Elif Uras’ın Ellerinde Toprak sergisinde, seramik yüzey hem arşiv hem de kehanete dönüşür. Kadınların kuşaklar boyunca sürmüş, gündelik ama asli emeği görünmez kalmaz; altınla yeniden vücut bulur, vazolara, tabaklara, sikkelere işlenir ve bakımın, direnişin, direncin mitolojisine dönüşür. Osmanlı’dan bu yana Türk çiniciliğinin tarihi merkezi olan İznik’te döküm tekniğiyle ürettiği formlar, New York atölyesinde tornada çektiği ve elle biçimlendirdiği bedenlerle bir araya gelir. Bu ikilik yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda kavramsaldır; geleneksel zanaat ile çağdaş eleştirinin, domestik ile politiğin, heykelsi olanla toplumsal olanın birlikteliği.
Galerist Sanat Galerisinde 8 Kasım’a dek görülebilecek sergi, kronolojik bir dizim değil, bir geçit töreni gibi açılır. Her oda, spekülatif bir kozmolojinin bir bölümüdür: anaerkil ekonomiler, ateşle biçimlenen direnişler, meclislere dönüşen hamamlar, fırçanın bir hareketiyle yaldızlanan bedenler. Elif Uras’ın dünyasında, kap pasif bir nesne olmaktan öte; hafıza, ses ve özneyle donatılmış yaşayan bir varlıktır. Süsleme dekorasyon değil veridir; sır bir dile dönüşür; altın zenginlik yerine adaktır.
Altın, yapıtların arasında dolaşır ve kadın bedenlerini kapitalist bir gösteri olarak değil, adanmışlıklarının simgesi olarak donatır. Anadolu’da uzunca zamandır altınla çalışan; takı yapan, altın günlerine katılan kadınlar, güvene dayalı bir hediye ekonomisinin parçası olurlar. Elif Uras’ın ellerinde ise altın, görünmeyeni yüceltmek, sıradan olanı kutsamak için feminist bir taktiğe dönüşür.