YAZARLAR

Tüm Yazıları Fehmi Çalmuk

Şehitler, Diyarbakır ve Bir Baba oğul hikayesi

07.08.2018 10:32

Şehit Bedirhan bebeğin fotoğrafı çerçeveye sığmadı.

 

Bu hikaye,  baba oğul   hikayesi aslında. Hz. Adem peygamberden başlayarak baba ve oğulun kadim hikayesi. Hak ve batılı başlatan Habil-Kabil’i, ateşe atıldığında İbrahim’i  bir imanı gösteren, evladını kurban edecekken sadakati, babasının sözüne yerine getirmesini sağlamak için teslimiyeti, rızayı, imanı  gösteren Hz. İsmail’i, alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratılan Hz. Muhammed Efendimizin  erkek çocuklarının çok uzun ömürlü olmayıp küçük yaşta ölmeleri hep kadim baba ve oğul hikayesini anlatıyor.

 

Astsubay Çavuş Serkan Karakaya ve  şehit edilen 11 aylık bebeği Mustafa Bedirhan Karakaya’nın hikayesi böyle değil mi ? Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, Astsubay Çavuş Serkan Karakaya’yı ziyaretten dönerken  PKK'lı teröristlerin yola önceden tuzakladığı el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu yaşamını yitiren 25 yaşındaki Nurcan Karakaya’nın  11 aylık bebeği Mustafa Bedirhan şehit oldu. Uzun süre eşinin kullandığı otomobili takip etti Astsubay Çavuş Serkan Karakaya… Ne zaman gözden kayboldular patlama sesi ve  yükselen dumanlar…

 

Evladının kokusuna bile doyamayan baba, kefene saracak bir beden bulunamayan şehitler. Sağımıza, solumuza bir bakalım etrafımız şehit babasıyla, şehit çocuğuyla, şehit eşiyle dolu. İki kelime var ağızlarından dökülen  “Vatan sağ olsun.” Görünüşte iki kelime ancak bu toprakları yurt yapmışların “devlet ebed müddet” demeleri, İ’lay-ı Kelimetullah uğruna canlarını vermeleri bu yüzden.

 

Rahmetli Sadiye annem “Yetim büyür, felek utanır” derdi. Toplumsal seferberliğimiz, dayanışmamız, merhametimiz, şefkatimiz yetimler üzerinde toplanır. Şair der ya “Ey Şehit oğlu şehit…” Şehit oğlunun bir yanı yıkıktır bir yanı  derli toplu. Her gelen, her diyen yaralarının kabuklarını kavlatır bir bir… Her söze giriş, her parmakla gösteriş, her acıma hissiyle bakan gözler şehit çocuğunun yüreğini yakar. Kızgın maşanın ucu değmiş gibi irkilir. Ağlayamaz gözyaşlarını sile sile… Akıtır yüreğine…Sel olur, boğulur kimselere söyleyemez. Ya şehit babası-anası öyle değil midir ? Türküde denildiği gibi  “yüreğine taş bastığını yâre söyleme” diye tembihler… Ya şehit eşi ? “Deli deli gezdiğini” gizler herkesten.

 

Elbette ki yetim büyür. Büyütür bu milletin evlatları. Gözlerinden sakınarak, dualarını okuyarak. Bilirim öksüzlüğü lakin yetimlik başka bir şey. Dağı kaybolmuş, çınarı kül olmuş, yüreği çor olmuş bir halde büyür de büyür…

Fehmi Çalmuk, Diyarbakır'da Elif ve Halil Yüce çiftinin düğününde şahitlik ve konuşma yaptı.

