Seçimi Hazmetmek…

İşin ucunda kazanmakta var, kaybetmekte… Tabi ki asıl mesele sonucu hazmetmek..

24 Haziran seçimlerinin analizini yaparken, Türkiye'de siyasetin nasıl okunduğuna ve nasıl okunması gerektiğine de ayrıca ayna tutmak istiyorum.

Özellikle Muharrem İnce'nin partisi tarafından yalnız bırakıldığının notunu alalım.

İnce'nin miting havasındaki sarhoşluğu, kazanmadan kazanmış gibi bir havaya bürünmesi de kaybetmesine etken olmadı değil.

CHP, İnce'yi Cumhurbaşkanı adayı yaparak adeta kurtulmak isterken, kendi eliyle partisine bir lider adayı oluşturdu. İnce, rakibini başarısından ötürü kutlayarak siyasi nezaketin nasıl olması gerektiğini de hatırlattı.

İnce'nin bu nezaketi, siyasetin bir hazım işi olduğunu, hem vatandaşlara hem siyasetçilere özellikle de partisinin genel başkanına gösterdi.

Oysa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Salı günkü MYK toplantısı sonrası kameraların karşısında ne demişti? Ben Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ı kutlamam...

CHP'nin siyasi beceriksizliğinin üstünü bu gibi ifadelerle adeta örtmeye çalışması anlamsız ve gereksiz… Ama… Aması var ki koltuk sevdası, size her şeyi dedirtir…

Niye bilir misiniz? Çünkü tek sığınacağınız liman o koltuktur. Birde arkasında yarattığı şak şakçı ekip…

Seçim atmosferi, CHP seçmenine iktidar hayalini kurdurttu. Şimdi CHP iradesi İnce'ye genel başkanlık koltuğunu sunmalı ve denemeli.

Kaybetmek bile kazanmanın başlangıcı ise, İnce'nin sahadaki kaybı, CHP'nin başına geçmesi için kazanımıdır.

Seçim sürecinde partiler

Erdoğan, miting alanlarında, TV ekranlarında söyleşilerinde sürekli yatırımdan, yeniliklerden söz etti. Türk ordusunun konvansiyonel insan gücüne, teknolojinin eklendiğini anlattı.

Güç odaklarının bölgede güçlü Türkiye istemediğini anlattı. İstikrara, büyüyen Türkiye'ye oy istedi. Vatandaş bu söylemleri satın aldı.

Almanya bile Erdoğan'a seçim sonrası randevu verdiğini açıklayarak o da seçimin galibinin Erdoğan olacağının sinyalini verdi.

CHP yönetimi ne yaptı? Bu söylemlerle yönetim kadrosundaki güçlü devlet iradesini, arkasına aldığı stratejik ortağı İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile eski statükocu bir yapıyı sürdürmenin derdine düştü. Birkaç kez gizli ve açıktan bir araya gelen iki lider, parlamenter rejimi istedi ve savundu.

Oysa, rejimin değişimi için 'evet' diyen kitleyi adeta yok saydılar. Bu yok sayma işi onların yok sayılacağı noktasına geldi.

Üç büyük kulüpte Beşiktaş Fikret Orman , Galatasaray Mustafa Cengiz, Fenerbahçe Ali Koç ile değişimi yaşarken, CHP hala eski sistemi korumanın derdinde.

Spor örneği bize gösterdi ki, değişim isteyen tabanın önünde hiç kimse duramaz! DURAMADI.

CHP Türkiye'ye gösterdi 'mutlu azınlık asla değişimi istemiyor.'

Vatandaş CHP'ye, İyi Parti'ye ve SP'ye 'size inanmıyorum' dedi.

Sonucu okumaktan aciz bir Kılıçdaroğlu, aciz bir Akşener ve aciz bir Karamollaoğlu var. Bu seçimle birlikte Erdoğan ve AK Parti dışında yarına umut verecek ne parti, ne de isim var.

Recep Tayyip Erdoğan, koyduğu hedefi yakaladı. Ortağı MHP ise siyasi stratejisinde iki madde vardı onu kazandı.

MHP, İyi Partiye kayan oylarını toplamayı başardı. Üç miting ve yüzde 11'i bulan başarı… MHP, meclisin kilit partisi olmaktan çok yönetimin kilit sistemini oluşturdu.

Bu arada satırların sahibi olarak Cumhurbaşkanlığı 'Sistem Türkiye' kaleme aldığım çalışmamda naklettiğim ikinci dünya harbi zamanında Polonya'dan Türkiye'ye gelmek isteyen züccaciye sektörüne CHP yönetiminin kapıları nasıl kapattığını hatırlatmak isterim.

Şimdi kapıların ardına kadar açılacağı bir döneme giriyoruz.

Tebrik edilecek ise 'evet' Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yürekten ve samimiyetle ediyorum.