Bir Vicdan, Bir Kalem, Bir Direniş

Bu ülke, zaman zaman bazı insanlarla nefes alır. Onlar kalabalığın içinden sıyrılmaz; kalabalığı oldukları yerde durdurup düşündürürler. Sırrı Süreyya Önder, o insanlardandı. Hayatını adadığı fikirlerle, kurduğu cümlelerle, kısacık ama derin bakışlarıyla bu memleketin en zor meselelerine hem cesaret hem de incelikle bakan bir isimdi. Şimdi o sessizliğe gömüldü ama bıraktığı iz kolay kolay silinmeyecek. 
 

Sırrı Süreyya’yı sadece bir siyasetçi olarak tanımlamak onu eksiltmek olur. O, aynı zamanda bir sinemacı, bir yazar, bir şairdi. Yani sözün ve görüntünün gücüne inanan bir adamdı. “Beynelmilel” gibi hafızalara kazınan bir filmle hafif bir tebessümle birlikte ağır bir gerçekliği anlatmayı başarmıştı. Onun anlatısında mizah, gerçeğin sesi gibiydi; acıyı hafifletmeden ama insanı da kırmadan konuşurdu. Meclis kürsüsünde bir sandalye gibi durmadı; bir vicdan gibi durdu. Kimi zaman sert, kimi zaman alaycı, ama her zaman sahici bir dille konuştu. Kürt meselesine dair verdiği mücadele, barış sürecindeki rolü, bedel ödemekten korkmayan duruşu onu bir politik figürden öteye taşıdı. Cesur bir entelektüeldi. Kalemini sadece yazmak için değil, susanları uyandırmak için kullandı. Onu dinlerken çoğu zaman hem güldük hem de içimiz sızladı. Çünkü o, mizahı bir silah gibi değil, bir mercek gibi kullanırdı. Gerçekleri büyütmeden ama gizlemeden gösterirdi. Zaten bu yüzden çoğu kişi onu sevdi; çünkü o kimseyi kandırmadı. Halkın diliyle konuştu, halk için konuştu. 
 

Sırrı Süreyya Önder artık aramızda değil. Ancak geride bıraktığı mücadele, haykırdığı hakikat ve insanlık için sarf ettiği çaba unutulmayacaktır. Bu topraklarda adalet, barış ve kardeşlik isteyen herkes, bir gün onun gösterdiği istikameti yeniden hatırlayacaktır. Cenab-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına sabır dilerim. Mekânı cennet olsun. Geride bıraktığı söz, bir hayır duası gibi dillerde yaşamaya devam etsin.