Bütçedeki faiz giderleri

Kaynakların toplanmasını ve dağıtılmasını öngören, sistematik bir yapıya sahip olan, çeşitli süreçlerden oluşan ve mali disiplini esas alan devlet bütçeleri; ülke ekonomilerinin performansından hem etkilenirler hem de içinde bulundukları ve önemli bir unsurunu oluşturdukları ekonomiyi etkilerler. Dolayısıyla ekonominin genelindeki olumlu ve olumsuz bazı gelişmelerin bütçeye yansıması olasılığı vardır. Bununla birlikte bütçe mekanizması içinde de çeşitli değişiklikler yaparak, bazı yaklaşım farklılıkları göstererek ve radikal adımlar atarak bütçeleri iyileştirmek ve bütçeden toplumun bazı kesimlerinin kamuoyu genelinde destek bulan mali beklentilerini de karşılamak mümkün olabilir. Özellikle bütçe içindeki faiz giderlerinin payının düşürülmesi için bütçe performansının ve bu kapsamda bütçe gelirlerinin artırılması ve bütçe giderlerinin disipline edilmesi önemlidir. Böylece gelir-gider dengesi olumlu etkilenecek, borçlanma ihtiyacı azalacak, borç faizlerinin bütçedeki payı düşecek ve diğer bütçe kalemlerine daha fazla ödenek ayrılması imkânı doğacaktır. Bu kapsamda vergi reformunun yapılması, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat yapıları ile görev ve hizmetlerinin gözden geçirilmesi, kamu ihale mevzuatının yeniden ele alınması ve bütçedeki tüm harcamaların gerekliliğinin ve verimliliğinin teknik açıdan sorgulanması gerekir.

Faiz giderlerinin bütçe içindeki payına ve detayına son 25 yıl (2000-2024) ölçeğinde bakarak oransal verilerdeki ivme değişimlerini özetle görmek ve söz konusu kronik sorunun ciddiyetini algılamak faydalı olacaktır. Bu süreç içinde faiz giderlerinin bütçe içindeki payı ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında yüzde 47,2 oranıyla en yüksek, 2017 yılında ise yüzde 8,4’le en düşük oranda gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde tek haneli oranlar sadece 2016, 2017 ve 2018 yıllarında (% 8,6, % 8,4, % 8,9) gerçekleşmiş, diğer yıllar çift haneli oranlar olarak kayıtlara geçmiştir. 2001 yılında zirve yapmış olan bu oran 2002 yılından itibaren her yıl bir önceki yıla göre düşüş göstermiş ve bu trend 2018 yılına kadar sürmüş, 2018 yılından itibaren yükselmeye ve inişli, çıkışlı bir seyir izlemeye başlamıştır ( 2018: % 8,9, 2019: % 10,0, 2020: % 11,1, 2021: % 11,3, 2022: % 10,6, 2023: % 10,2, 2024: % 11,8 ). Orta Vadeli Programa (2026-2028) göre ise 2025 yılında bu oranın yüzde 14,0 olarak gerçekleşeceği, 2026 yılı için ise yüzde 14,5 olarak öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 2024 yılından itibaren yeni bir yükselme eğilimi göstermesi dikkat çekmektedir.

Söz konusu dönemde borç faizlerinin kendi içyapısı gözlendiğinde ise; iç borç faizlerinin borç faizleri içindeki payı 2000 yılında yüzde 92 olarak en yüksek, 2023 yılında ise yüzde 55,4 oranıyla en düşük seviyede gerçekleştiği, dış borç faizlerinin borç faizleri içindeki payı ise 2018 yılında yüzde 26,3’le en yüksek, 2000 yılında ise yüzde 8’le en düşük oranda gerçekleştiği görülmektedir. 2000 yılında iç borç faizleri toplam borç faizlerinin yüzde 92’sini, dış borç faizleri ise yüzde 8’ini oluştururken, 2024 yılında iç borç faizleri toplam borç faizlerinin yüzde 70,6’sını, dış borç faizleri ise yüzde 15,8’ini teşkil etmiştir.

İç ve dış borç faizleri dışında tasnif edilen ve borç faizleri toplamı içinde yer alan diğer giderlerin borç faizleri içindeki payının 2013 yılından itibaren arttığı ve bunlardan; iskonto ve kısa vadeli nakit işlemlere ait faiz giderlerinin borç faizleri içindeki payının en yüksek 2023 yılında yüzde 13,9, türev ürün giderlerinin borç faizleri içindeki payının en yüksek 2022 yılında yüzde 2,2, kira sertifikası giderlerinin ise borç faizleri içindeki payının en yüksek 2023 yılında yüzde 9,8 oranıyla gerçekleştiği görülmektedir.