Bir çocuğun gözleri, sahnenin ışıkları yanınca, ışıklara ilk değdiğinde, sihir başlar. Perde açılır, kartondan yapılmış bir ağaç gerçeğe dönüşür, pamuklardan yapılmış bulutlar rüzgarla dans eder.
Tiyatro, çocuğa “gerçek dünya”nın sırlarını unutturan bir zaman makinesidir. Peki neden bu sihiri her çocuğa ulaştırmalıyız?
Çünkü tiyatro, çocuğun “kendini görme” aynasıdır. Utangaç Aydın, utangaç Evren sahneye çıkıp korsan olduğunda cesaretini keşfeder. Öfkeli Ayla, peri rolünde yumuşaklığı öğrenir. Sahnede başkası olurken, aslında kendi duygularının haritasını çıkarır. Bir kuklanın ağzından, “Beni kimse dinlemiyor!” diye haykırır içindeki sesi.
Çünkü tiyatro, tahtaya yazılamayan dersleri öğretir. Matematik formülleri unutulur ama Hacivat’ın adalet felsefesi, bir Karagöz oyunundaki “Komşu hakkı” diyaloğu kalır zihninde. Kırmızı Başlıklı Kız’ın ormanda kayboluşu, yabancıyla konuşma uyarısından daha çok sarsar yüreği. Canlı oyuncuların göz teması, ekrandaki çizgi filmlerin soğukluğunu eritir.
Çünkü tiyatro hayatın provasıdır. Sahnede hata yapınca seyircinin alkışlarıyla hatanın da alkışlanabileceğini öğrenir çocuk. Unuttuğu repliği arkadaşı fısıldayınca “dayanışma”nın sıcaklığını hisseder. Prova odasında beklemek sabrı, makyaj malzemelerini paylaşmak, cömertliği öğretir. Perde kapanırken vücudundaki ter, emeğinin kutsallığını anlatır.
Çünkü dijital çağın çocuğu, “dokunulabilir gerçeklik”e aç. Ellerindeki tabletlerin soğuk parlaklığına karşı sahnenin sıcak tahtaları... Sanal dekorlara karşı el yapımı dekorlar. Tabletin sanal karakterlerine tıklayıp silebileceği bir karakter değil; canlı, nefes alan, hata yapabilen insanlar. Bir oyuncunun kostümünden kopan düğme çocuğun avucunda somut bir anıya dönüşür.
Çünkü kültür kökleri sahnede filizlenir. Meddahın tef çalışı, bir Anadolu masalının dansı… Yabancı müzikaller (İngilizce, Fransızca, İspanyolca v.s.) izleyen çocuk, “Keloğlan Müzikali”nde kendi masalının evrenselliğini görür.
Tiyatronun Büyüsü neden çocuk için vazgeçilmezdir? Çünkü, dünya onlara karmaşık gelirken; iyi-kötü, sevgi-korku, adalet-haksızlık gibi tüm insani ikilemler, sahnede yalın bir dürüstlükle sergilenir. Kötü kalpli vezir yenilir, fedakar karınca kazanır. Tiyatro, çocuğa “iyiliğin kazanacağı” sözünü değil kanıtını sunar.
Bir çocuk tiyatrodan çıkarken gözlerindeki o büyülü ışıltıyı gördünüz mü? İşte o gördüğünüz ışık; hayal gücünün yakıtıdır, insanlığa inancın kıvılcımıdır. O ışığı söndürmeye hakkımız var mı? Elbetteki yok…
Sevgiyle kalın.