haklı olduğu ortaya çıkan bilgi, belge ve delillerle görülüyor.

Mahmut Arslan'la 20 yılı deviren bir abi-kardeş dostluğumuz var. Kartviziti birçok ünvanla dolu. Hem ulusal, hem de uluslararası. Kurduğu fabrikalarda binlerce insan çalışıyor, bileğinin gücüyle, hakkıyla kazandığı her kuruşa göz diken paralelciler, birşey alamayınca onu yıkmaya çalışmışlar. Ama unutmuşlar ki, helaliyle kazanılan her kuruş kolay kaybedilmez…

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanlığı görevini yürüten Arslan, Ekim ayının son meclis toplantısına davet edince kıramadık gittik. Toplantının konuğu ise Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme eski Bakanı, Ak Parti Mersin Milletvekili Lütfi Elvan'dı.

Arslan, meclis konuşmasında Mersin'i anlattı. Sorunlarını masaya yatırdı, bilge kişiliği ile çözümlerin nasıl üretilmesi gerektiğini de vurguladı.

Meclis üyesi olan ve aynı zamanda CHP Mersin 4. Sıra adayı Serdal Kuyucuoğlu, projelerini anlatmak üzere söz alınca, ne beklersiniz? şunu şunu yapacağım, şöyle yapacağım, kaynağı buradan bulacağız değil mi? Oysa, sözü baştan aşağı Elvan'ı eleştirmekle geçti. Arslan, haklı olarak müdahele edip, 'Onları biz soracağız' sen neler vaat ediyorsun onu anlatır mısın?' uyarısını yapmasına karşı, birşey söyleyemedi.

Elvan'ı sadece Kuyucuoğlu eleştirmiyor, CHP, MHP ve HDP'de eleştiriyor. Oysa, eleştiriler yerine projeler konuşulsa daha iyi olmaz mı?

Elvan'ın MTSO Meclis Toplantısında gördüğü ilgi hayli fazla. Arslan,10 yıldır işkenceye dönüşen kantar sorununu Elvan'a açtıklarında, tarafları bir araya getirip, nasıl 15 dakikada çözdüklerini anlata analata bitiremedi. İşte siyasilerin anlamakta zorluk çektiği temel hadise budur. Sorun, eleştirmek değil, var olan güçle nasıl bir sinerji yaratmasıdır. Bunun için Elvan, sevildi ve tutuldu. Çünkü Mersin'de bir sinerji yaratmış. Tabi hal böyle olunca şunu sormak lazım DPT kökenli o yaratamayacaktı da kim yaratacak?

Elvan, oy hesabı için ismini küçültmüyor, aksine herkesin içinde ve net 'Yapamayacağım işlerin sözünü vermem' yaklaşımı ile takdir topluyor. Aslına bakarsak, siyasetçi ve seçmen ilişkisinde özlenen bir tablo. Hal böyle olunca, umutlar yıkılmıyor, kimse siyasetçisine de darılmıyor.

Elvan, TSO'nun Meclis konuşmasında, bürokrasi deneyimlerini anlattı.. Önceki dönemlerde verilen sözler ve vaatlerin yerini, daha gerçekçi ve somut başlıklar almış.

Aynı günün akşamında, bu kez UND'nin bir toplantısı için yemekteyiz, davetin sahibi UND Başkanı Çetin Nuhoğlu.

Başkan Nuhoğlu, Elvan ile ilgili yaşadıkları bir konuyu anlattı. Tırların Almanya'dan geçişiyle alakalı bürokratik bir sorunu çözmek üzere her zaman yaptıkları gibi dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı'nın kapısını çalıyorlar. Dönemin Bakanı ise Lütfi Elvan.

Nuhoğlu, 'Bakan Elvan'dan öce de benzer sorunlar yaşıyor, bunları da bakanlara anlatıp, müsteşar aracılığıyla yazılan yazılarla sorunu aşmaya çalışıyorduk. Biz bunları anlatırken, yazının da acele Alman makamlarına ulaştırılması için stres halindeyken, Bakan herkesin içinde özel kalemini arayıp, şu talimatı verdi. 'Bana Almanya Ulaştırma Bakanını bağlayın…' Orada ki herkes dondu kaldı. Biz alışmışız, Ulaştırma Bakanlarına gidiyoruz, derdimizi anlatıyoruz, emir veriyor, müsteşarlar yazıyı yazıyor, yazılar fakslanıyor birkaç gün içinde de sorun çözülüyordu. İlk kez böyle bir durumla karşılaşmıştık. Elvan, Alman mevkidaşıyla telefonda İngilizce konuşup, bir daha bunları yaşamayalım, iki ülkenin de ekonomik kaybına sebep olmayalım deyip telefonu kapattı. O gün bugündür işler sorunsuz gidiyor. Bize böyle isimler lazım' diyerek ansını paylaştı.

Bunu anlatınca, salondaki herkes Elvan'ı tempolu alkışa tutup teşekkür etti. Çünkü taşımacılık Mersin'in en büyük ticaret kalemlerinden biri. Elvan'ın bürokrasi geçmişinden gelen derinliğini ve iş yapma pratikliğini öğrenmiş olduk.

Nuhoğlu, 'oturulan koltukların hakkını vermek lazım' diyerek, işin ehline verilmesinin ne kadar isabetli olduğuna vurgu yapıyor.

Tabi Arslan'ı ve Nuhoğlu'nu dinledikten sonra, bendeki izlenim Mersin'in kimliksiz ve hayalsiz halini Elvan'la çözeceği inancını daha da hakim kılıyor.

1 Kasım sonuçları ne olursa olsun, demokrasi ve cumhuriyet kazansın diyorum.