Philadelphia merkez bankası başkanı Charles L. Plosser ABD merkez bankasının sahip olduğu yetkilerin sınırlandırılması gerektiğini savunan bir makale yazdı (*). Plosserin dile getirdiği düşünceler, halihazırda FED açık piyasa komitesi üyesi olduğu için, son derece önemlidir. Plosserin görüşlerinin küçük bir özeti şöyle:
1- Küresel krizi takip eden süreçte süreçte, FED büyük ölçekli tahvil alım programları uygulayarak sadece bilançosunu büyütmedi. Konut kredilerine dayalı menkul kıymetleri satın alarak bilançosunun kompozisyonunu da değiştirdi. Bu şekilde para politikasının sınırlarını aşarak maliye politikasının yetki alanına girmiş oldu.
2- Uzun vadeli faizlerin makul bir düzeyde olması ancak fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanması ile mümkündür. Bu haliyle para politikası amacının tarif ediliş biçimine bakıldığında FEDin iki hedefe sahip olduğu görülmektedir. FED bir yandan fiyat istikrarını diğer yandan ise ekonominin maksimum istihdam düzeyine ulaşmasını hedeflemektedir. Oysaki istihdam hacmini kontrol etmeye çalıştıkça FED kredibilite kaybına uğramaktadır. Çünkü, İstihdam hacmi, parasal faktörlerden ziyade işgücü piyasasının yapısını ve dinamiklerini şekillendiren reel faktörlere bağlıdır.
3- Merkez bankası için uzun vadeli bir hedefin tanımlanması önemlidir. Ancak, bu hedef, bankanın ulaşabileceği bir hedef olmalıdır. Merkez bankasının önüne konan hedef sayısı arttıkça kamu oyunun bakışı değişmekte; yapamayacağı şeyler merkez bankasından beklenmeye başlanmaktadır. Bu çerçevede Milton Friedmanın 1967 yılında yaptığı o ünlü konuşma hatırlanmaya değer bir konuşmadır. Friedman şunları söylüyordu: Para politikasına, ifa edebileceğinden, daha geniş çaplı görevler yüklenmektedir. Bu şekilde merkez bankaları ekonomiye yapabilecekleri katkıları bile yapamaz hale gelmektedir. Yüz yüze olduğumuz en büyük tehlike budur. M.Friedmanın yaptığı bu uyarı son kırk yıllık dönemde nerdeyse hiç dikkate alınmamıştır. , Aksine merkez bankasına verilen roller giderek genişlemiştir.
4- Küresel krizden sonraki süreçte, FEDin para politikasına ilişkin görevlerinin finansal istikrar hedefini içerek biçimde genişletilmesi gerektiğini savunanlar oldu. Ancak merkez bankasının finansal istikrarı sağlamak için uyguladığı politikaların bizatihi finansal istikrarsızlığa yol açabileceği unutulmamalıdır. Bu çerçevede üç hususun altı çizilebilir. Bir: finansal kuruluşların kurtarılması ya da kreditörlerin kurtarılacağı beklentisinin yaratılması mali sistemde ahlaki tehlike sorunun yaygınlaşmasına ve bu haliyle de finansal kuruluşların aşırı risk üstlenmesine yol açmaktadır. Bu açıdan unutulmaması gereken nokta şudur: merkez bankaları, finansal sistemde ortaya çıkan likidite darlığının sistemik riske dönüşmesini önlemek için son kredi mercii olma rolünü oynar. Merkez bankalarının son kredi mercii olarak finansal sisteme aktardığı fonlar, ödeme gücü olan ama geçici likidite sorunu olan finansal kuruluşlara sağlanan bir imkandır. Merkez bankasının bu rolü oynamasının amacı ödeme gücü olmayan finansal kuruluşları kurtarmak değildir. İki: merkez bankasının konut kredilerine dayalı olarak ihraç edilen tahvilleri satın alması piyasa sinyallerini bozmaktadır. Sermayenin tahsis etkinliğini düşüren bu uygulama aslında gelecekteki finansal istikrarsızlıkların tohumlarını ekmektedir. Bu nedenle merkez bankasının bilançosunda tutacağı tahviller hazine tahvilleri ile sınırlandırılmalıdır. Üç: keyfi para politikası uygulamaları para politikasının belirsizliğini arttırmaktadır. Para politikasının belirsiz hale gelmesi ekonomik birimlerin/kurumların yatırım kararlarını bozucu etkiler yapmaktadır. Bu haliyle ekonomide finansal istikrarsızlık riski büyümektedir. Bu nedenle FED kurala dayalı para politikaları uygulamalıdır. Kural doğası gereği şeffaf olduğu için merkez bankasının para politikası konusunda daha basit ve etkili bir iletişim kurmasına imkan verir. Dahası, kurala dayalı bir politika, piyasa katılımcılarının geleceğe yönelik beklentilerini doğru biçimde şekillendirmelerine aracılık eder. Bu şekilde para politikası bir belirsizlik kaynağı olmaktan çıkar.
5- Oysa ki, Merkez bankasının birden çok hedefe sahip olması, ihtiyari (keyfi) para politikası uygulamalarına kapı aralamakta, ve bu haliyle merkez bankasına güven erozyona uğramakta; merkez bankası meşruiyetini ve bağımsızlığını kaybetmektedir. Bu çerçevede FEDin para politikası hedefi sadece fiyat istikrarını sağlamak olmalıdır. Ya da FED yasasında fiyat istikrarı birincil hedef olarak tanımlanmalıdır.
(*)Charles L. Plosser, A Limited Central Bank,Cato Journal, Vol. 34, No. 2 (Spring/Summer 2014)