 

Geçen hafta Diyarbakır’da katıldığım düğünde yaptığım konuşmaya böyle başladım: Bir baba oğul hikayesi bu…Gençliğinin baharında, 31 yaşında daha… Hac ziyaretine gitmek için aşısını yeni yaptırmış halde helallik almak için telefon ederken heyecanını görseniz çıkıp gelecek sanırsınız. O son konuşmamız. Terör örgütünün/çetesinin 1996 yılında  secdeye varan alnından vurarak şehit ettiği İbrahim Yüce’nin 31 yaşındaki oğlunu Halil Yüce’yi evlendirdik. Dedim ya yetim büyür, hayat utanır… Yıllara, bütün acılara ve Güneydoğu’nun üzerine karabulutlar gibi çökmüş lanet terör örgütüne inat, her şehit çocuğu gibi Halil’in yüzünü güleç görmek, annesinin, kardeşlerinin mutluluğuna, saçlarına yıldız düşmüş Yıldız annenin göz yaşlarına, ulu bir çınar gibi yetimlerin başında tutmayan ayaklarına rağmen, tekerlekli sandalyede dosta/düşmana karşı metanetini aslan gibi koruyan Esad babanın haline tanıklık etmek, bir şehit arkadaşı olarak tarif edemeyeceğim bahtiyarlık vesilem…Şehit bir babanın emanetini, baba mirasını doğacak yavrularına, gelecek nesillere aktarmak , Elif gibi dosdoğru olarak hak ve hakikati yüceltmek evlatlarının en büyük görevi olsa gerek

Bir kez daha gördüm, tanık oldum, dinledim ki  Güneydoğu’nun alın yazısı diye  ortaya atılan, dayatılan, emperyalistlerin ve onun işbirlikçilerinin tezgahı…Devlet atadığı kayyumlarla yeni bir Diyarbakır inşaa etmiş. Yolları, caddeleri, yeni şehir merkezleri, her türlü belediye hizmetleri, parklar, bahçeler birbiri arkasına yapılıyor, kuruluyor.  Sonunda kaymakamlar, vali yardımcıları yani devletin kamu yöneticileri geçi olarak belediye başkanlığı koltuğuna halk adına devlet namına oturtularak, milletin uzun yıllar unuttuğu huzuru getirmişler.  

Yıllara meydan okuyan Diyabakır Hasan Paşa Hanı
 

Devlet gücünü göstermiş, devlet hizmetini getirmiş… Ancak şimdi devlet şefkatini, kardeşliğini, kültürünü getirmek zorunda. Çünkü yaşanan değişim bölge halkının kültürel dokusunu, inanç sistematiğini giderek zayıflatıyor. Şair diyor ya “Bir başkası olmaktan yorulur kalbim” Bildiğim, yaşadığım, sevdiğim Diyarbakır yerinde duruyor durmasına da insanı giderek kayboluyor. O güzellik, o erdem, o alicenaplık giderek eriyor.

 

İnsanlar yaşadığı şehre benzer giderek… Şehri insan yaşatır, insanı insan… Eğer unutursanız unutulursunuz.. Bazen şehirler boğar insanı…Boğulmamak için baba oğul hikayelerinin izini sürün, vakit geçirmeden…

Haberler

Gündem

UND, tır sürücülerinin 'acil ve öncelikli' olarak Schengen vizesi alabilmesi için destek istedi

Ekonomi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanıyor

Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz, kararlıyız

Gündem

TBMM'nin açılışı, kurtuluş mücadelesinin en önemli safhalarından biri oldu

Gündem

"Irak ziyaretim ve anlaşmalar Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktası teşkil edecek"

Gündem

"Kalkınma Yolu Projesi" ile Avrupa'nın her ülkesine kesintisiz ulaşım sağlanacak

Gündem

Türkiye'nin "aşı üretim üssü" için çalışmalar hızla sürüyor

Ekonomi

Uzmanlar, alışverişlerde "IBAN ile ödeme"lerin artması nedeniyle tarafları uyardı

Gündem

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Gündem

ÖSYM'nin dünyadan izole sınav merkezi kapılarını ilk kez açtı

Ekonomi

Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem

Otomotiv

TOGG, üçüncü modeli T8X'in çalışmalarına başladı