Kâh gözyaşından bir sel olup gönlümüzün yangınına akıyoruz; kâh bir yangın olup göz pınarlarımızı sarıyoruz. Ne yanan sönüyor, ne akan gözyaşı kuruyor. Bu mucize ilk defa görülüyor.Tek damla bir yangına ve tek kıvılcım bir sele dayanıyor.
Gerçek Türkçü, Milliyetçi, ülkücü, devrimci, ekonomist, toplum mühendisi ATATÜRK'ü çok arayacağız hem de çok...
Şimdi ise Türkiye'miz de çarpıklık, toplum hayatının bir parçası haline geldi, yadırganmıyor. Değer hükümleri, büyük ölçüde değişti, değer kaybolmaya başladı. Bu olumsuz ve tehlikeli gelişmede başta; Terörizm, ekonomi, demoğratif yapı, eğitim ve teknoloji olmak üzere, değişik faktörlerin tesiri var.
Bu gidişattan kimse rahatsız olmuyor; rahatsız olanlar yadırganıyor, rahatsız ediliyor. Tehlike çanları ulaşacak kulak arıyor. Genel akıntının peşinden gitmek, akıntıya karşı durmaktan kolay geliyor.
İnsanın tabiatı kolay olana, çoğunluğun yanında bulunmaya yatkındır.
Haine prim veriyor, hırsızı marifetli görüyor, cahile koltuk uzatıyoruz. Hain yetiştirmede rekor, hırsız yetiştirmede şöhret, cehalet tedarikinde tecrübe sahibiyiz. Tarih sayfalarının başında, günün sayfalarının sonunda yer alıyoruz.
Değerli hocam, yazar ve duayen gazeteci, Engin KÖKLÜÇINAR'ın aşağıdaki yazısını hatırlatma gereği duyuyorum...
Nobel'e adayız.
"yağmacılık, talan, rüşvet ve savurganlığa "Nobel ödülü" vermeye kalksalar, bu onuru (!) Hiç kimseye kaptırmayacağımıza kalıbımı basarım." Tevfik Fikret'ten bu yana da değişen hiçbir şey yok.
Ve; Tevfik Fikret'in "Hân-ı Yağma" şiirini ekliyor...
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak;
Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak.
Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak;
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak!
Yeyin efendiler, yeyin, bu hân-ı iştiga sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yeyin!
Demek ki bizimkiler, rüşvet yemenin dozunu iyi ayarlıyorlar. Ayarlıyorlar ki, ben şimdiye kadar doyanını, tıksıranını ve çatlayanını görmedim.
Siz gördünüz mü?
* Aralık 2001'de yazdığı ve o günün bu günden farkı olmadığının örneğidir. Bunlara ilave olarak eklendiği çok şey var ki, az'ı yok. Sahte diploma, sınav sorularının çalınması v.b gibi...
Bunlara önayak olan şahısların ihtirasları, kişilerin hezeyanları bizi bizden etti maalesef..
Kardeşlerim; sadece bunlar mı? Orman yangınları, kapanın elinde kalan canım sahillerimiz, pislikler içindeki göllerimiz ve nehirlerimiz, erozyon, cehalet, umursamazlık ve kahrolası rey uğruna verilen tavizlerle yangın nerede ise saçağı saracak, ama biz hâlâ kılımızı kıpırdatmadan, bu elim manzara karşısında günümüzü gün etmekle meşgulüz.
Unutmayalım; Siyasi hayatta alkışlar, her zaman en lâyık olanlara gitmez. Bugün sevgiyle çırpınan eller, yarın bir hiddet yumruğu halinde tutulabilir. Bugün sizi alkışlayanlar, yarın da parçalayabilirler.
Bizler birey olarak hepimiz suçluyuz. Öyle bir zümreye veya birkaç politikacıya indirgemek yok. Çamuru at, izi kalsın yok.
Bunun çaresi ise çok kolay; Atatürk idealleri ve devlet yönetim anlayışını örnek almak. Hepsi bu!...
Sağlıcakla kalın..
Tanrı Türkü Korusun
Sevgi ve Saygılarımla